YARGITAY 23.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 30.06.2016 Esas: 2016 / 2186 Karar: 2016 / 4084
Muvazaa Nedeniyle Sıra Cetveline İtiraz ve Şikayet – Daha Önce Doğmuş Olan Alacak Daha Sonra Doğan Alacak İçin Muvazaa Oluşturmaz.
Özet:
Dava, muvazaa hukuksal nedenine dayalı sıra cetveline itiraza ve şikayete ilişkindir. Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının muvazaalı biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bu nedenle muvazaalı işlemin yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra doğmuş olması gerekir. Daha önce doğmuş olan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturmaz. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığı tartışılmalı, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişki ve davalının alacağının doğum tarihi belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı borçlu ….. arasında aktedilen…. uyarınca borçlunun 06.10.2008 tarihli iki adet faturaya dayalı olarak dava dışı ……’nin keşidecisi olduğu, 30.01.2009 tarihli, 25.975,00 TL bedelli çeki müvekkiline ciro ettiğini, müvekkili tarafından alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin çek keşidecisinin imzaya vaki itirazı üzerine bu borçlu yönünden durduğunu, davalı tarafça dava dışı borçlu aleyhine başlatılan bonoya dayalı icra takibinde üçüncü şahıs ….haciz ihbarnamesine paranın…. sayılı dosyasına aktarıldığı cevabı verildiğinden anılan icra dosyasına başvuru yaparak garameten paylaştırılma talebinde bulunduğunu, talebin reddi kararına vaki şikayetinin İcra Hukuk Hakimliği’nce kabulü sonrası haczedilen paranın 17.746,44 TL’sinin davalının alacaklı takip dosyasına ödenmesine dair 23.02.2010 tarihli derece kararının hatalı olduğunu, davalının takibine dayanak teşkil eden bononun muvazaalı bir alacağa dayandığını, alacağın gerçek alacak olmadığını, anılan bonoda keşidecinin dava dışı …., kefilin ise …..olarak yer aldığını, gerçekte ise borçlu …….’nin aleyhindeki icra takiplerinden kurtulmak ve tahsilini imkânsız kılmak için üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarından bir kısmını davalıya temlik ettiğini, davalıya toplam 1.610.000,00 TL’lik temlik yapıldığını ve bir o kadar da ödeme gerçekleştiğini, mobilya dekorasyon işi yapan davalının yemek işi yapan davacıdan bu kadar büyük meblağda alacaklı olmasının, hatta takip tarihinden önce yapılan temliklere rağmen, takip konusu bonodan dolayı borçlu olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, davalı ile senet borçlusunun aynı yerde faaliyet gösterdiğini, ayrıca davalı yanın alacaklı olduğu dosyada ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediğini, bu sebeple takibin kesinleşmediğini ve garame hesabı yapılamayacağını, davalının son işlem tarihinin 26.02.2009 olup bonoda bir yıl içinde işlem yapılmazsa icra dosyasının işlemden kaldırılacağını, davalının takip alacaklısı olduğu dosyadaki alacakların mahsup edilmediğini, bu nedenle de garame hesabının doğru olmadığını ileri sürerek, davalının alacağının muvazaalı olduğunu ve alacağın gerçekte mevcut olmadığına ilişkin esasa ilişkin itirazlarının kabulü ile sıra cetvelinde davalıya ödenen bedelin müvekkili dosyasına ödenmesine, bu talebin reddi halinde davalı takip dosyasında ödeme emri tebligatı usulsüz olduğundan, takip kesinleşmediğinden ve icra dosyası işlemden kaldırıldığından dolayı davalı alacağının garame hesabına alınamayacağı da nazara alınarak sıra cetvelinin iptaline ve tüm paranın dosyalarına ödenmesine, davalı takip dosyasında alacak tutarı garame hesabında yer alan alacak kadar olmadığından yapılan tahsilatların garame hesabında dikkate alınmasına ve buna göre sıra cetveli düzenlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kambiyo hukukuna özgü mücerretlik ilkesi nedeniyle davacı iddiasının hukuki mesnetten yoksun olduğunu, dava dilekçesinde bahsi geçen …. müvekkilinin…. firmasından olan alacaklarını bir nevi teminat altına almak için senede kefil olduğunu, müvekkilinin alacağını tahsil edebilmek için icra takibinde …. firması ile ticari ilişkileri olan firmalara haciz ihbarnameleri tebliğ ettiğini, senedin ….. tarafından verilmesinin tamamen alacağın tahsilini garanti altına alma amaçlı olduğunu, hiçbir kabulü tazammum etmemek kaydı ile müvekkili ile ….. firması arasında tanzim olunan alacak dayanağı senedin sadece borcun bir bölümüne ilişkin olduğunu, müvekkilinin halen ….firmasından alacaklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı tarafın ticari defterlerine göre dava dışı ….. firmasından 595.000,00 TL alacaklı olduğu ve davalı kayıtlarının davalı aleyhine delil teşkil ettiği, davalının dava dışı ….firmasına toplam 620.000,00 TL bedelinde gayrimenkul devri yaptığı, ayrıca davalı firmanın dava dışı ….firmasından toplam 1.600.000,00 TL alacağı ile iki adet bono ve 800.000,00 TL bedelli icra takibini temlik aldığı, davalı firmanın temlike istinaden dava dışı….. firmasından 300.000,00 TL tahsilat gerçekleştirdiği, davalı firmanın takibine konu senet, teminat senedi mahiyetinde olup temlik aldığı alacakların hukuken takip edilmeleri neticesinde tahsilin imkânsız hale gelmesi ve acziyet belgesine bağlanması halinde teminat fonksiyonunun devreye gireceği, davalı firmanın dava dışı …..Şti’ye ait işletmenin devir bedelini kanıtlayamadığı gibi bu bedeli ödediğini de kanıtlayamadığı, defterlerinde yer alan 595.000,00 TL’lik alacak kaydının aleyhine delil teşkil ettiği, davalı yanın takibe konu ettiği bono teminat bonosu olduğundan ve davalı taraf alacaklı olduğunu kanıtlayamadığından, bono ve takip nedeniyle davalı alacağının sabit olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalının takibe konu edilen bono nedeniyle ….’den alacaklı olmadığının tespiti ile sıra cetvelinin bu alacak yönünden iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraza ve sıra cetveline şikayete ilişkindir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki işbölümü ilişkisi iken, 6335 Sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan değişiklikle asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasında ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak, 6335 Sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’na eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.
Dava tarihi 01.03.2010 tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesinde, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra “Her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.” hükmü ile de nispi ticari davaya ilişkin de düzenleme yapılmış olup, buna göre tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlık konusu işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olması gerekir. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalara bakmakla görevlidir.
İİK’nın 142/1. maddesinde “Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Bu hükümde belirtilen mahal mahkemesinin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte İİK’nın 235/1. maddesindeki gibi kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki gibi iflas davaları için ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından, dava tarihi itibariyle asliye hukuk mahkemeleri ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü niteliğinde ve münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işlerden değil ise, davalı tarafça bu yönde ve süresinde bir itiraz olmadığı sürece bu husus re’sen dikkate alınamaz ve asliye hukuk mahkemeleri 01.10.2011 tarihinden önce açılan davalarda miktar yönünden görevli ise, bu tarihten sonra açılan davalarda ise davanın niteliğine göre görevli ise davaya bakmalıdır.
Ne var ki, somut olayda dava, 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce 01.03.2010 tarihinde açılmış olup, davalılar tacir olsalar dahi davacı ile davalı arasında doğrudan bir ticari ilişki de bulunmamaktadır.
Bu durumda, dava, mutlak ve nispi ticari dava niteliğinde değildir. Dava tarihi itibariyle asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasında, işbölümü ilişkisi bulunmaktadır. Davalı işbölümü itirazında bulunmadığından, asliye ticaret mahkemesince davalıya ayrılan payın miktarına göre davaya bakılması doğru olmuştur.
Sıra cetveline itiraz, alacağın sadece esas ve miktarına ya da hem esas ve miktarına, hem de sıraya yönelik ise dava yoluyla genel mahkemede ( İİK’nın mad. 142/1), itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla icra mahkemesinde (İİK’nın mad. 142/son) ileri sürülmelidir. Hem sıraya ve hem de alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların birlikte ileri sürülmesi halinde kural olarak, önce sıraya yönelik uyuşmazlığın çözülmesi, bu itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde ise davalı alacağının varlığının ve miktarının incelenmesi gerekir.
Genel kural bu olmakla birlikte, somut olayda, davacı tarafça öncelikle davalı alacağının muvazaalı olduğuna ilişkin itirazlarının incelenmesi, bu itirazların reddi halinde davalının alacaklı olduğu icra takibinde gönderilen ödeme emri tebliğinin usulsüz olması sebebiyle takip kesinleşmediğinden garame hesabı yapılamayacağı, davalının borçludan aldığı temlikler mahsup edilmediğinden garame hesabının hatalı olduğu, bonoya dayalı takipte bir yıl işlem yapılmadığından icra dosyasının işlemden kaldırılacağına ilişkin sıraya yönelik itirazlarının incelenmesi gerektiği belirtilmiş olup, mahkemece, bu istek doğrultusunda öncelikle muvazaaya dayalı itirazlar incelenerek davalı alacağının muvazaalı olduğu kabul edildiğinden sıraya ilişkin itirazların incelenmesine gerek görülmemiştir.
Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir.
Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler ve çekler ancak tarafları ve onların cüz’i ve külli halefleri yönünden delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez.
Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakati bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, davacının alacaklı olduğu ….. sayılı dosyasında davacı tarafça 30.01.2009 tarihli çeke dayalı olarak 12.02.2009 tarihinde ihtiyati haciz kararı alındığı, 16.02.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe başlandığı, 23.02.2009 tarihinde paylaşıma konu hak ediş alacağına haciz konulduğu; davalının alacaklı olduğu …. sayılı dosyasında alacaklı tarafça 15.08.2008 düzenleme, 15.10.2008 vade tarihli bonoya dayalı olarak 20.11.2008 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı, üçüncü kişi ….’ye 27.02.2009 tarihinde 89/1 haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği, üçüncü kişinin 02.03.2009 tarihinde borçlunun kendisinde alacağı olmadığını bildirdiği, davalı tarafın davacıya husumet yönelterek; aynı para ile ilgili garameten paylaşım yapılması gerekirken,……’ye ödeme yapılmasının usulsüz olduğunu, bu taleplerinin İcra Müdürlüğü’nce reddedildiğini ileri sürerek, …. Hukuk Mahkemesi’ne şikayette bulunduğu, mahkemece, 11.11.2009 tarih ve ….. sayılı kararla şikayetin kabulü ile para ödenmeden iştirak koşullarının değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek İcra Müdürlüğü kararının kaldırılmasına karar verildiği, dosyada bu kararın kesinleştiğine dair bilgi ve belge bulunamamasına rağmen davacı vekilince dava dilekçesinde…. Mahkemesi kararı gereğince sıra cetvelinin yapıldığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece, davalının sıra cetvelinde yer alan takip dosyası alacağının dayanağı olan kambiyo senedinin en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan takip tarihinin, davacının alacağının dayanağını teşkil eden çekin en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan ihtiyati haciz ve takip tarihinden daha önce olduğu, bu nedenle davalı alacağının önce doğduğunun kabulü gerektiği, buna göre de sonraki tarihte davacı alacağı bakımından muvazaa yaratılamayacağı gerekçesiyle, muvazaa nedenine dayalı itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Muvazaa nedenine dayalı itirazın reddine karar verilmesine göre davacının talebi doğrultusunda sıraya ilişkin itirazların incelenmesine geçilmesi gerekmekte olup mahkemece tarafların sıraya itiraza ilişkin delilleri toplanarak itirazların incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2- Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.