YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 31.05.2018 Esas: 2015/12044 Karar: 2018/10853

Ehliyetsizlik ve Hile Nedenine Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında Öncelikle Ehliyetsizlik Hususu İncelenerek Sonucuna Göre Karar Verilmelidir.

Özet:

Davacı, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat talebinde bulunmuştur. Davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesi, ilke olarak usul ve yasaya aykırı değildir. Hukuki nedenlerden biri diğerinin incelenmesine engel teşkil etmediği sürece birden fazla hukuki neden aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Ehliyetsizlik hususu, kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı dikkate alındığında, öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği aşikardır. Açıklanan nedenlerle, öncelikle ehliyetsizlik iddiası araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir. 

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, maliki olduğu 410 ada 63 parsel sayılı taşınmazı ölünceye kadar bakılma amacıyla 11/09/1997 tarihinde satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiğini, ancak davalının son yıllarda kendisine ve dava dışı annesine bakmadığı gibi tehdit, ağır küfür ve hakarette bulunup evden de çıkartmak istediğini, bedelsiz satış işleminin ehliyetsizlik, hata, hile ve gabin sebepleriyle geçersiz olduğunu, satış esnasında yaşı itibariyle işlemin hukuki sonuçlarını anlama ve değerlendirme yeteneğinin de bulunmadığını, görünen işlem satış olsa da gizlenen işlemin ölünceye kadar bakma akti olduğunu ileri sürerek çekişme konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini; olmadığı taktirde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinden şimdilik 10.000-TL tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, çekişme konusu taşınmazın temlikinin ölünceye kadar bakma vaadiyle olmayıp satış yolu ile bedeli mukabilinde yapıldığını, davacının iradesinin fesada uğratılmadığını, satıştan 16 yıl sonra açılan davanın iyi niyetle bağdaşmayıp hak düşürücü ve zamanaşımı süresinin geçtiğini, taşınmaz üzerine yaptırdığı üç katlı binanın birinci katında davacının oturduğunu ve diğer iki katın kirasını da davacının aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, taraflar arasında muvazaa iddiasının yazılı delille kanıtlanamadığı gibi davalıya yöneltilen yeminin de eda edildiği, eldeki davada davacı tarafça avukata verilen dava vekaletnamesinin temlik tarihinden yaklaşık 17 yıl sonra düzenlenmiş olması ve davacının aklî melekelerinin yerinde olduğunun saptanması karşısında ehliyetsizlik iddiasına da itibar edilemeyeceği, iradeyi sakatlayan haller yönünden ise iddianın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

1933 doğumlu olan davacı …’in maliki olduğu çekişme konusu 410 ada 63 parsel sayılı taşınmazı, bizzat 11/09/1997 tarihinde satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği kayden sabittir.

Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK’nın 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.

Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinin içeriği birlikte değerlendirildiğinde, davacının, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı olarak tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.

Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denilmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur.

Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK’nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası bakımından yukarıda değinilen ilkeler uyarınca bir araştırma yapılmış değildir.

Hâl böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, varsa davacıya ait doktor raporları, reçeteler, hasta müşahade kağıtları vs. temin edilerek temlik tarihinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde…. Kurulundan rapor alınması, davacının ehliyetli olmadığının anlaşılması halinde davacıya vasi tayin ettirilerek ve davanın vasi huzuruyla görülerek tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi; ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise hile hukuksal nedeni üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacının değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.