YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 21.12.2017 Esas: 2016/12175 Karar: 2017/7531

Anonim Şirket Kurulmasını Amaçlayan Sözleşmenin İmzalanması ile Kuruluş Ortaklığı Oluşur; Kuruluş Ortaklığı İlişkisi Adi Ortaklık Hükümlerine Tabidir.

Özet:

Asıl dava, taraflar arasında anonim şirket kurulmasına ilişkin sözleşmeye dayalı tazminat istemine; birleşen dava ise, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Anonim şirket kurulmasını amaçlayan sözleşmenin imzalanması ile kuruluş ortaklığı oluşur. Kuruluş ortaklığı ilişkisi adi ortaklık hükümlerine tabidir. Uyuşmazlığın çözümünde, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan hükümler ile dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 Sayılı Kanunun 520. ve devamındaki adi ortaklık düzenlemelerinin uygulanması gerekir. Yerel mahkemece, bu yönde bir değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Taraflar arasında görülen davada Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 01.03.2016 tarih ve 2011/1100-2016/107 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 19.12.2017 günü hazır bulunan asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili Av. … ile asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Asıl davada davacı vekili, taraflar arasında yapılan 14/07/2009 tarihli sözleşme uyarınca reklam ve organizasyon konusunda faaliyet gösterecek yeni bir şirket kurulması konusunda anlaşmaya varıldığını, bu anlaşmanın 4. maddesi çerçevesinde, müvekkili tarafından asıl davada davalıya reklam köprüsü inşaat faaliyetlerinde kullanılmak üzere ödeme yapıldığını, asıl davada davacının sözleşmede belirtilen edimlerini yerine getirmesine rağmen asıl davada davalının işi zamanında ve öngörülen maliyet dahilinde tamamlayamadığını, maddi zararın bir kısmının telafisi için asıl davada davalının babası adına kayıtlı olan taşınmazın asıl davada davacı adına tescil edildiğini, taraflar arasında varılan mutabakat gereği asıl davada davalıya ödenen 220.000,00 TL’den, bahse konu taşınmazın 80.000,00 TL’ye karşılık gelen yaklaşık piyasa değeri mahsup edildikten sonra bakiye 140.000,00 TL tutarındaki alacağın ödenmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 80.000,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş; ıslah dilekçesiyle talebini 138.378,16 TL’ye yükseltmiştir.

Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili, asıl davada davacının hiçbir neden göstermeden 07/10/2009 tarihinde müvekkilini arayarak ortaklıktan çekildiğini beyan ettiğini, feshin haksız olduğunu savunarak, asıl davanın reddini istemiş; birleşen davada ise taraflar arasındaki protokolün haksız feshi nedeniyle uğranılan menfi ve müspet zararlar ile munzam zarar karşılığı olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL’nin faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; taraflar arasında yapılan 14/07/2009 tarihli sözleşme uyarınca reklam ve organizasyon konusunda faaliyet gösterecek yeni bir şirket kurulması konusunda anlaşmaya varıldığı, anlaşmanın 4. maddesiyle öngörülen edimlerin davacı tarafından yerine getirilmesine rağmen işin zamanında ve öngörülen maliyet dahilinde tamamlanamadığı, davacının maddi ve manevi zararlarının doğduğu, maddi zararın bir kısmının telafisi için davalının babası adına kayıtlı olan taşınmazın davacı adına tescil edildiği, davalının işi yerine getirmediği ve aldığı parayı davacıya geri ödediğine dair herhangi bir belgeye rastlanmadığı gerekçesiyle, asıl davada taşınmaz bedeli düşüldüğünde kalan 138.378,16 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Asıl dava, taraflar arasında yapılan 14/07/2009 tarihli reklam ve organizasyon konusunda faaliyet gösterecek yeni bir anonim şirket kurulmasına ilişkin sözleşmeye dayalı tazminat istemine, birleşen dava ise sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemine ilişkindir.

Sözleşmede tarafların “reklam ve organizasyon” konusunda faaliyet gösterecek yeni bir anonim şirket kuracakları, kurulacak şirket hisselerinin yüzde ellisine … ve seçeceği kişilerin, yüzde ellisine de … ve seçeceği kişilerin sahip olacağı düzenlenmiş, tarafların yükleneceği edimler gösterilmiştir. Öngörülen anonim şirketin kuruluşunun gerçekleştirilmesini amaçlayan taraflar arasındaki bu ilişki kuruluş ortaklığı olarak adlandırılır. Kuruluş ortaklığı adi ortaklık niteliği taşıdığından ilişkiye adi ortaklık hükümleri uygulanacaktır. (Prof. Dr. Nami Barlas, Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, s.135, 139.) Dolayısıyla taraflar arasındaki ilişki kuruluş ortaklığı, kuruluş ortaklığı ilişkisi de adi ortaklık biçiminde nitelendirileceğine göre, davada taraflar arasındaki sözleşmede yer alan hükümler ile asıl ve birleşen dava tarihleri itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 520 ve devamındaki adi ortaklık düzenlemelerinin uygulanması gerekmektedir.

Mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlık adi ortaklığı düzenleyen hükümler nazara alınarak değerlendirilmeli, sonucuna göre bir karar verilmeliyken, bu yönde bir değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2- Ayrıca, HMK’nin 297. maddesi hükmüne göre, mahkeme kararlarının iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, bu delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yani mahkemeyi sonuca götüren gerekçenin ne olduğu hususlarını içermesi gerekir. Aynı şekilde, Anayasa’nın 141/3. maddesi hükmü de, tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının gerektiğini vurgulamaktadır. Yargıtay denetimi de ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir.

Yerel mahkeme kararında ise birleşen davanın reddine karar verilmişse de birleşen davaya yönelik hiçbir gerekçe gösterilmemiştir. Bu suretle; mahkemeyi birleşen davanın reddi kararına götüren gerekçenin ne olduğu açıklanmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.

3- Bozma sebep ve şekline göre, asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde yazılı nedenlerle asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün asıl davada davalı-birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin asıl davada davacı-birleşen davada davalıdan alınarak asıl davada davalı-birleşen davada davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.