YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 21.05.2014 Esas: 2014 / 12-407 Karar: 2014 / 686

Takibin İptali Talebi – Senedin Tüketici Senedi Olduğu ve Nama Yazılı Düzenlenmediğinden Geçersiz Olduğu İddiası İyi Niyetli Takip Alacaklısına ve İyi Niyetli Hamile Karşı İleri Sürülemez.

Özet:

Davacı-borçlu, takip dayanağı senedin tüketici senedi olduğunu, bu nedenle nama düzenlenmesi gerektiğini, emre düzenlenen senedin geçerli olmadığını ve bu durumun herkese karşı ileri sürülebileceğini iddia ederek takibin iptali talebinde bulunmuştur. Dosya kapsamından, takip alacaklısının kötü niyetli olduğunun iddia ve ispat edilmediği gibi senet metninde de tüketici sözleşmesi nedeniyle verildiğine ilişkin bir ibarenin bulunmadığı, senedin kambiyo senedi vasfı taşıdığı ve alacaklının kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapma hakkına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Senedin tüketici senedi olduğu ve nama düzenlenmediğinden geçersiz olduğu iddiası iyi niyetli takip alacaklısına ve iyi niyetli hamile karşı ileri sürülemez. Bu durumda, keşideci-borçlunun lehdara karşı ileri sürebileceği def’ileri iyi niyetli takip alacaklısına karşı ileri süremeyeceği dikkate alınarak talebin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

Taraflar arasındaki “takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.01.2012 gün ve 2011/1136 E. – 2012/41 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 04.05.2012 gün ve 2012/10044 E. – 2012/15288 K. sayılı ilamı ile;

(…Alacaklı tarafından borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlanmıştır. Takip dayanağı bononun incelenmesinde keşidecinin muteriz borçlu Fatma, lehtarın ise dava dışı diğer borçlu ……….. A.Ş. olduğu, senedin takip alacaklısı ….. Haber A.Ş.’ye ciro yoluyla devredildiği görülmektedir. Borçlunun icra mahkemesine başvurusu dayanak senedin 13.07.2008 tarihli sözleşme nedeniyle tüketici senedi olarak verildiğine ilişkindir.

Anılan sözleşmenin incelenmesinde; konut vadeli satışlar için düzenlenen taşınmaz satış sözleşmesi olduğu ve alıcı muteriz borçlu Fatma ile satıcı dava dışı diğer borçlu ………. A.Ş. arasında düzenlendiği, takip alacaklısının anılan sözleşmede yer almadığı anlaşılmaktadır.

TTK’nun 690. maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı kanunun 599. maddesinde; “… keşideci, lehtarla doğrudan doğruya arasında mevcut olan münasebetlere dayanan def’ileri, müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Meğer ki, hamil, poliçeyi iktisap ederken, bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun” hükmü düzenlenmektedir.

Somut olayda takip alacaklısının kötü niyetli olduğu iddia ve ispat edilmediği gibi senet metninde de tüketici sözleşmesi nedeniyle verildiğine ilişkin bir ibare bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca muteriz borçlu tarafından takip dayanağı senetteki imzaya itiraz edilmediği gibi borcun ödendiği de ispat edilmemiştir.

Bu durumda TTK’nun 599. maddesi hükmü gereği keşideci borçlunun, lehtara karşı ileri sürebileceği def’ileri (senedin tüketici senedi olarak verilmesi nedeni ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesi gereğince nama yazılı düzenlenmesi gerektiği iddiasını) takip alacaklısına karşı ileri süremeyeceği hususu nazara alınarak istemin reddi yerine takibin iptaline dair verilen mahkeme kararı isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı ….. Haber ve …… Yayıncılık A.Ş. vekili.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, takibin iptali istemine ilişkindir.

Davacı (borçlu) vekili; takibe konu senedin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında düzenlenerek ………. A.Ş.’ne verildiğini, TKHK’nun 6/A maddesi gereğince bu tür senetlerin nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiğini, oysa takibe konu senedin emre yazılı olarak düzenlendiğinden geçersiz olduğunu, bu durumun herkese karşı ileri sürülebileceğini ve re’sen dikkate alınması gerektiğini belirterek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı (alacaklı) hamil vekili; davacı borçlunun temel borç ilişkisinden doğan def’ilerini senedi düzgün ciro zinciri ile ve iyi niyetle devralan müvekkili hamile karşı ileri süremeyeceklerini, ayrıca davacının senedi bilerek ve isteyerek emre yazılı olarak düzenleyerek tedavül yeteneği kazandırmalarının sonuçlarına katlanmaları gerektiğini, diğer davacı ………. A.Ş.’nin tüketici sayılamayacağını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Yerel mahkemece, TKHK’nun 6/A maddesindeki emredici hükme rağmen emre yazılı olarak düzenlenen takibe konu senedin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, özel dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamına göre davacı keşidecinin senedin tüketici senedi olarak verildiğinden bahisle “nama yazılı düzenlenmesi gerektiği” iddiasını takibe konu senedi ciro yoluyla devralan takip alacaklısı/davalıya karşı ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Hukukumuzda kıymetli evrak, hak sahibinin senetten tespiti şekline göre “nama”, “emre” ve “hamile” yazılı kıymetli evrak olarak üçe ayırmak mümkündür.

Hak sahibi, diğer bir deyişle alacaklı, senede hamil olmak keyfiyetiyle birlikte, bir temlik (alacağın temliki) işlemine de bakılarak tespit ediliyorsa, böyle bir senet “nama yazılı senet” niteliğindedir. Yani, senette mündemiç hakkın sahibi olabilmek için, senedin mülkiyetini karşı tarafa geçiren işlemin yanında, ayrıca bir de temlik muamelesinin yapılması, nama yazılı senetlerde şarttır.

Nama yazılı kıymetli evrak, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK)’nun 566. maddesinde (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK)’nun m. 654), “Belli bir şahsın namına yazılı olup da, onun emrine kaydını ihtiva etmeyen ve kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak, nama yazılı senet sayılır” şeklinde tanımlanmıştır.

Nama yazılı senet için verilen tanımda iki husus üzerinde durulmuştur. Bir defa, “senedin belli bir şahsın namına (adına) yazılı olması” gerekir. Bu birinci şarttır (olumlu, pozitif şart). İkinci şart ise, “senedin emre kaydını ihtiva etmemesi” ve “kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmamasıdır” (olumsuz, negatif şart).

Bazı kıymetli evrak vardır ki, kanun bunları, aksine bir kayıt taşımadıkları takdirde, emre yazılı saymıştır. Bunlar, belli bir şahıs namına yazılı olsa ve emre kaydı ihtiva etmese bile, kanun hükmü gereği emre yazılı kıymetli evrak sayılır. Böyle senetleri, ancak emre yazılı olmadıklarını “açıkça” belirtmek suretiyle nama yazılı olarak düzenlemek mümkündür. Bu belirtme, senede “menfi emre kaydı” konarak yapılır.

Buna karşılık, senede hamil olma durumunun hak sahipliği sıfatını tespit yönünden yeterli olduğu senetler ise, “hamile yazılı kıymetli evraktır”. Hamile yazılı kıymetli evrakta, “senedin hamili olma”, alacaklılık sıfatının tespitinde yeterli olmaktadır.

Hamile yazılı senetler, Türk Ticaret Kanunu’nun kıymetli evraka ilişkin kitabının üçüncü faslında hükme bağlanmıştır (6762 sayılı TTK m. 570- 581; 6102 sayılı TTK’nun m. 658- 669). Hamile yazılı senetler için verilen genel tanım şöyledir: “Senedin metin veya şeklinden, hamili kim ise, o kimsenin hak sahibi sayılacağı anlaşılan her kıymetli evrak, hamile (hamiline) yazılı senet sayılır” (6762 sayılı TTK m. 570/1; 6102 sayılı TTK’nun    m. 658).

Görüldüğü üzere tanım, iki ana unsura dayanmaktadır: Bunlardan birincisi, hamile yazılı senetlerin kıymetli evrak olduğu; ikinci unsur ise, hamile yazılı senetlere, hamile yazılı senet niteliği kazandıran “hamile kaydı”dır. Hamile kaydı hakkında belli bir şekil öngörülmemiştir.

Bazı senetlerin hamile yazılı düzenlenebileceği ise, kanunda açıkça belirtilmiştir: Hamile yazılı çek (6762 sayılı TTK m. 697), ipotekli borç ve irat senedi (TMK m. 914), tahviller (6762 sayılı TTK m. 425/1), rehinli tahvilat (TMK md. 971), intifa senetleri (6762 sayılı TTK m. 573), hamile yazılı havale (818 sayılı BK m. 426) gibi…

Öte yandan, senede hamil olma hali yanında, hak sahibinin tespiti bakımından bir “cironun yapılmış bulunması” keyfiyetinin de arandığı kıymetli evrak da vardır ki, bunlara “emre yazılı kıymetli evrak” denir.

Emre yazılı senetler, kambiyo senetlerinden sonra yer alan ve “Kambiyo Senetlerine Benzeyen Senetler” başlığını taşıyan beşinci fasılda düzenlenmiştir. Kanun yapıcı, poliçe hakkındaki hükümlerin, bütün emre yazılı senetlerde de uygulanabileceğini düşünmüş; bu hükümler, özel bir hükümle farklı esaslar benimsenmediği sürece, diğer emre yazılı senetler için de uygulanabilecek genel hükümler olarak kabul edilmiştir.

Emre yazılı senedin tanımı, 6762 sayılı TTK’nun 736. maddesinde yapılmıştır. Buna göre, “emre yazılı olan veya kanunen emre yazılı sayılan evrak, emre yazılı senetlerdendir” (6762 sayılı TTK m. 736; 6102 sayılı TTK’nun m. 824/1). Tariften de anlaşılacağı üzere, emre yazılı senetler iki türlü olabilir: Ya belli bir senet tipi kanun yapıcı tarafından “kanunen emre yazılı senetler” olarak kabul edilir; yahut da, esas itibariyle emre sayılmayan bazı senetlere “emre” kaydının konması suretiyle o senet emre yazılı senet haline getirilir (iradi olarak emre yazılı senetler).

“Kanunen emre yazılı senet”, belli bir tipe (gruba) dahil senetleri ifade eder. Bu tipe dahil senetlerin emre yazılı olduğu kabul edilir. Mesela, kambiyo senetlerinin emre yazılı olması gibi. Poliçe, bono ve çek, “kambiyo senedi tipine dahil olduğu için” emre yazılı senettir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 11. Bası, Ankara 2005, s. 41- 51).

Diğer taraftan 6762 sayılı TTK’nun 690. maddesinin yollamasıyla bonolarda da uygulama yeri olan 6762 sayılı TTK’nun 599. maddesinde “Poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def’ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun” hükmü öngörülmüştür.

Alacaklının takibine dayanak yaptığı senet kambiyo senedi (bono, poliçe ve çek) niteliğinde olmadığı halde, icra müdürü takip talebini kabul ederek borçluya kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluna ilişkin ödeme emri gönderirse, beş gün içinde icra mahkemesine şikayette bulunarak, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibin iptalini sağlayabilir (İİK m. 168/3, 170/a,I).

Bu nedenle, icra müdürü, alacaklının takip konusu yaptığı belgenin kambiyo senedi olup olmadığını incelemekle yükümlüdür (İİK m. 168/I). İcra müdürü, alacaklının dayandığı senedin kambiyo senedi olmadığı kanısına varırsa, takip talebini reddetmelidir; reddetmezse, kambiyo senetlerine      mahsus takip, şikayet (İİK m. 168/3, m. 170/a,I) üzerine veya re’sen (İİK       m. 170/a,II) icra mahkemesi tarafından iptal edilir. Ayrıca, takip talebini alan icra müdürü, alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunup bulunmadığını da incelemek zorundadır (İİK m. 170/a,II) (Baki Kuru, İcra ve İflas El Kitabı, İstanbul 2004, s. 658, 686).

Somut olayda, takip konusu senedin kambiyo senedi özelliklerini taşıdığı ve alacaklının kambiyo hukuku gereğince takip hakkına sahip bulunduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan 6762 sayılı TTK’nun 690. maddesinin yollamasıyla bonolarda da uygulama yeri olan 6762 sayılı TTK’nun 599. maddesi uyarınca poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def’ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; ancak, hamil poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olması halinde bu def’iler ileri sürebilecektir.

Dosya kapsamına göre, takip alacaklısının kötü niyetli olduğu iddia ve ispat edilmediği gibi senet metninde de tüketici sözleşmesi nedeniyle verildiğine ilişkin bir ibare bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca muteriz borçlular tarafından takip dayanağı senetteki imzaya itiraz edilmediği gibi borcun ödendiği de ispat edilmemiştir.

Bu durumda mahkemece, 6762 sayılı TTK’nun 599. maddesi hükmü gereği borçluların “senedin tüketici senedi olarak verilmesi nedeni ile TKHK’nun 6/A maddesi gereğince nama yazılı düzenlenmesi gerektiği iddiasını” takip alacaklısına karşı ileri süremeyeceği gibi, keşidecinin bu durumu sonradan iyi niyetli hamile karşı da ileri sürmesi mümkün değildir.

Hukuk Genel Kurulu’nun 05.03.2014 gün ve 2013/12-1286 E.,  2014/207 K.; 05.03.2014 gün ve 2013/12-1514 E., 2014/208 K. sayılı ilamlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 Sayılı Kanunun 29. maddesi ile eklenen “Geçici madde 7” atfıyla uygulanmakta olan aynı kanunun 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.05.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel mahkeme ile, Yargıtay özel dairesi arasındaki uyuşmazlık; takibe konu senetlerin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesi gereğince nama yazılı olması gerekirken, emre yazılı olarak düzenlenmesi nedeniyle, keşideci (tüketici) ve senet lehdarı yönünden geçerli olup olmadığı noktasındadır.

Alacaklı şirket tarafından takibe konu edilen senetler, tüketici (keşideci) ile yüklenici (lehdar) arasında, taşınmaz satımı nedeniyle düzenlenen taksitle satış sözleşmesinin teminatı olarak düzenlenmişlerdir.

Emre yazılı olarak düzenlenen bu senetler nedeniyle, senet lehdarının, ciro yoluyla senedi devrettiği hamile karşı sorumlu olduğunda duraksamaya yer yoktur. Lehdarın sorumluluğu kambiyo (kıymetli evrak) hukukundan kaynaklanmaktadır.

Çünkü, keşideci yönünden herhangi bir nedenle hükümsüz olan senet, diğer senet borçluları yönünden, TTK’nun 589. maddesinde öngörülen imzaların istiklali (bağımsızlığı) ilkesi gereğince geçerliliğini korur. Lehdar, ayrıca senet hamiliyle aralarındaki temel hukuki ilişkiye göre de sorumludur.

Bu itibarla, yerel mahkemenin senet lehdarı yönünden verdiği direnme kararında isabet yoktur.

Keşideci (tüketici) yönünden ise, durum tamamen farklılık arzetmektedir. Keşideci (tüketici) ile lehdar (yüklenici) arasında 4077 Sayılı Kanunun 6/A maddesine göre düzenlenmiş taksitle satış sözleşmesi vardır. Sözleşmede satılan konutun blok numarası, bağımsız bölüm numarası ve taksit adedi belirtilmiştir. İşte takibe konu edilen senetler tamamen bu sözleşmedeki vadeye göre düzenlenmiş senetlerdir. Her senedin ön yüzünde taksitli satışa göre verilmiş sıra numarası, konutun blok ve bağımsız bölüm numarası okunaklı bir biçimde ayrıca ve açıkca yazılmıştır.

Senet nedeniyle hak sahibi olmak isteyen herhangi bir kişi, senet metnini incelediğinde, bunun tüketici işleminden kaynaklandığını kolayca anlayabilir. Bunun için tacir olmaya gerek yoktur. Kaldı ki, senedi ciro yoluyla devralan hamil, tacirdir ve tacir basiretiyle davranmak durumundadır.

Şimdi konuya daha yakından bakalım. Yargıtay özel dairesinin bozma ilamına dayanak yaptığı TTK’nun 599. maddesinde, “Poliçeden dolayı kendisine müracat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def’ileri müracatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Meğer ki hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun. Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ait hükümler mahfuzdur” hükmü öngörülmüştür.

Anılan maddeye ve istikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarına göre, keşideci lehdara karşı ileri sürebileceği şahsi def’ileri, senedi ciro yoluyla devralan diğer hamillere karşı ileri süremez. Bu durum, kıymetli evrakın kendini doğuran hukuki işlemden mücerretliği (soyutluğu) ilkesi gereğidir.

Bu ilke gereğince keşideci, hamile karşı bedelsizlik iddiasında bulunamaz. Senet bedelinin lehdara haricen ödediğini ileri süremez. Hatır senedi olduğunu ileri süremez. Temel hukuki ilişkinin geçersizliğini de ileri süremez. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Ne var ki, somut olayımızda keşideci (tüketici) şahsi def’ileri yanında, senet metninden anlaşılan hükümsüzlük nedenine de dayanmıştır.

Takibe konu senetlerin taksitle satış sözleşmesine dayalı olarak düzenlendikleri uyuşmazlık konusu değildir.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6/A maddesinde; taksitle satış sözleşmesi düzenlenirken, tüketici lehine, “Sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse bu senet, her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenlenir. Aksi takdirde kambiyo senedi geçersizdir” emredici hükmü öngörülmüştür.

Görüldüğü gibi, burada kanundan doğan bir hükümsüzlük hali söz konusudur. Çünkü senetler kanunun emredici hükmüne aykırı olarak, nama yazılı değil de, emre yazılı olarak düzenlenmişlerdir. Burada herkese karşı ileri sürülebilen mutlak hükümsüzlük hali söz konusudur. Senette sahtekarlık ve tahrifat da bunun gibidir.

Hal böyle olunca, takibin keşideci (tüketici) yönünden iptalinde yasaya aykırılık yoktur. Esasen, özel daire önce mahkeme hükmünü onamıştır. Karar düzeltme aşamasında bozma kararı verilmiştir. Kanaatimizce, bozma kararı verilirken, keşideci (tüketici) nin hukuki durumu ile lehdarın hukuki durumu arasındaki 4077 Sayılı Kanundan kaynaklanan özel durum gözden kaçırılmıştır.

Nitekim, özel dairenin 12.05.1999 tarih ve 1999/12-5567/6156 sayılı “Takip dayanağı senedin kayıtsız şartsız borç kararını içermediği ve taksitle mal alım sözleşmesi gereği verildiği anlaşıldığından, bu hali ile takip dayanağı belge TTK’nun 688. maddesindeki koşulları taşımamaktadır. Bu durumda borçlunun itirazları takip yapan hamile karşı da ileri sürülebilir. Borçlunun borcu kabulü de bulunmadığından İcra İflas Kanunu’nun 170/a-son maddesi hükmünün olayda tatbik yeri yoktur. Borçlunun itirazının bu nedenle kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir” şeklindeki içtihadı görüşümüzü doğrular mahiyettedir.

Tüm bu nedenlerle, keşideci (tüketici) yönünden yerel mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, tüketici yönünden onanması gerekirken, aksine düşüncelerle bozulmasına dair Sayın Çoğunluğun değerli görüşüne katılamıyorum.

Mustafa Aysal

   18. Hukuk Dairesi Başkanı