YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 26.12.2017 Esas: 2016/8800 Karar: 2017/7610

Anonim Şirkette Kâr Payı Dağıtımı – AŞ Genel Kurulu, Şirketin Sürekli Gelişimi ve Daha Kararlı Kâr Dağıtımı İçin Gerekli ise Kanunda ve Ana Sözleşmede Yazılı Olandan Daha Fazla Yedek Akçe Ayrılmasına Karar Verebilir.

Özet:

Davacılar, şirketin uzun yıllardır kârın çok az miktarlarını dağıttığını, bu durumun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu iddia ederek anonim şirket genel kurulunda alınan kararların iptali isteminde bulunmuşlardır. Her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Şirketin nihai amacının kâr elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte ana sözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. A.Ş genel kurulu, şirketin sürekli gelişimi ve daha kararlı kâr dağıtımı için gerekli ise kanunda ve ana sözleşmede yazılı olandan daha fazla yedek akçe ayrılmasına karar verebilir. Kâr payı, müktesep haklardandır. Şirketin uzun yıllar kâr payının çoğunu dağıtmayıp şirket bünyesinde tutmasının davacıların müktesep hakkını ihlal edip etmediği, şirket yatırımları nedeniyle şirketin kredi borçlarının bulunup bulunmadığı, fazla yedek akçe ayrılmasının yasaya, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir.

Taraflar arasında görülen davada …4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20/01/2016 tarih ve 2014/177-2016/19 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olup, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 39/3 maddesi hükmü gereğince daire ve kurulların toplantılarını engelleyen toplu red istemlerinin dinlenemeyecek olması nedeniyle davacı vekilinin dairenin çekilmesi (reddi) istemi yerinde görülmemiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacılar vekili; müvekkillerinin davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin 2013 yılı hesap ve faaliyetlerine ilişkin gündemin görüşüleceği olağan genel kurul toplantısının 17/02/2014 tarihinde yapıldığını, ancak şirketin bilançosu ve buna bağlı alt hesap ayrıntıları hakkında müvekkiline bilinçli oy kullanmaya yetecek ölçüde bilgi verilmediği gerekçesi ile bilanço görüşmelerinin ertelenmesi talebinde bulunulduğunu, talep üzerine bilanço görüşmeleri ile bilançoya bağlı gündem maddelerinin 24/03/2014 tarihinde yapılacak genel kurul toplantısında görüşülmesine karar verildiğini, 24/03/2014 tarihli genel kurul toplantılarında alınan kararların TTK’nın ilgili hükümlerine, şirket ana sözleşmesine, eşitlik ilkesine, objektif iyi niyet kurallarına, hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek ve 24/03/2014 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında alınan kararların iptali ile TTK 438. maddesi gereğince davalı şirketin 2013 yılı hesap ve faaliyetlerinin denetimi amacıyla özel denetçi atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; davacının 17.02.2014 günlü toplantıyı ertelettiğini, TTK m. 420/2. hükmünde öngörülen ikinci kez erteletmenin koşullarının oluşmadığını, 24.03.2014 tarihli toplantıda alınan kararların hukuka uygun olduğunu, 1 milyon TL kâr dağıtım kararı alındığını, gerisinin şirket bünyesinde bırakıldığını, şirkete özel denetçi atanması talebinin yerinde olmadığını, davacıların gereken her türlü bilgiye sahip olduğunu, ilk toplantıyı erteletmesine rağmen şirket hesaplarını incelemek için gelmediğini savunarak davanın reddini istemiş, genel kurul kararının 6. maddesinin (kâr dağıtımı) iptali talebi konusunda kendilerinin de kabul beyanının olduğunu, dolayısıyla bunun iptalini istediklerini beyan etmiştir.

Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalının davacılara itirazlarını uzman aracılığı ile incelettirme hakkını dürüst hesap verme ilkelerine göre kullandırdığı dikkate alındığında, görüşmelerin ikinci defa ertelenmesi talebinin reddine ilişkin kararın kanuna uygun olduğu, bilanço ve gelir tablolarında oy kullanmalarının yönetim kuruluna ilişkin ayrı bir ibra gündemi ve oylaması bulunması nedeniyle bilanço ve gelir tablolarının onaylanmasının ibra sonucunu doğurmayacağından anılan eski yönetim kurulu üyeleri ve pay sahiplerinin bilançonun onaylanmasına ilişkin oylamaya katılmalarında kanuna aykırılık bulunmadığı, TTK’da “denetçi raporunun ibrası” şeklinde bir ibra türü bulunmadığı, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin oylamada kanuna aykırı bir durumun olmadığı, TTK’nın 523/2. hükmünde öngörülen iki halden biri varsa kâr dağıtılmaması kararı alınabileceği, şirketin yaptığı yeni otel yatırımı için gerekli kaynakları ağırlıklı olarak öz kaynaklarından temin yoluna gittiği ve yıl sonu itibariyle 49.755.751,46 TL yatırım yaptığı ve bu yatırımların devam ettiği dikkate alınarak şirket kârının dağıtılmaması için uygun koşulların mevcut olduğu, genel kurulca alınan kararla ilgili yönetim kurulunun davayı kabul etme yetkisi olmadığı, genel kurul kararının iptali davasının kabulü için genel kurul kararı alınması gerektiği, bu yolda karar alınmadığından davalı vekilinin tek başına kabul yetkisinin geçerli olmadığı, davacıların tüm dosya kapsamına göre bilgi edinme ve inceleme haklarının ihlal edilmediği, özel denetçi atanması için kanun veya esas sözleşmenin ihlal edilmesi şartı arandığı ve böyle bir ihlalin söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.

1- Davacılar vekilinin taleplerinden biri 6102 sayılı TTK’nın 488. maddesi kapsamında anonim şirkete bağımsız denetçi atanması istemine ilişkin olup, 20.01.2016 tarihli karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiş ise de, mahkemece bağımsız denetçi atanması isteminin kabul veya reddine dair verilen kararlar TTK’nın 440/2. maddesi uyarınca kesindir.

HUMK 432/4. maddesine göre, temyizi kabil olmayan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay ilgili dairesi tarafından da bu konuda karar verilebileceğinden, davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacılar vekilinin genel kurul kararının iptali ile ilgili mahkeme kararına yönelik aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

3- Dava, anonim şirket genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

Gündemin 6. maddesinde yer alan 2013 yılı ve geçmiş yıl kârlarının görüşülmesi sırasında, şirketin devam eden yatırımları, yatırım planları ve mali durumu gözönüne alınarak şirketin 2013 yılı ve geçmiş yıl kârlarının dağıtılmayarak şirket bünyesinde bırakılması genel kurulun onayına sunulmuş, davacıların temsilcisi 6.000.000,00 TL olan dönem net kârının dağıtılmasını istemiş, bir başka ortağın şirket kârının 1.000.000,00 TL’nın yasal kesintiler yapıldıktan sonra 2014 yılı içinde dağıtılması teklifi toplantı başkanı tarafından makul karşılanmış, oylamaya sunulmuş ve kabul edilmiştir.

Davacılar vekili; şirketin uzun yıllardır kârın az bir miktarını dağıtma yoluna gittiğini, geçmiş dönem birikmiş kârının 45.936.938,73 TL’yı bulduğunu, yine 2013 yılı kârının da 6.000.000,00 TL olduğunu, 1/6’sının dağıtılmasının genel kurulda kabul edildiğini, bu durumun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmektedir.

Genel kurulda ilgili maddenin görüşülmesi sırasında toplantı başkanı, şirketin birikmiş kârının şirket kasasında bulunan para anlamına gelmediğini, yatırımlarda kullanıldığını, bu yatırımlar nedeniyle şirketin henüz kapanmamış kısa ve uzun vadeli banka kredilerinin mevcut olduğunu, 2013 yılında tamamlanmış bir otel yatırımı ile devam eden başkaca yatırımlarının bulunduğunu ifade etmiştir.

Dosyaya sunulan 31.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda da; şirketin dönem net kârı 6.348.128,32 TL olarak tespit edilmiş, kanuni yedek akçeler ayrıldıktan sonra 2013 yılı dağıtılabilir kâr miktarı 6.030.721,90 TL olarak hesaplanmıştır. TTK’nın 523/2. maddesinde öngörülen iki halden birinin varlığı halinde şirketin genel kurul kararıyla kâr dağıtmama yönünde karar alabileceği, şöyle ki şirketin yeni bir otel yaptığı, yıl sonu itibariyle 49.755.751,46 TL yatırım yapmış olduğu ve yatırımlarının devam ettiği, gerekli kaynakları özvarlığından temin yoluna gittiği, bu nedenle şirketin kâr dağıtmaması için uygun koşulların mevcut olduğu sonucuna varılmıştır.

Yine dosyaya sunulan sonraki tarihli bilirkişi raporunda ise; genel kurulda şirketin kâr dağıtmamasının sebebi olarak sayılan hususların değerlendirilmesi için gerekirken devam eden yatırımların bulunup bulunmadığı, dönem kârından kanuni ve iradi yedeklerin ayrılıp ayrılmadığı, kârı dağıtmak yerine yedek akçe olarak ayrılmasının şirket yatırımları için zorunlu olup olmadığının finansal değerlendirmeyi gerektirdiği ifade edilmiştir. Mahkemece de TTK’nın 523/2. bendi uyarınca şirketin kâr dağıtmaması için uygun koşulların olduğu gerekçesiyle davacıların buna ilişkin genel kurul kararının iptali talebi reddedilmiştir.

Öncelikle ve özellikle ifade etmek gerekirse, her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaç, anasözleşmelerde yer almaz çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar. Başka bir deyişle “anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulur” (TTK madde 331) ve kâr elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. Şirketin nihai amacının kâr elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte anasözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu istisnaların en önemlisi ve uygulamada da sıkça görülüp dava konusu uyuşmazlığa da konu olan TTK’nın 523/2. maddesindeki düzenlemedir.

Anılan düzenleme gereğince genel kurul, aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir. TTK’nın 452. maddesinde belirtilen müktesep haklardan olan kâr payı hakkı ile bu hakkın istisnasını oluşturan TTK’nın 523/2. fıkrası arasındaki hassas dengenin kurulması zorunludur.

Bu durumda, şirketin esas sözleşmesinde ayrıca yedek akçe ayrılmasına ilişkin düzenleme bulunmadığı da gözetilerek, şirketin uzun yıllar kâr payını çoğunu dağıtmayıp şirket bünyesinde tutmasının davacıların müktesep hakkını ihlal edip etmediği, genel kurulda ifade edilen devam eden şirket yatırımları nedeniyle şirketin uzun ve kısa vadeli kredi borçlarının bulunup bulunmadığı, şirketin yatırım giderlerini nasıl karşıladığı, geçmiş dönem kârlarının da şirket yatırımlarında kullanılıp kullanılmadığı, mecburi temettü dışında kalan kısım için cüzi kâr dağıtım kararı alınarak kalan kârın yedek akçeye ayrılmasının yasaya, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı, kâr dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurup doğurmayacağı, dağıtılması öngörülen kâr payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kâr payı dağıtılmasının temini bakımından uygun ve yararlı olup olmadığı ve kalan kısmın yedek akçeye ayrılmasının afaki iyi niyet kurallarına uygun olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.

Bu durumda mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından davalı şirketin ne oranda kâr payı dağıtması gerektiği yolunda içinde finans yada muhasebe uzmanının da bulunduğu bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, yazılı şekilde eksik incelemeyle şirketin kâr dağıtmaması için uygun koşulların mevcut olduğu gerekçesiyle kar dağıtımına ilişkin genel kurul kararının iptali isteminin reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin özel denetçi atanması isteminin reddine yönelik kararla ilgili temyiz isteminin REDDİNE; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin genel kurul kararının iptali istemine yönelik sair temyiz itirazlarının reddine; (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 26.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.