YARGITAY 9.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 04.12.2018 Esas: 2016/15172 Karar: 2018/22247

Belirli Süreli İş Sözleşmesi – Bakiye Süre Ücret Alacağı – Cezai Şart – İfaya Eklenen Cezai Şart

Özet:

Davacı işçi, sözleşmenin süresinden önce işveren tarafından feshine bağlı olarak cezai şart ile birlikte bakiye süre ücretini ayrı ayrı talep etmiş ve mahkemece her iki istek hüküm altına alınmıştır. Bakiye süreye ait ücret bakımından indirime gidildiği halde cezai şart yönünden herhangi bir indirim yapılmamıştır. İş sözleşmesinin 7. maddesinde, sözleşmenin süresinden önce feshine bağlı olarak sözleşmenin kalan süresi içinde ödenmesi gereken haklar toplamı kadar cezai şart ödemesi kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 5/14. maddesinde, cezai şart hükmünün diğer yasal hakların talebine engel olmadığı hükme bağlanmış ise de, aynı feshe bağlı olarak ortaya çıkan cezai şart ile bakiye süre ücretinin ayrı ayrı talep edilebilmesi için bu yönde sözleşmede açık düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. İş sözleşmesinin 5/14. maddesi, diğer yasal işçilik alacaklarının ödenmesi gerektiği noktasında anlam ifade eder. İş sözleşmesinin süresinden önce feshine bağlı olarak kalan süreye ait ücret ve diğer hakları yanında, aynı süre hakları ölçüt alınarak belirlenmiş olan cezai şartın hüküm altına alınması, mükerrer yararlanma mahiyetindedir. İş sözleşmesinde açıkça ifaya eklenen cezai şart kararlaştırılmadığından, cezai şart yanında ayrıca bakiye süre ücretine hak kazanılamaz. 

MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen davanın yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi taraflar avukatlarınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 04/12/2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat Aysun Ünal ile karşı taraf adına Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; müvekkilinin, davalıya ait televizyon kanalında belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışıyorken haklı bir sebep olmaksızın 27.11.2013 tarihinde iş sözleşmesinin sona erdirildiğini, davacıya üç farklı bölümden oluşan ve üç farklı sözleşme olarak değerlendirilebilecek bir sözleşme imzalatıldığını, müvekkilinin davalıya ait kanalın spor direktörlüğü ve telegol haberlerinin hazırlanması, yayına getirilmesi, sunulması ve yorumlanması işini yerine getirdiğini ve sözleşmelerin tamamının Basın İş Kanunu kapsamına giren bir tek çalışma olarak değerlendirilmesi gerektiğini, işverenin telif sözleşmesi imzalatarak üzerine düşen mali yükü azaltmayı planladığını, tüm sözleşmelerin bağımlılık, ücret ve iş görme unsurlarını taşıması sebebiyle iş sözleşmesi niteliğinde olduğunu, müvekkilinin belirli süreli iş sözleşmesinin davalıya ait kanalın devri sebebiyle feshedilmiş olduğunu ileri sürerek; fark kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, bakiye süre ücreti, cezai şart alacağı ve haksız fesih nedeni ile tazminat alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Vekilinin Cevabının Özeti:

Davalı vekili; davacı ile müvekkili davalı arasında üç farklı hukuki ilişkinin düzenlendiği karma bir sözleşme imzalandığını, sözleşmelerin ilkinin hizmet ilişkisi, ikincisinin istisna veya vekâlet ilişkisi, üçüncüsünün fikri hak devrine ilişkin olduğunu, davacının aldığı aylık toplam 55.000 TL’lik bedelin tek bir hizmet ilişkisine dayalı olarak ödenmediğini, sözleşmelerin müvekkili davalı değil davacı tarafından hazırlanmış olduğunu, davacı ile müvekkili davalı arasındaki sözleşmelerin hizmet ilişkisine ilişkin olan ve sözleşmenin birinci bölümünde düzenlenen kısmı dışında kalanlarda mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiğini, davacının sözleşmesinin işlem temelinin çökmüş olması sebebiyle feshedilmiş olduğunu ve Borçlar Kanunu’nun 138. maddesinde düzenlenen aşırı ifa güçlüğüne dayalı olarak feshin gerçekleştiğini, bakiye sûre ücreti tutarında tazminat talebi kabul edilecek olsa dahi BK m. 438 gereğince tazminattan mahsup edilmesi gereken kalemler bulunduğunu, davacının bilerek gelir elde etmekten kaçınması sebebiyle bakiye süreye ilişkin taleplerin reddine karar verilmesi gerektiğini, sözleşmede düzenlenen cezai şartın ifaya eklenen bir cezai şart olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, cezai şart talebinin tümüyle reddi gerektiğini, tümüyle reddi söz konusu olmadığı takdirde ise fahiş cezai şarttan indirim yapılması gerekeceğini, davacı ile müvekkili davalı arasındaki sözleşme süreli olmasına rağmen müvekkili davalı şirket tarafından sehven ödenen ihbar tazminatına ilişkin miktarın davacının taleplerinden mahsup edilmesi gerektiğini, davacının kıdem tazminatının ve yıllık izin ücretinin davalı şirket tarafından ödenmiş olduğunu, davacı ile müvekkili davalı şirket arasında 07.07.2012 tarihinde ayrı bir sözleşme imzalandığını ve bu sözleşmenin önceki sözleşmeyi geçersiz kıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Karar süresinde taraflarca temyiz edilmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- İş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın koşullarının oluşup oluşmadığı, bakiye süre ücreti ile birlikte istenip istenemeyeceği ve indirim hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır (Tunçomağ, Kenan: Türk Hukukunda Cezai Şart, İstanbul 1963).

Cezai şart Borçlar Kanunun 179 – 182. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. İş hukuku açısından Borçlar Kanunun sözü edilen hükümlerini uygulamakla birlikte, Dairemizce bazı yönlerden İş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet sözleşmeleri açısından cezai şartla ilgili olarak 818 sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmaz iken, Dairemizin uygulamasına paralel olarak; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420. maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.

Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.

İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir.

Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Asgari süreli iş sözleşmelerine de aynı şekilde hükümler konulması mümkündür.

4857 sayılı İş Kanununun 21. maddesinde, kesinleşen işe iade kararı üzerine işçinin başvurusuna rağmen bir ay içinde işe başlatılmaması durumunda, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödeneceği öngörülmüştür. Aynı maddenin son fıkrasında ise, sözü edilen düzenlemenin mutlak emredici olduğu ve sözleşmelerle hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Bu itibarla iş güvencesine tabi işçiler yönünden toplu iş sözleşmesinin iş güvencesi sağlayan hükümlerinin, Yasanın bu düzenlemesi karşılığında bir değeri kalmamıştır.

Borçlar Kanununun 182. maddesine göre, taraflar cezanın miktarını seçmekte serbesttirler. Buna göre belirli süreli iş sözleşmesinin kalan süresine ait ücretlerinin ya da bunun katlarının ödenmesi gerektiği yönünde ceza miktarı belirlenmesi mümkündür. Böyle bir cezai şart hükmü, Borçlar Kanununa göre talep konusu yapılabilecek olan sözleşmenin kalan süresine ait ücret isteğinden farklıdır. Bu durum, konuya dair yasal düzenlemenin tekrarı mahiyetinde de değildir. Gerçekten tarafların iradesi özel biçimde cezai şart düzenlemesi yönünde ortaya çıkmış olmakla, iradeye değer verilmeli ve cezai şart hükümlerine göre çözüme gidilmelidir.

Borçlar Kanunun 182/son maddesinde ise, fahiş cezai şartın hâkim tarafından tenkis edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. İş hukuku uygulamasında işçi aleyhine cezai şart düzenlemeleri bakımından konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Şart ve ceza arasındaki ilişki gözetilerek, işçinin iktisadi açıdan mahvına neden olmayacak çözümlere gidilmelidir. İşçinin belli bir süre çalışması şartına bağlanan cezalardan, sözleşme kapsamında çalışılan ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirime gidilmelidir.

Somut uyuşmazlıkta, 08.06.2012 tarihli sözleşme belirli süreli olarak düzenlenmiş ve süresinden önce feshe bağlı olarak hak veya borç doğuracak şekilde cezai şart kararlaştırılmıştır.

Davacı işçi, sözleşmenin süresinden önce işveren tarafından feshine bağlı olarak cezai şart ile birlikte bakiye süre ücretini ayrı ayrı talep etmiş ve mahkemece her iki istek hüküm altına alınmıştır. Bakiye süreye ait ücret bakımından indirime gidildiği halde cezai şart yönünden herhangi bir indirim yapılmamıştır.

İş sözleşmesinin 7. maddesinde, sözleşmenin süresinden önce feshine bağlı olarak sözleşmenin kalan süresi içinde ödenmesi gereken haklar toplamı kadar cezai şart ödemesi kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 5/14. maddesinde, cezai şart hükmünün diğer yasal hakların talebine engel olmadığı hükme bağlanmış ise de, aynı feshe bağlı olarak ortaya çıkan cezai şart ile bakiye süre ücretinin ayrı ayrı talep edilebilmesi için bu yönde sözleşmede açık düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. İş sözleşmesinin 5/14. maddesi, diğer yasal işçilik alacaklarının ödenmesi gerektiği noktasında anlam ifade eder.

İş sözleşmesinin süresinden önce feshine bağlı olarak kalan süreye ait ücret ve diğer hakları yanında, aynı süre hakları ölçüt alınarak belirlenmiş olan cezai şartın hüküm altına alınması, mükerrer yararlanma mahiyetindedir.

Taraflarca kararlaştırılan ve sözleşmenin süresinden önce feshine bağlı olarak ödenmesi gereken cezai şart, sözleşmenin süresi zarfında uygulanmamasına bağlı olarak mahrum kalınan hakların telafisi yönündedir. İş sözleşmesinde açıkça ifaya eklenen cezai şart kararlaştırılmadığından, cezai şart yanında ayrıca bakiye süre ücretine hak kazanılamaz.

Mahkemece bakiye süreye ait ücreti isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne dair karar verilmesi hatalıdır.

Talep edilen cezai şart alacağından indirim hususu da düşünülmek suretiyle bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.630.00 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.