YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 15.05.2018 Esas: 2016/17182 Karar: 2018/12699

Katılma Alacağı – Alacak Davası – Vekalet İlişkisi – Mükerrer Tahsilat – Taleple Bağlılık İlkesi

Özet : 

Dava, alacak istemine ilişkindir. Dosya kapsamındaki bilgi, belge, beyan ve raporlardan vekalet ilişkisine aykırı olarak davacı tarafa verilmeyen gelirlerin davalının banka hesaplarında değerlendirildiği ve bu durumun davacı tarafında kabulünde olduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme ise bozma ilamına uymasına rağmen bu husus gözetilmeden mükerrerliğe sebebiyet verecek şekilde hem davacının gelirlerinin değerlendirildiği davalının banka hesabındaki paradan hem de davacının gelir vergisi beyannamelerine göre bilirkişilerce hesap edilen tutar üzerinden ayrı ayrı alacağa hükmetmiştir. Davacı tarafın vekalet akdinin kötüye kullanılmasından kaynaklı talep ettiği miktar yönünden ret kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde alacağa hükmedilmesi bozma nedeni yapılmıştır. Hakim tarafların talep sonucuyla bağlı olup her bir talebi hakkında verilen kararı gerekçeli karar ve hükümde ayrı ayrı göstermelidir. Mahkemece, davacı tarafın banka hesabındaki para yönünden talep aşılarak talepten daha fazla katılma alacağına hükmedilmesi hatalı olmuştur.

DAVA : 

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 15.05.2018 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden … bizzat vekili Av. … geldiler. Karşı taraftan davacı vekili Av. … geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR :

Davacı … vekili dava dilekçesinde, davacının ileride iyi bir gelecek hazırlanması amacı ile davalının sevk ve idaresi konusunda eşine tam olarak güvendiğini, fikir birliği içinde olduklarını zannettiğini, ancak davalının iyi niyetli olmayıp davacının kazancı ile alınan malları ve bankada biriken tasarrufları hep kendi adına yaptığını, 608 ada 9 parseldeki dükkanın da davacının kazancı ile alındığını, ayrıca davacının davalıya verdiği 13.5.1997 tarihli vekaletname gereği davalının davacının eczanesine ait tüm gelirleri alıp davacıdan habersiz kendi ve akrabaları adına açtığı hesaplara yatırdığını, kendi adına araba aldığını, davalının bu eyleminin akde aykırılık yanında Borçlar Kanunu’nda düzenlenen vekalet akdine de aykırılık teşkil ettiğini, davalı tarafın vekil sıfatı ile aldığı parayı da iade etmesi gerektiğini açıklayarak evlilik birliği içinde davacının kazancı ile alınan 608 ada 9 parseldeki taşınmazın dava tarihindeki rayiç değeri göz önünde tutularak söz konusu taşınmaz ile ilgili davacı katkısının dava tarihi itibarıyla hesaplanmasına, şimdilik 10.000 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, vekalet tarihi olan 13.05.1997 tarihinden boşanma tarihine kadar davalının vekil sıfatı ile davacının işyerinden ve resmi kurum ve bankalardan aldığı paraların dava tarihindeki değerinin tesbit edilerek şimdilik 50.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini istemiştir. Davacı vekili, 01.04.2011 tarihinde harcını yatırdığı ıslah dilekçesi ile mal rejimi sona erdiğinde davalı hesabında bulunan paralar ile boşanmadan kısa süre önce kaçırdığı 886.464 TL’nin edinilmiş mal kabul edilerek bilirkişinin belirttiği hesaplama yöntemi dikkate alınarak 283.439,24 TL ile TMK’nun 235. maddesine göre karar tarihine kadar arada geçen süredeki getirileri olan 106.946,21 TL’nin toplanması ile ortaya çıkan 390.385,45 TL’nin artık değere katılma alacağı olarak kabulünü istemiş ve ilk davada istenen 10.000 TL’yi 390.385,45 TL’ye, vekalet ilişkisinin kötüye kullanılmasından kaynaklanan alacağı da 201.411.53 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı … vekili, davada 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini, davacının dükkanın alımındaki katkısını ispat etmesi gerektiğini, davacının alım öncesi geliri olmadığı gibi davacının ailesinden ne mal varlığı ne de para aktarımı olmadığını, davalının ise doktorluk görevi sebebiyle gelirinin iyi olup babasının ve kardeşlerinin de katkıları bulunduğunu, vekaletin kullanıldığı süre boyunca da eczane gelirlerinden ve giderlerinden davacıya sürekli bilgi verilip, vekalet görevinin davalı tarafından gereği gibi yerine getirildiğini, bu dönemde taraflar arasında uyuşmazlık çıkmadığını, boşanmada da uyuşmazlığın sadece karakter uyuşmazlığına dair olduğunun belirtildiğini, protokolde ise tarafların tazminat istemeyeceklerini bildirdiklerini, davalının hesabındaki birikimin büyük kısmını eczane gelirleri dışındaki gelirlerin oluşturduğunu, eczane gelirlerinin çok az kısmının hesaba aktarıldığını, davalının hesabından ise davacının hesabına büyük miktarlarda para gönderildiğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, bozma öncesi yapılan yargılama neticesinde yapılan yargılama toplanan bilgi ve belgeler, taraf ve tanık beyanları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının davasını ispat edemediği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili ve davalı vekili tarafından yapılan temyiz itirazları üzerine Daire 2013/6038 esas 10364 karar sayılı ilamında ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığına, mahkemece özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 Sayılı HMK’nun 297. ( Mülga HUMK’nun 381, 388 ve 389. ) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurması, hüküm kurulurken davacının talebi ve ıslah dilekçesinin değerlendirilmesi, taleplerin nitelendirilmesi, uyuşmazlık konusu taşınmaz, banka hesapları ve vekalet görevinin kötüye kullanımı ile ilgili alınan bilirkişi raporlarından hangisine neden itibar edildiğinin, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili kabul ve reddedilen hususlara yönelik mahkeme görüşünün gerekçe bölümünde açıklanması da gerektiğine ve mal rejiminden kaynaklanan katkı ve katılma alacağı talepleri incelenirken, taşınmaz bakımından talebin katkı payı alacağına dair olduğu, değişik bankalarda davalı adına bulunan hesaplarla ilgili katkı payı ve katılma alacağı talebinin ise vekalet görevinin kötüye kullanılması alacağının değerlendirilmesini de etkileyecek nitelikte bulunduğu gözetilerek Dairenin yerleşmiş ilkeleri ışığında değerlendirilmesi, tanık beyanları, bilirkişi raporları ve tüm delillerin denetlenmesi, usul ve yasaya uygun gerekçe yazılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerektiğine işaret edilerek hüküm bozmaya sevk edilmiş; işin esası ve davalı vekilinin vekalet ücreti ile ilgili temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davalı vekili tarafından karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; 403.528,18 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının vekalet akti sebebiyle davalıdan olan 201.411,53 TL alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının katkı payı alacağı talebinin reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- )Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2- )Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

a- ) Mahkemece, yazılı şekilde davacı lehine vekalet akdinin kötüye kullanılmasından kaynaklı alacağa hükmedilmiştir. Bu alacak istemi yönünden Daire’nin uyulan bozma ilamında “davacının talepleri içerisinde yer alan vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayanılarak açılan alacak istemi Borçlar Kanunu’na dayalı bir istek olup esasen bu talebin genel mahkemelerin görevinde olması sebebiyle mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerektiği düşünülebilir ise de davacının bununla elde etmek istediği alacağın, davacının diğer mal rejiminden kaynaklanan katkı ve katılma alacağı talebinin incelenmesi sırasında değerlendirilmesi ve her iki talep sonunda elde edilebilecek alacağı mükerrerlik teşkil etme ihtimali, davacının vekalet görevinin kötüye kullanılmasına dayalı açtığı davada elde edebileceği alacağın zaten mal rejiminden kaynaklanan alacak talebi içinde elde edebileceği, davaların makul süre içinde sonuçlandırılabilmesi, usul ekonomisi de gözetilmiş, vekalet görevinin kötüye kullanılması talebi ile ilgili görevsizlik yönünden bozma sevk edilmemiştir. ” hususuna işaret edilmiştir.

Dosya kapsamındaki bilgi, belge, beyan ve raporlardan vekalet ilişkisine aykırı olarak davacı tarafa verilmeyen gelirlerin davalının banka hesaplarında değerlendirildiği ve bu durumun 20.01.2009 tarihli dilekçeleriyle davacı tarafında kabulünde olduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme ise bozma ilamına uymasına rağmen bu husus gözetilmeden mükerrerliğe sebebiyet verecek şekilde hem davacının gelirlerinin değerlendirildiği davalının banka hesabındaki paradan hem de davacının gelir vergisi beyannamelerine göre bilirkişilerce hesap edilen tutar üzerinden ayrı ayrı alacağa hükmetmiştir. Davacı tarafın vekalet akdinin kötüye kullanılmasından kaynaklı talep ettiği 201.411,53 TL miktar yönünden ret kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde alacağa hükmedilmesi bozma nedeni yapılmıştır.

b- ) Hakim tarafların talep sonucuyla bağlı olup her bir talebi hakkında verilen kararı gerekçeli karar ve hükümde ayrı ayrı göstermelidir ( HMK.nun 26. md ve 297/2 m ). Mahkemece, davacı tarafın banka hesabındaki para yönünden talep miktarı 390.385,45 TL iken talep aşılarak 403.528,18 TL katılma alacağına hükmedilmesi hatalı olmuştur. Mahkemece, talep miktarı üzerinden ve tasfiye tarihi olan 25.03.2016’dan itibaren yasal faiziyle alacağa hükmedilmelidir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2-a-b ) numaralı bentte gösterilen sebeplerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün 6100 Sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarıda ( 1 ). bentte gösterilen sebeple reddine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.630,00 TL Avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında Avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine, taraflarca HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 15.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.