YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 18.06.2004 Esas: 2004 / 3260 Karar: 2004 / 4870

Doğmamış Bir Borç İçin de Taşınmaza İpotek Konabilir – Üst Sınır İpoteği – İpoteğin Fekki

Özet:

Dava, menfi tespit ve ipoteğin fekki talebine ilişkindir. İpoteğin kurulabilmesi için öncelikle ipotek tesis edilecek taşınmaz maliki ile alacaklı arasında rehin sözleşmesi yapılmış olması gerekir. İpoteğin mutlaka mevcut bir alacak için kurulması zorunlu değildir. İleride doğabilecek veya doğması muhtemel bir alacağın teminatı olarak da kurulabilir. Alacak miktarının belli olmaması halinde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınırın gösterilmesi gerekir. Davaya konu ipotek, teminat ipoteği olup aynı zamanda üst sınır ipoteğidir. Davalı, ipoteğe konu miktarı davacıya ödediğini ispat edememiştir. Bu durum karşısında davanın kabulü yerindedir.

Davacılar D. A.Ş vd. vekili tarafından, davalı O.M. aleyhine 25.5.2001 gününde verilen dilekçe ile menfi tespit ve ipoteğin fekki istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.05.2002 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR

Dava, ipotek şerhinin kaldırılması istemine ilişkindir.

İpotek kişisel bir alacağın teminat altına alınması amacını güden ve bir taşınmazın değerinden alacaklının alacağını elde etmesi olanağını sağlayan sınırlı bir ayni haktır. İpotek, borçluya ait bir taşınmaz üzerinde kurulabileceği gibi üçüncü kişiye ait bir taşınmaz üzerinde de kurulabilir.

İpoteğin kurulabilmesi için, öncelikle rehin edilecek (ipotek edilecek) gayrimenkulün maliki ile alacaklı arasında bir anlaşma (rehin sözleşmesi) yapılmış olması ve 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 856. maddesi uyarınca hukuki sonuç doğurabilmesi için de tapu siciline tescil edilmesi gerekir.

Medeni Kanun’un 881/1 maddesi uyarınca, bir alacağa teminat olmak üzere kurulan gayrimenkul rehininin mutlaka mevcut bir alacak için kurulması şart olmayıp, ileride doğabilecek veya doğma olasılığı olan herhangi bir alacağın temini için de kurulabilir. Ancak Medeni Kanun’un 851. maddesi uyarınca alacağın miktarının belli olmaması halinde alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir. Bu durumda kurulan ipotekten ipotek borçlusu sözleşmedeki miktar ile sorumludur. Sözleşmedeki miktarın yatırıldığının kanıtlanması halinde ya da ödenmemiş ise depo ettirilmesi koşuluyla ipoteğin kaldırılmasına karar verilir.

Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;

Davacı, davalıdan alınacak borç paranın teminatı olmak üzere taşınmazı üzerine ipotek konulduğunu ancak, ipotek nedeni olan 16 milyar Lira alınmadığı halde, davalı tarafından kötü niyetli olarak icra takibine geçildiğini ileri sürerek, borçlu olmadığının tespiti ile ipoteğin kaldırılmasını, ayrıca % 40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı, ipotek akit tablosunda yazım hatası olduğunu, 16 milyar Liranın alınması nedeniyle ipotek tesis edildiğini savunarak davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davanın kabulü ile takip tutarı üzerinden % 40 kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir.

Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu ipoteğe ilişkin akit tablosu incelendiğinde, davacının alacağı 16 milyar Liraya karşılık, alacaklı davalı lehine, davacıya ait taşınmaz üzerine teminat ipoteği konulduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla doğmamış bir borç için ipotek konulmuştur. Anılan ipotek, teminat ipoteği olup, aynı zamanda üst sınır ipoteğidir. Davalı yan ipoteğe konu 16 milyar Liranın davacıya ödendiğini kanıtlayamamıştır. Bu nedenle, davacının borçlu olmadığının tespiti ile ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesinde bir usulsüzlük görülmemiştir.

Ancak, icra takibine konu ipotek bedeli 16 milyar Lira olup, bu ipotek üst sınır ipoteği de olduğundan, takip miktarının 16 milyar Lirayı aşamayacağı gözetilmemiştir. Diğer bir anlatımla, kötü niyet tazminatının 16 milyar Lira üzerinden hesaplanması gerekirken, bunu aşan takibe konu miktar üzerinden hesaplanarak hüküm altına alınması doğru görülmediğinden kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, 18.06.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.