İSTANBUL … İŞ MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİNE BİLİRKİŞİ RAPORU

ESAS NO                    : 20../…

DAVACI                    :

VEKİLİ                      : Av. …

DAVALILAR             :

VEKİLİ                      : Av. …

KONU                        : Davacı iddia ve davalı savunmaları, toplanan deliller ve dosya içeriği incelenerek, 05.10.2017 tarihli ara karar uyarınca hazırlanan bilirkişi raporudur.

  • İDDİA VE TALEP

Davacı vekili, 09.05.2014 tarihli dava dilekçesi ile özetle; davalının, babası …’nın hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı almakta iken evlenme ödeneği talebinde bulunması üzerine kurum denetmenleri tarafından gerçekleştirilen denetimler sonucunda hazırlanan … tarih ve … sayılı inceleme raporuna göre davalının yeniden evlendiği eşi ile boşandıkları süreçte fiilen yaşamaya devam ettiği ve boşanmalarının muvazaalı olduğu, bu nedenle de davalıya bağlanan ölüm aylığının iptal edilerek davalıya yapılmış olan haksız ödemelerin geri alınması gerektiğinin bildirildiğini, davacı kurum tarafından raporda belirtildiği gibi ölüm aylığı iptal edilerek davalıya yapılan yersiz ödemelerin geri iadesi ile ilgili Sigorta Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığının … tarihli yazısı ile davalıya 20.10.2008-19.02.2011 tarihleri arasında yapılan 15.702,60 TL haksız ödemelerin geri iadesinin talep edildiğini, ancak davalı tarafça herhangi bir ödeme yapılmayınca davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün 20../… Esas sayılı dosyasından icra takibine geçildiğini, davalının 05.08.2013 tarihinde icra takibine itiraz ettiğini, davalının itirazının haksız olduğunu iddia ederek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

  • SAVUNMA VE CEVAP

Davalılar vekili, 06.04.2015 havale tarihli cevap dilekçesi ile özetle; denetim raporunun somut vaka ile uyumlu olmadığını, murisin boşanmanın ardından kızının yanına taşındığını, bu tarihten sonra eski eşinden tek kuruş almadığını, murisin tüm bakımının kızı ve torunları tarafından yapıldığını, tarafların boşanmalarının muvazaalı değil, gerçek bir boşanma olduğunu, murisin boşanma davasında şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmak istediğini, tarafların aradan geçen yıllar sonra çok yaşlı olmaları nedeni ile müşterek çocukların ebeveynleri üzerinde kurduğu psikolojik baskı nedeni ile yeniden evlendiklerini iddia ederek davanın reddini istemiştir.

  • TESPİT OLUNAN HUSUSLAR

Celp ve ibraz olunan belgeler

  1. İstanbul … İcra Müdürlüğünün 20../… Esas sayılı dosyasının celp edildiği,
  2. İstanbul … Aile Mahkemesinin 20../… Esas sayılı dosyasının celp edildiği,
  3. Dava dilekçesi ekinde, dayanak belgelerin sunulduğu,
  4. Davalı kurum dosyasının celp edildiği tespit edilmiştir.

Tanık Beyanları

  1. Davalı tanığı …, 23.06.2015 tarihli duruşmada; “davalılardan …’in kızı olduğunu, anneannesi ile dedesinin küçüklüğünden beri bildiği ve gördüğü kadarıyla birbirleriyle geçinemediklerini, sürekli kavga ettiklerini, Hasköy’de aynı avlu içerisinde aynı avluya çıkan 3 katlı 2 binanın birinde anneannesi ile dedesinin oturduğunu, diğerinde annesiyle kendisinin kaldığını, sürekli bir arada olduklarını, hatırladığı kadarıyla 2004 yılında yine aralarındaki şiddetli geçimsizliğin artması nedeniyle boşanmaya karar verdiklerini ve boşandıklarını, dedesinin kendi evinde kaldığını, yaşlı ve yürüyemediği için ona yemeğini verip bakımını yaptıklarını, anneannesinin kendileri ile kaldığını, dedesinin emekli memur olduğunu, geliri olduğunu, yine kira geliri de olduğunu, her ikisinin de çok yaşlandıklarını, daha sonra çocuklarının ve torunlarının da bir yerde baskısıyla tekrar 2011 yılında nikahlandıklarını, ancak yine de doğru dürüst bir araya gelmediklerini, zaten bir süre sonra dedesi ölünce, anneannesinin vefat ettiğini, köklü bir aile olup Hasköy’de herkes tarafından bilindiklerini, dedesinin geliri ve evi olduğunu, maaş almak için boşanmasını gerektirir bir durumunun olmadığını, bunu yapacak bir kişiliği de olmadığını, babasının mali müşavir olduğunu, annesinin çalışmadığını, kendisinin ve kardeşinin yine bankada yönetici pozisyonunda olduklarını, gelirlerinin anneannesine ve dedesine bakacak seviyede olduğunu, gerçekten boşandıklarını ve maaş almak için muvazaalı bir boşanma söz konusu olmadığını” beyan etmiştir.
  2. Davalı tanığı …, 23.06.2015 tarihli duruşmada; “davalıları tanıdığını, davalılardan …’in kızı diğer tanık … ile evli olduğunu, 2005 yılında evlendiğini, evlendiğinde eşinin anneannesi ve dedesinin boşandıklarını ve ayrı yaşadıklarını, anneannenin kayınvalidesi ile birlikte yaşadığını, dedenin de kendisine ait 3 katlı binadaki dairesinde oturduğunu, kayınvalidesi ile onların evinin aynı avlu içerisinde karşılıklı binada olduğunu, dedeye de yine çoğu zaman kayınvalide ve çocuklarının baktığını, eşinin de çalıştığı için çocuğu getirip kayınvalideye bıraktıklarını, akşamları da mecburen almaya gittiklerini, bu şekilde onları gördüklerini, yine dedenin kaldığı binanın bir dairesinde de oğlu … kaldığını, ama çoğu zaman onun babasına baktığını, dedenin bildiği kadarıyla emekli maaşı olduğunu, bir dairesinin de kirada olduğunu, ancak bildiği kadarıyla bu kirayı oğlunun aldığını, yine onun bakımı için harcadığını, kayınvalidesinin çalışmadığını, ancak eşinin mali müşavir olduğunu, o zamanlar ofisi olduğunu ve ekonomik durumlarının iyi olduğunu, kendilerini tanıdığı ve gördüğü dönem içerisinde kesinlikle bir arada yaşamadıklarını, gerçekten boşandıklarını, her ikisinin de çok yaşlanıp bakıma muhtaç hale geldiklerini, her ikisinin ayrı yerlerde oldukları zaman bakımlarının da zor olduğunu, çocukların ve torunların baskısıyla tekrar nikahlarının yapıldığını, tekrar bir araya geldiklerini, yukarıda belirttiği gibi gerçekten boşandıklarını ve aile içerisinde geçinemediklerini, sürekli kavga ettiklerini, yetim maaşı almak için boşanmalarının mümkün olmadığını, buna ihtiyaçlarının da olmadığını, kendilerine çocuklarının da bakacak duruma olduğunu, kendi gelirlerinin de olduğunu” beyan etmiştir.
  3. Davalı tanığı …, 23.06.2015 tarihli duruşmada; “davalıları tanıdığını, 2004 yılından beri Beyoğlu … Mahallesi muhtarı olduğunu, Hasköy’de mahallenin içerisinde olduklarını, muhtar olmadan önce davalıların babası olan …’i uzun yıllardır tanıdığını, kendisinin cami cemaatinden olduğunu, yine bal ticareti de yaptığını, kendisinin icra müdürlüğünden emekli olduğunu, eşi …nın biraz deli dolu olduğunu, boşandıklarını bir süre sonra öğrendiğini, gerçekten boşandıklarını, onların yetim maaşı almak için boşanacaklarını sanmadığını, böyle insanlar olmadıklarını ve ihtiyaçlarının da olmadığını, aynı avlu içerisinde 3 katlı bir binanın bir dairesinde … amca, karşı binasındaki bir dairede de kızı … oturduğunu, boşandıktan sonra Şerafettin amca kendi dairesinde, hanımı … abla da …’nin yanında kaldığını, …’nin kocası … mali müşavir olduğunu, ekonomik durumlarının iyi olduğunu, yaşlı oldukları için kendilerine çocukları torunları baktığını, aynı avlu içerisinde oldukları için daha sonra nikahlandıkları çok da dikkat çekmediğini, sonradan haberi olduğunu, 2013 yılında … amca, 2014 yılında da … abla rahmetli olduğunu, …’nin de aza olduğunu, aynı bilgilere sahip olduğunu, şu anda gelemediğini” beyan etmiştir.
  4. Davacı tanığı …, 17.11.2016 tarihli duruşmada; “davalıyı bilmediğini, …’i bildiğini, davalının eşiyle boşanıp boşanmadığı konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını, dava konusu olan yerin arka sokağında olduğunu, İstanbul’un büyük bir yer olduğunu, heryeri bilmediğini, …’ın pastane müşterisi olduğunu, oradan bildiğini, boşanmış olsalar da bilecek durumda olmadığını, … …’de oturduğunu, bahsedilen adreslerin kendisine uzak olduğunu, pastanesi dolayısıyla tarafları tanıma imkanı olmasına rağmen tanımadığını, …’ın tanımasına hiç imkan olmadığını, çoğunlukla Rize’de yaşadığını, …’ın o dönemde aza olduğunu, şu anda … Belediyesi’nde çalıştığını” beyan etmiştir.
  5. Davacı tanığı …, 17.11.2016 tarihli duruşmada; “davacıyı tanımadığını, davacının eski eşini de tanımadığını, 12 yıldır … Mahallesinde aza olduğunu, mahallenin büyük olduğunu, kimsenin kimseyi tanımadığını, konu ile ilgili bilgisinin de olmadığını” beyan etmiştir.

YARGITAY İLAMI

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.12.2015 tarih, 2015/20758 Esas 2015/22941 Karar sayılı kararı

Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin ikinci fıkrasında; eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle, Anayasa’nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştıma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahallelerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalardan istem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, Kurum işlemine dayanak tutanakları tutan görevliler dinlenilmeli, böylelikle, “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

İnceleme konusu davada; davalının ve eşinin 24.03.2004 tarihinde boşandığı, 21.01.2011 tarihinde yeniden evlendikleri, davalının 06.04.2014 tarihinde, eşinin ise 17.03.2013 tarihinde vefat ettiği, Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu görevlilerince hazırlanan 09.01.2012 tarihli raporda elde edilen somut veri ve saptamalar ile davalı ile boşandığı eşinin boşandıktan sonra yeniden evlendikleri 21.01.2011 tarihine kadar birlikte yaşadıklarının bildirildiği, İlçe Seçim Kurulu cevabına ekli Seçmen Kaydı Ayrıntılı Geri İzleme Bilgilerine göre davalı ve eşinin boşandıktan sonra ve ikinci evlilikten önceki 2007-2009 tarihlerinde, sandık alanları ile sandık nolarının aynı olduğunun görüldüğü, davalının çocukları ve torunları, davalının ve eşinin aynı bahçede fakat farklı dairede oturduklarını iddia ettiği görülmektedir.


Mahkemece; davalı A…’e ait adres bildirim raporunun getirtildiği, ancak davalının eşine ait adres bildirim raporunun getirtilmediği, davalı ve eşine ait medula kayıt sistemlerinin araştırılmadığı, muhtarın beyanın alındığı görülmekle beraber azaların beyanlarının alınmadığı davalı ve eşinin kayıtlı oldukları bölge yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü araştırması yapılmadığı görülmekle, yukarıda izah edilen hususlarda araştırılarak, davacının boşandığı eşiyle yeniden evlenmesine ilişkin olgunun eldeki davaya etkisi üzerinde durulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

  • DEĞERLENDİRME

Dosya kapsamı tetkik edildiğinde, taraflar arasındaki ihtilafın, davalı kurum tarafından yapılan işlemin uygun olup olmadığı hususlarında olduğu tespit edilmiştir.

Dosya kapsamından, murisin ve eşinin 24.03.2004 tarihinde boşandığı, 21.01.2011 tarihinde yeniden evlendikleri, talep edilen dönemin 01.04.2004-20.04.2011 tarihleri arasında olduğu tespit edilmiştir.

Nüfus Müdürlüğü yazı cevabından, murisin ve eşinin 16.03.2004-02.05.2011 tarihleri arasındaki beyan adreslerinin aynı olduğu tespit edilmiştir.

… SGM yazı cevabında gönderilen medula sistem kayıtlarında, murisin adres beyanının 01.02.2013 tarihinde sonrasını kapsadığı, dava dışı …’in adres beyanının bulunmadığı tespit edilmiştir.

İGDAŞ yazı cevabında, muris adına kayıtlı abonelik kaydına rastlanmadığının bildirildiği tespit edilmiştir.

Vodafone, Turkcell yazı cevabında, muris adına kayıtlı abonelik kaydına rastlanmadığının bildirildiği tespit edilmiştir.

BEDAŞ yazı cevabında, murisin tesisat adresleri “…” adreslerinde faal abonelik kaydının bulunduğunun bildirildiği tespit edilmiştir.

Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır. (5510 sayılı Kanunun 56/son)

Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. Maddesinin ikinci fıkrası olup, uyuşmazlığın çözümünde, sosyal güvenlik, sosyal güvenliğin amaç ve yöntemleri, sosyal sigortalar, sosyal güvenlik sistemi gibi kavram ve olguların değerlendirilmesine gereksinim bulunmaktadır.

 5510 Sayılı Kanun’un 56. maddesinin ikinci fıkrası, oldukça sade biçimde kaleme alınmış, madde başlığında “bağlanmayacak” sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde “bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir.” İbareleri kullanılmış, böylelikle, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir. Burada, eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında hangi hukuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun sona ermiş evlilik birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın ver olan / olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı/ giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında değerlendirilmeli, ortak çocuk/çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak, eşlerin belirli aralıklarda ve günlerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri durumunda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir/aylık bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan eşle kurulan/yürütülen ilişkinin, eylemli olarak birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice irdelenerek saptama yapılmalıdır.

 Anılan 56. maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan” , “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda “anlaşmalı boşanma” adı altındaki hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

 Maddede “belirlenen” sözcüğü dikkati çekmekte olup, belirlemenin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiği, belirleme yapılırken hangi yöntemin izleneceği, yargı makamları önünde ispat hak ve yükünün kime ait olduğu, boşanılan eşle eylemli birlikte yaşama/yaşamama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiği önem taşımaktadır. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlığını taşıyan 20. Maddesinde, herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; 5510 Sayılı Kanun’un “Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi” başlıklı 59. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasına ilişkin işlemlerin denetiminin, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları eliyle yürütüleceği, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında belirledikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin, yemin dışında her türlü kanıta dayandırılabileceği, tarafından düzenlenen tutanakların aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu, Kurumun denetim kontrol ile görevlendirilmiş memurları görevlendirilmiş memurları görevlerini yaparken, tüm kamu görevlilerinin gerekli kolaylığı göstereceği ve yardımcı olacakları, bu Kanunun uygulanması bakımından, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş 4857 sayılı İş Kanununda belirtilen denetim, teftiş ve kontrol yetkisine de sahip oldukları, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasların, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği, “Bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usulü” başlığını taşıyan 100. Maddesinde, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşların ise Kurumla yapılacak protokoller çerçevesinde, Devletin güvenliği ve temel dış yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak durumlar ile özel hayat ve aile hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın gizli dahi olsa Kurum tarafından kişilerin sosyal güvenliğinin sağlanması, 6183 Sayılı Kanuna göre Kurum alacaklarının takip ve tahsili ile bu kanun kapsamında verilen diğer görevler ile sınırlı olmak üzere istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli ve/veya belli aralıklarla vermeye, bilgilerin elektronik ortamda görüntülenmesini sağlamaya, görüntülenen bu bilgilerin güvenliğini sağlamaya, korumak zorunda oldukları, bu madde kapsamında ilgili kişi, kurum ve kuruluşların Kurumun belirleyeceği süre içerisinde söz konusu isteme cevap vermek ve gereken kolaylığı göstermekle yükümlü oldukları, elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgelerin adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerli olduğu açıklanmıştır.

Ayrıca, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28. Maddesinde, bu yasaya göre seçmen olan vatandaşları tek olarak tanımlayan ve seçmenin oturduğu yeri belirleyen bilgileri kapsayan bilgisayar ortamına “Seçmen Kütüğü” denildiği, seçmenin devamlı oturduğu konutun bulunduğu ilçe, muhtarlık, sokak isimleri ile binanın kapı ve varsa daire numarasının “Seçmenin Adresi” olduğu, 45. Maddesinde, seçmen kütüğünde yazılı seçmenlere ait bilgilerin, her yıl seçmenlerin oturdukları il ve ilçeye göre ayrılmış listeler halinde, İl ve ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderileceği bildirilmiştir. Türk vatandaşları ile Türkiye’de bulunan yabancıların nüfus hizmetlerinin düzenlenmesine, yürütülmesine ve geliştirilmesine ilişkin esas ve usul hükümlerini kapsayan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunun 3. Maddesinde, bu Kanunda geçen “adres” in, herhangi bir toprak parçası veya binanın coğrafi konumu ve işlevi açısından tanımlanmasını, “Adres Paylaşımı Sistemi” nin, ulusal adres veri tabanında tutulan bilgilerin kurumlar ile diğer kişilerce paylaşılması işlemini, “diğer adres” in, yerleşim yeri adresi dışında kalan yerleri, “yerleşim yeri adresi” nin, sürekli kalma niyetiyle oturulan yeri ifade ettiği belirtilmiş, özellikle 45 ila 53. Maddelerinde konu açısından yararlanılabilecek hükümlere yer verilmiştir. 4857 sayılı İş ve Kanunu’nun 32. Maddesinde de, çalıştırılan işçilerin ücret, prim ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak, Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına yatırılmak suretiyle ödeneceği yönünde düzenleme yapılmıştır.

Gelirin/aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat)hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme/başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir/aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun/yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmeli, başka bir anlatımla 01.10.2008tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 Sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56. maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.

Anılan geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 Sayılı Kanun’un yürürlüğü öncesinde yukarıda belirtilen eş adet sosyal güvenlik kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelirin/aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan kanun hükümlerinin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin/ aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56. maddenin zaman bakımından uygulanmasında kuşku ve duraksamaya düşülmesi olasılığı bulunmaktadır. Bu durumda 4721 Sayılı Kanun’un “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü içeren ve “Dürüst davranma” başlığını taşıyan 2. maddesinde yer alan dürüstlük (objektif iyi niyet) kuralı çerçevesinde çözüme gidilmeli, evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi sosyal güvenlik hukuku alanında da göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim, ilk derece mahkemesince verilen direnme kararının temyiz denetimini yapan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 506 Sayılı Kanun’a tabi sigortalı konumundaki kocasını kasten öldüren eşe, aynı Kanun kapsamında, öldürdüğü eşi üzerinden ölüm aylığı bağlanıp bağlanamayacağı, bir başka anlatımla eşin, miras bırakan sigortalı kocasını kasten öldürdüğü için mirastan yoksun bırakılmasının,506 Sayılı Kanun’da düzenlenen sosyal sigorta hakları kapsamında, ölüm sigortasından eş olarak hak sahipliği sıfatını kazanmasında önleyici nitelik taşıyıp taşımadığı konusu irdelendiği 15.06.2005 gün ve 2005/10-364 Esas, 2005/390 Karar sayılı kararında; Türk Medeni Kanununun 578. Maddesinde sayılan mirastan yoksunluk nedenleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 Sayılı Kanun’un 77. Maddesinin sosyal güvenlik hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesinin gözetilmesini zorunlu kıldığı, sigortalının kasten öldürülmesi durumunda, 506 Sayılı Kanun’un 68. Maddesinde öncelikle aranan “ölüm aylığına hak kazanma” olgusunun gerçekleşmediği sonucunu ortaya koyduğu, aksine düşüncenin, yasa koyucunun temel kavramlar yönünden sosyal güvenlik kurumları arasında farklılık yaratmak istediği sonucunu ortaya koyacağı ve bu durumda buna ilişkin düzenlemeye yasa metninde açıkça yer verilmiş olması gerektiği belirtilmiş, sonuç olarak, sigortalı eşini kasten öldüren kadının, öldürdüğü kocası üzerinden ölüm aylığına hak kazanamayacağı görüş ve yaklaşımı benimsenerek ilk derece mahkemesinin direnme kararı oy çokluğuyla onanmıştır. Bu bakımdan 56. Madde açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, söz konusu yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne şekilde/amaç/ saikle boşanmış olursa olsunlar, başka bir anlatımla eşlerin boşanma iradeleri gerçek/samimi olsun veya olmasın, eylemli birlikteliklerini 5510 Sayılı Kanun’la getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2. Madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir/aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelirin / aylığın da kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz, hak sahibine eylemli birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir/aylık bağlanabileceği kabul edilmelidir.

 Sonuç olarak; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. Maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere Anayasa’nın 20. Maddesi ile 5510 sayılı Kanun, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun 4857 Sayılı İş Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğünden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerle yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanan eşler 4857 Sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta iseler adlarına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahalle/köy muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir. (Yargıtay 10. H.D. 03.11.2011 gün, 2011/7225 E. 2011/1531 K.)

Bu durumda, hukuki değerlendirme ve takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, dosya kapsamında, muris …’in 01.04.2004-20.04.2011 tarihleri arasında boşandığı eşi … ile birlikte yaşamaya devam ettiğini gösterir delil bulunmaması dikkate alındığında, davalı kurum işleminin yasaya ve Yargıtay içtihatlarına uygun olmadığı, böylece kurum işleminin iptalinin gerekeceği kanaatine ulaşılmıştır.

  • SONUÇ

Dosyada bulunan delillerin hukuki değerlendirmesi ve takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, kurum işleminin iptali gerekebileceğine dair görüş ve kanaatimi içerir raporumu Sayın Mahkemeye saygıyla sunarım.22.12.2017

Hesap Bilirkişisi

Gökmen Ergür