YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 29.03.2018 Esas: 2015 / 10500 Karar: 2018 / 2493

İnanç Sözleşmesi Yazılı Delil veya Delil Başlangıcı Yoksa İkrar, Yemin Gibi Kesin Delillerle de İspat Edilebilir – Yemin Deliline Dayanılmış ise Davacıya Bu Hakkın Hatırlatılması Gerekir.

Özet:

Davacılar, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil; olmazsa tazminat isteminde bulunmuşlardır. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi, ancak yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile ispatlanabilir. Yazılı delil, tarafların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesi tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir. Yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı yoksa ikrar, yemin gibi kesin delillerle ispat edilebilir. Davacı yemin deliline dayanmışsa hâkimin, davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. Mahkemece, açıkça yemin deliline dayanmış olan davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 17.07.2013 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ya da tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 29.04.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ya da tazminat istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, davalının müvekkili ….. babası, diğer müvekkili ….. kayınpederi olduğunu, davalı adına kayıtlı 31 ada 20 parselde bulunan 1 no’lu bağımsız bölümün, müvekkili ,,,, ait dükkanın satışından elde edilen para ve düğünde takılan altınlarla satın alındığını, ayrıca dairede müvekkillerinin oturduğunu, her türlü tamir ve tadilat işlerinin müvekkillerince yapıldığını ve masraflarının da onlar tarafından karşılandığını ileri sürerek davalı adına kayıtlı tapunun iptali ile müvekkilleri adına tescilini, olmadığı taktirde dairenin dava tarihindeki rayiç bedelinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, müvekkilinin 1982 yılında emekli olup aldığı tazminat ile birlikte adına kayıtlı olan arsayı da satarak dava konusu daireyi satın aldığını, davacıların dairede kira vermeden oturmalarının müvekkilinin oğlu ve gelini olmalarından kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulü ile 31 ada 20 parsel sayılı taşınmazda davalı adına kayıtlı 1/4 payın iptali ile 1/2’sinin davacı …, 1/2’sinin davacı … adına tesciline karar verilmiştir.

Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.

İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.

İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte, ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.

İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.

İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.

Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.

Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m. 188) yemin (HMK m. 225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)

İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı vekili 17.07.2013 tarihli dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmış olup mahkemece, davalı tarafa yemin teklif edip etmeyecekleri hususunun sorularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş; bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.03.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I   O Y

I- Kanunlarımızda, gerek inançlı işlemi gerekse inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır.

5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, mülkiyet hakkına dayanan tapu iptal ve tescil davalarında inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, inançlı işlemin geçerliliği için şekil şartı aranmamıştır.

II- 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun;

1- “İspat hakkı” kenar başlıklı 189. maddesinin üçüncü fıkrasında, “(3) Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz.”,

2- “Kanunda düzenlenmemiş deliller” kenar başlıklı 192. maddesinde, “(1) Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hâllerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir.”,

3- “Senetle ispat zorunluluğu” kenar başlıklı 200. maddesinde, “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.

(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”,

4- “Senede karşı tanıkla ispat yasağı” kenar başlıklı 201. maddesinde, “(1) Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.»,

5- “Delil başlangıcı” kenar başlıklı 202. maddesinde, “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.

(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.”,

6- “Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları” kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendinde “(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:

a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.”,

Hükümlerine yer verilmiştir.

6100 Sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir.

Bu hüküm uyarınca, içtihadı birleştirme kararı ile dahi bir hususun belirli bir delille ispatı şart koşulamaz, yargılama ispat konusundaki kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.

“Mülkiyet hakkına” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanarak inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözleşmesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir. Davacı taraf, mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devretmiş ise senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK’nın 201. maddesi nazara alınarak, taraflar baba – oğul olsalar bile resmi sözleşmenin aksi tanıkla ispat edilemez.

Ancak, resmi sözleşmeye konu olan olayların gerçekte farklı olduğu veya resmi sözleşme dışında, taraflar arasında yapılmış gizli bir inanç sözleşmesi bulunduğu iddia edilir ise bu durumun mevcudiyetini aynı kuvvetteki bir delille, yani resmi bir sözleşmeyle ispat edilmesini beklemek hayatın olağan akışına ters düştüğünden, 1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararıyla, hiç olmazsa bu durumun yazılı delille ispatlanabilmesine imkân tanınmıştır. Böylece, resmi sözleşmenin aksini ispat yükü zorlaştırılmamış, aksine kolaylaştırılmıştır.

Davacılar ile davalı arasındaki akrabalık ilişkisi “baba – kayınbaba” yakınlığındadır. Davacılar, mülkiyeti halen baba-kayınbaba adına kayıtlı bulunan ve bağımsız bölümü temsil eden taşınmazdaki ¼ oranındaki payın bedelinin kendileri tarafından karşılandığını, satın alındığı tarihten itibaren evin kendileri tarafından kullanıldığını, ancak tapunun babaları davalı üzerine yapıldığını, davalının inanç sözleşmesine aykırı davranışta bulunarak adına kayıtlı bulunan taşınmazın tapusunu devre yanaşmadığını belirterek, tapusunun iptali ile adlarına tescilini talep etmişlerdir.

Davaya konu olay, “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı tarafın iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri sürmemesi halinde, HMK’nın 201. maddesi uyarınca bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.

Mahkemece, şahsi hakka dayalı inançlı işlem gerekçe gösterilerek açılan bu davada, ispat hukukuna ilişkin hükümler ve özellikle 6100 Sayılı Kanunun senetle ispatın istisnasını düzenleyen 203. maddesi nazara alınmış, dinlenen tanık beyanları ve dosya kapsamına göre tapu iptal ve tescil talebi kabul edilmiştir.

Öte yandan hükmün gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere, davalı taraf 7/11/2014 tarihli celsede tanık dinlenmesini açıkça kabul etmiştir. Mahkemece, davanın ispatına dayanak yapılan delillerin ispat gücü, olaya ve davanın taraflarının akrabalık bağına uygun olarak değerlendirilmiştir.

Açıklanan sebeplerle, yerel mahkeme hükmünün onanması görüşünde olduğumdan, davacıların iddialarını yazılı delille ispatlayamadıkları kabulüne dayalı Sayın Çoğunluğun hükmün bozulması görüşüne katılamıyorum.