YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 26.12.2017 Esas: 2015/6247 Karar: 2017/9722

Suya El Atmanın Önlenmesi – Yeraltı Suları ve Kaynak Sularda Mülkiyet ve Yararlanma Hakkı

Özet :

Dava, suya el atmanın önlenmesi talebine ilişkindir. Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir. Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez. Açıklanan hususlar dikkate alınmadan, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 27.02.2013 gününde verilen dilekçe ile suya el atmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 24.12.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili, müvekkilinin 1/4 pay sahibi olduğu … Köyü 105 parsel sayılı taşınmazda davalı … tarafından su kuyusu açıldığını, köy halkının içme ve kullanma suyu ihtiyacının bu kuyudan karşılandığını, buna karşılık müvekkiline evinde ve bahçesinde kullanmak üzere ücretsiz su verileceği hususunda anlaşıldığını, ancak davalı belediyenin kötü niyetli olarak tahakkuk ettirdiği su faturalarına istinaden müvekkili aleyhinde icra takibi başlattığını, müvekkilinin icra tehdidi altında ödeme yapmak zorunda kaldığını, haksız işgalin sonlandırılması için davalı belediyeye ihtarname gönderildiğini, ancak sonuç alınamadığını ileri sürerek davalı belediyenin suya el atmasının önlenmesini talep etmiştir.

Davalı (kapatılan) … Belediyesi vekili, dava konusu taşınmazın davacı ve diğer paydaşları olan kardeşleri arasında fiilen taksim edilmiş olduğunu, su kuyusunun davacının payına düşen kısımda olmadığını, ayrıca dava konusu suyun kasaba halkının içme ve kullanma suyu olarak kullanıldığını, kamu hizmetine tahsisli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının ve diğer hissedarların dosyaya sunulan 13.11.2006 tarihli taahhütnamede davalı belediyenin taşınmaz içerisinde su kuyusu açtırmasına rıza gösterdikleri, ayrıca suyun yeraltı suyu niteliğinde olup kamuya ait olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 718. maddesi gereğince; arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanunu’nun 756. maddesi gereğince de “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır.”

Gerek Türk Medeni Kanun’nun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.

Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz. Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.

Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.

Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa el atma varsa el atmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 756/2. maddesi gereğince “Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur” hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle tapu malikinin rızası ile kurulabilir.

Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanunu’nun 837. maddesi de “Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanunu’nun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m. 704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.

Gerçekten Türk Medeni Kanunu’nun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu … İli, … İlçesi, … Köyü, 105 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde, 1/4’er hisse itibariyle davacı … ile dava dışı …, …. Başalan adına kayıtlı olduğu anlaşılmış; davacı, ücretsiz su verilmesi karşılığında paydaşı olduğu taşınmazda davalı … tarafından su kuyusu açtırılmasını kabul ettiğini; ancak, davalı belediyenin aralarındaki anlaşmaya aykırı hareket ettiğini ileri sürerek davalı belediyenin suya müdahalesinin men’ini talep etmiş; davalı … ise dava konusu taşınmazın paydaşlar arasında fiilen taksim edilmiş olup su kuyusunun davacıya düşen kısımda bulunmadığını savunmuştur.

Bu durumda mahkemece, dava konusu taşınmazın diğer paydaşlarının da davada yer almaları sağlanarak savunma ve delillerinin toplanması, daha sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken diğer paydaşların davaya katılımları sağlanmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Öte yandan mahkemece, suların en az olduğu dönemde jeoloji, hidrolog ve ziraat mühendisinin bulunduğu bilirkişi heyetiyle mahallinde keşif yapılmak suretiyle suyun niteliği belirlenmeli, davacının ve davalının suya ihtiyaç durumu ziraat bilirkişisine bilimsel verilere uygun olarak tespit ettirilmeli ve davalının suya el atması nedeniyle su kaynağının etkilenip etkilenmediği de araştırılarak tarafların bu sudan yararlanma şekil ve şartları belirlenmek suretiyle taraflar arasında su rejimi oluşturulmalıdır.

Mahkemece, değinilen hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.12.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.