YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 19.02.2018 Esas: 2015/7581 Karar: 2018/965

Miras Bırakanın Evlenmek Amacıyla Eşine Yaptığı Taşınmaz Satışı Mirasçılardan Mal Kaçırma Amacı Saptanmadıkça Muris Muvazaası Olarak Kabul Edilemez.

Özet :

Davacılar, muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuşlardır. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi için davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün başka bir anlatımla, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerekmektedir. Miras bırakanın evlenmek amacıyla eşine yaptığı taşınmaz satışı, mirasçılardan mal kaçırma amacı saptanmadıkça muris muvazaası olarak kabul edilemez. Dosya içeriğinden, mirasçılardan mal kaçırma amacı ile değil, evlenme amacı ile dava konusu temlikin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, muris muvazaasından söz edilemez.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m 706 Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakanın maliki olduğu 165 ada 32 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü 22.12.2003 tarihinde eşi davalıya mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla satış yoluyla devrettiğini ileri sürerek davalı adına tapu kaydının iptali ile davacı mirasçılar adına miras payları oranında tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davacıların haksız ve kötü niyetli olduklarını, mirasbırakana ölene kadar baktığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, temlik işleminin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesini … Aile Mahkemesi’nin 2006/73 Esas sayılı dosyasında mirasbırakanın 15.06.2006 tarihinde alınan “Davalı ile 2003 yılında evlendik. Davalı biz evlenmeden önce oğlunu evlendirdiği için 10 milyar borcu vardı. Bana bu borcu ödersen ve evi üzerime verirsen seninle evlenirim dedi. Biz davalı ile evlendikten sonra ben kendisine evi verdim ve borcu ödedim” beyanı üzerine kurarak gerçek amacının satış olmadığı sonucuna varmıştır.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nün 04.11.2011 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak davalı ile davacı çocuklarının kaldığı, davalı ile murisin 26.05.2003 tarihinde evlendikleri, 13.09.2006 tarihinde boşandıkları, yaklaşık 6 ay sonra 14.03.2007 tarihinde yeniden evlendikleri ve 01.12.2008 tarihinde boşandıkları, yaklaşık 3 ay sonra 26.02.2009 tarihinde yeniden evlendikleri ve bu evliliğin mirasbırakanın ölümüne kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706., Türk Borçlar Kanunu’nun 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince, mirasbırakanın kendi beyanları ve dosya içeriğinden bu temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amacı ile değil, evlenme amacı ile yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Bu somut olgular, yukarıdaki ilkeler ile değerlendirildiğinde muris muvazaasından söz edilemez.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.