YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 14.03.2018 Esas: 2017 / 1617 Karar: 2018 / 469

Mal Rejiminin Tasfiyesi – Katkı Payı Alacağı – Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Tasfiyesi

Özet:

Dava mal rejiminin tasfiyesi istemine ilişkindir. Hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi ve 6098 sayılı TBK’nun 50. ve 51. maddelerinin kapsamları gözetilerek dava konusu taşınmazların dava tarihindeki değeri üzerinden belirlenecek tazminat niteliğindeki bir miktar paranın katkı payı alacağı olarak hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur. 01.01.2002 tarihinden sonra ise 4721 sayılı TMK’nun edinilmiş mallara katılma alacağını düzenleyen hükümleri çerçevesinde iddia ve savunma kapsamında toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek uyuşmazlığın çözümüne gidilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir.

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “mal rejiminin tasfiyesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Eskişehir 2. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 04.12.2012 gün ve 2009/487 E., 2012/865 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.11.2013 gün ve 2013/5393 E., 2013/16648 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili, vekil edeni ile davalının evlilik birliği içerisinde birlikte çalışarak edindikleri taşınmazlar bakımından mal rejiminin tasfiyesini, bu kapsamda 40.000 TL’nin davalıdan alınarak vekil edenine verilmesini istemiştir.

Davalı, uyuşmazlık konusu taşınmazların edinilmesinde davacının katkısının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davacının dava konusu taşınmazların edinilmesinde katkısının bulunduğu ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından dilekçesinde yazılı nedenlerle temyiz edilmiştir.

Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de, Mahkeme’nin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; taraflar 04.06.1966 tarihinde evlenmişler, 10.09.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve hükmün 23.02.2011 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. 4721 sayılı TMK’nun 179. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanacaktır. Taraflar arasında başka bir mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğine göre, evlenme tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar TMK’nun 202. maddesine göre yasal edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olacaklardır. Eşler arasındaki mal rejimi TMK’nun 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı 10.09.2008 tarihi itibariyle sona ermiştir. Uyuşmazlık konusu 646 parsel 16.12.1994, 601 ve 603 parsellerdeki 3/12 pay (geldileri 107 parsel) 04.04.1979 tarihlerinde 743 sayılı TKM’nin 170. maddesine göre eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiklerine göre; uyuşmazlığın Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu 603 parseldeki 1/12 pay davalı tarafından boşanma davası açıldıktan sonra 05.11.2010 tarihinde edinildiğinden eldeki davada uyuşmazlık konusu değildir. Bu kapsamda, nizalı taşınmazların boşanma dava tarihinden sonra davalı tarafından dava dışı üçüncü kişilere devredilmesinin eldeki davaya etkisi bulunmaktadır. Zira, taşınmazlar boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle davalının mülkiyetindedir.

Öncelikle, uyuşmazlık konusu taşınmazların arsa-tarla halleri bakımından, az yukarıda anılan taşınmazlar 01.01.2002 tarihinden önce edindikleri için, davacının katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için, taşınmazların edinilmesinde maddi katkı sağlaması zorunludur. Davacı ev hanımıdır. Bununla birlikte, 24.03.2009 tarihli yargılama oturumunda davacı tanığı …, davacının tarlada çalışarak dava konusu taşınmazların edinilmesinde katkı sağladığını, tarafların evlendiklerinde hiçbir malvarlıklarının bulunmadığını; davacı tanığı Sami Özçelik ve Salih Engin, tarafların birlikte çalışarak malvarlığı edindiklerini; 21.06.2011 tarihli yargılama oturumunda tarafların müşterek çocuğu davacı tanığı Sariye Hava, tarafların birlikte çalışarak para biriktirerek ev ve tarla sahibi olduklarını, sebze işi ile uğraştıklarını, davacı tanığı …, tarafların davacının babasının tarlasında çalışarak gelir elde ettiklerini, 2005-2006 yıllarında fazlaca domates üretimi yaptıklarından köy içindeki eski bir avluya iki katlı yeni bir ev yaptıklarını, evin yapımında davacının katkısının daha fazla olduğu kanaatinde olduğunu, gerek davalının gerekse köydeki diğer erkeklerin kahve alışkanlığı olduğunu, davacının bu nedenle devamlı tarla işinde çalıştığını, yine davacı tanığı … 27.09.2011 tarihli yargılama oturumunda, davacının tarlada kocasından daha fazla çalıştığını, sebze yetiştiriciliği ile uğraştıklarını açıklamıştır. Davalı tanığı Halil Hava ise 24.03.2009 tarihli yargılama oturumunda; tarafların malvarlığını birlikte çalışarak edindiklerini beyan etmiştir.

Bu şekilde davacının da davalı ile aynı yoğunlukta çalıştığı ve gelir elde ettiği sabittir. Bu durumda, davacının, dava konusu taşınmazın edinilmesinde katkısının bulunduğunun kabulü gerekir. Daire’nin yerleşik içtihatları da bu yöndedir.

Ne var ki, dosya kapsamı itibariyle; tarafların gelirlerinin ve bu kapsamda davacının taşınmazların edinilmesinde ne oranda katkı sağladığının tespiti mümkün değildir. Hal böyle olunca, hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi ve 6098 sayılı TBK’nun 50. ve 51. maddelerinin kapsamları gözetilerek dava konusu taşınmazların dava tarihindeki değeri üzerinden belirlenecek tazminat niteliğindeki bir miktar paranın katkı payı alacağı olarak hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Bundan ayrı, TMK’nun 222. maddesi son fıkrası hükmüne göre; bir eşin 01.01.2002 tarihinden sonra edindiği bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edileceği tartışmasızdır. Aksini ispat eden eş (kişisel mal -kişisel mal yerine geçen kain değer), iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. TMK’nun 222. maddesi kapsamında, yasa ile adi karine olarak edinilmiş mal hükmünde bulunan bir mala ilişkin katılma alacağı talebinde bulunan davacının, malın alımında katkı sağlaması gerekmediği, yasadan dolayı katılma alacağı bulunduğu tartışmasızdır. Bu kapsamda; dava konusu evin yapım tarihi taraflara açıklatılmamıştır. Davacı tanığı … ise tarafların 2005-2006 yıllarında köy içindeki eski bir avluya iki katlı yeni bir ev yaptıklarını bildirmiştir. Bu durumda, taraflara uyuşmazlık konusu evin inşaatının başlama ve bitiş tarihlerinin açıklattırılması, bu konuda evin inşaatına başlama ve bitirme tarihlerinin 01.01.2002 tarihinden önce veyahut sonra olup olmadığının belirlenmesi, 01.01.2002 tarihinden önce ise yukarıda açıklandığı üzere, hakkaniyet ve fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi ve 6098 sayılı TBK’nun 50. ve 51. maddeleri kapsamda uygun bir katkı payı alacağına hükmedilmesi, 01.01.2002 tarihinden sonra ise 4721 sayılı TMK’nun edinilmiş mallara katılma alacağını düzenleyen hükümleri çerçevesinde iddia ve savunma kapsamında toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek uyuşmazlığın çözümüne gidilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir….” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava mal rejiminin tasfiyesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili boşanma davası ile birlikte açtığı ancak daha sonra tefrik edilen mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davasında; tarafların 1996 yılında evlendiklerini, davalı adına kayıtlı bulunan 646 parsel sayılı taşınmazdaki iki katlı ev ile 601 ve 603 ada parsel sayılı taşınmazları davacı ve davalının evlilik birliği içerisinde birlikte çalışarak edindiklerini ileri sürerek ortak edindikleri taşınmazların yarı bedeli olan 40.000,-TL’nin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili evlilik birliğinde edinilen ev ve arsanın 1970 yılında alındığını, daha sonra tadilatlar ve ilaveler yapıldığını, en son olarak yeni bir ev yapılmış ise de bitirilemediğini, bundan dolayı müvekkilinin borcunun bulunduğunu, davacının çalışmayı sevmeyen bir yapısının olduğunu, edinilen taşınmazlarda herhangi bir katkısının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemece davalının 04.04.1979 tarihinde 107 parsel sayılı taşınmazı satın aldığı, bu taşınmazın 29.06.1988 tarihinde ifraz edilerek 601 ve 603 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, 646 parsel sayılı taşınmazın ise 16.12.1994 tarihinde satın alındığı, davaya konu taşınmazların satın alındığı tarihlerde 743 sayılı Medeni Kanun’un yürürlükte olduğu, bu taşınmazların yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu tarihlerde edinilmesi sebebiyle davalının kişisel malı olduğu, ev hanımı olan ve hiçbir yerden geliri bulunmayan ayrıca boşanma sebebi ile yoksulluğa düştüğünü iddia eden davacının taşınmazların alımında ne gibi bir katkı yaptığını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle verilen direnme kararını davacı kadın vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dava konusu 601, 603 ve 646 parsel sayılı taşınmazlarda, davacının katkı payı alacağının bulunup bulunmadığı; 646 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yapılan eve ilişkin olarak ise katkı ve katılma alacağının varlığı hususunda mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının davacıya geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.03.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.