YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 20.02.2013 Esas: 2012 / 19-780 Karar: 2013 / 258

İcra Takibine İtiraz Edilmiş Ancak İtirazın İptali Davasından Önce Kısmi Ödeme Yapılmışsa Tüm Alacak Miktarı İçin İtirazın İptali Davası Açılmasında Hukuki Yarar Yoktur; Dava Ödenmeyen Kısım İçin Açılabilir.

Özet:

Dava, itirazın iptali talebine ilişkindir. Uyuşmazlık, icra takibinden sonra ancak itirazın iptali davasından önce kısmi ödeme yapılması halinde dava açmakta hukuki yarar olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. İtirazın iptali davasında amaç, duran icra takibinin devamını sağlamaktır. Bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine karşı yaptığı itirazın haklı olup olmadığının belirlenmesidir. İtirazın iptali davaları yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Bu nevi davalarda, borçlunun takip sonrası yaptığı ödemelerin dikkate alınması zorunludur. Alacaklının dava tarihi itibarıyla talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurulması gerekir. Borçlu, itirazın iptali davası açılmadan icra takibine konu borcun tamamını öderse bu durumda itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. İtirazın iptali davası açılmadan önce kısmi ödeme yapılması halinde tüm alacak miktarı için itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Bu durumda ödenmeyen kısım için dava açılmasında hukuki yarar vardır.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.12.2009 gün ve 2009/319 E., 2009/348 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 04.07.2011 gün ve 2011/7928 E., 2011/9413 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili, müvekkili banka ile dava dışı K… Boya Ltd. Şti. arasında düzenlenen Genel Kredi Taahhütnamesi’ni davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, borcun ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline ve % 40 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, duruşmada davayı kabul etmediklerini beyan etmiş, esasa dair beyan dilekçesinde ise asıl borçlunun 26.01.2009’da 28.800.-TL., 22.05.2009 tarihinde ise 14.395.-TL olmak üzere toplam 43.195.-TL ödeme yaptığını, söz konusu ödemelerin mahsup edilmeden müvekkilinin 74.295.40.-TL borçlu olduğundan bahisle dava açılmasının hukuka aykırı olduğunu bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davalının itirazında haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının 73.883.05.-TL borca itirazının iptali ile takibin 59.021.75.-TL asıl alacağa takipten itibaren % 32,40 oranında, 10.565.74.-TL asıl alacağa % 118,80 oranında temerrüt faizi uygulanmak ve icra takip tarihinden sonra 26.01.2009 tarihinde 28.800.-TL ve 22.05.2009 tarihinde 14.395.-TL yapılan ödemelerin borçtan mahsubu gerektiğinin icra safhasında göz önünde bulundurulmasına ve takibin bu suretle devamına ve davalının % 40 oranında icra inkar tazminatıyla sorumluluğuna karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Takip konusu borca ilişkin olarak davadan önce 26.01.2009 tarihinde 28.800.-TL.ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davadan önce yapılan ödeme yönünden davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Öte yandan 200.-TL. ve 150.-TL’lik bilirkişi ücretleri davalı tarafından yatırıldığı halde, bunlardan 200.-TL’nin davacı yanca karşılanmış gibi davalıdan tahsiline karar verilmesi ve 150.-TL’lik bilirkişi ücreti yönünden ise hüküm kurulmaması isabetsiz olduğu gibi davanın kabul ve red oranına göre yargılama giderlerinin paylaştırılmaması da bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle oyçokluğuyla bozulmuştur.

Yerel mahkemece, bozma ilamına bilirkişi ücreti ile yargılama giderleri yönüyle uyulmuş; ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme yönünden davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmünü davalı vekili, temyiz etmiştir.

Dosya kapsamından; …..bank A.Ş. ile dava dışı şirket arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan kredinin geri ödemesinin süresinde yapılmaması üzerine 25.11.2008 tarihinde; alacaklı bankanın fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, 74.295,40.-TL (faiz, BSMV ve masraflar dahil) alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsili için davalı kefil ile dava dışı asıl borçlu şirket aleyhine ilamsız icra takibine giriştiği, ödeme emrine süresi içerisinde takip borçlusu davalı kefil tarafından 05.12.2008 tarihinde borca ve faize itiraz üzerine, 15.04.2009 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bunun yanında, yukarıda belirtilen icra dosyasındaki borca mahsuben; takip tarihinden sonra ancak eldeki itirazın iptali davası açılmadan önce 26.01.2009 günü 28.800,00.-TL ödeme yapıldığı; yine eldeki davanın açılmasından sonra, 22.05.2009 günü ise 14.395, 00.-TL ödemede bulunulduğu konusunda uyuşmazlık mevcut değildir.

Uyuşmazlık; icra takibinden sonra ancak itirazın iptali davası açılmadan önce yapılmış olan ödeme yönüyle davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda davasıdır.

Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi; davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.

Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında; tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.

Yasal dayanağını İİK’nun 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.

Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m. 67/1). Alacaklı, alacağının varlığını mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na (01.11.2011 tarihinden itibaren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na) göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.

Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da, ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.10.2011 gün ve E: 2011/19-532, K: 2011/640 sayılı ilamı ile anılan kararda belirtilen HGK’nun 20.10.2004 gün, E: 2004/9-508 K: 2004/562; 30.03.2005 gün, E: 2005/19-200 K: 2005/210; 08.06.2005 gün, E: 2005/19-270 K: 2005/365; 18.04.2007 gün, E: 2007/19-159 K: 2007/220; 04.07.2007 gün ve E: 2007/13-453 K: 2007/453; 09.02.2011 gün ve E: 2011/13-29, K: 56 sayılı kararları).

Sonuç itibariyle; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması halinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla, takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödeme yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır. Aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.11.2003 gün ve E: 2003/19-589, K: 2003/645; 19.10.2011 gün ve E: 2011/19-532, K: 2011/640 sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmede bir kısım üyelerce “takipten sonra, ancak dava açılmadan önce borçlu tarafından yapılmış olan ödemelerin, icra müdürlüğünce nazara alınabileceğini, icra müdürlüğünün yapılan ödemeleri 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84. maddesi gereğince, öncelikle faiz ve masraflara sayabileceğinden, asıl alacak ödense bile, faiz ve masraflar yönüyle dava açmakta davacının hukuki yararının bulunduğu” belirtilmiş ise de; çoğunluk tarafından, “takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından dava reddedilse –veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa– bile, yapılan ödemenin yapıldığı icra takibinin kendi yasal prosedürü içerisinde devam edeceği, hatta asıl borç kalksa bile faiz ve fer’ileri yönünden takibin süreceği, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyeceği” gerekçesiyle bu görüş benimsenmemiştir.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyularak, takipten sonra ancak dava açılmadan önce yapılmış kısmi ödeme yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmadığından, bu kısım yönüyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.02.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.