YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 11.12.2018 Esas: 2016/3668 Karar: 2018/8854

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi – Ehliyetsizlik Ve İrade Fesadı İddiası

Özet:

Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şekle aykırılık, ehliyetsizlik ve irade fesadı sebepleriyle iptali olmazsa tenkis talebine ilişkindir. Muris …’in resmi akdin yapıldığı 31.03.2004 tarihinde hukuki ehliyetini haiz olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, ehliyetli olmadığının saptanması halinde davanın kabul edilmesi; ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, davacıların diğer talepleri bakımından tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir. 

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 21.08.2013 gününde verilen dilekçe ile ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şekle aykırılık, ehliyetsizlik ve irade fesadı sebepleriyle iptali olmazsa tenkis talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 07.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şekle aykırılık, ehliyetsizlik ve irade fesadı sebepleriyle iptali olmazsa tenkis talebine ilişkindir.

Davacılar vekili, tarafların ortak murisi …’in 05.07.2013’te vefat ettiğini, … 1. Noterliğinin 31.03.2004 tarih, 1778 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle, eşi … ‘den kendisine intikal eden ve adına kayıtlı olan 550 ada 27 parsel sayılı taşınmaz ile 550 ada 3 parsel sayılı taşınmazda 20/60 arsa paylı 4 no’lu bağımsız bölüm (2 katlı) 2 mağaza cinsli taşınmazdaki hak ve hisselerinin tamamını davalıya bıraktığını, bu sözleşmenin … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/493 Esas sayılı dosyasında okunduğunu, murisin okuma yazmasının olmadığını, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin şekil şartlarına uygun düzenlenmediğini, sözleşme imzalandığında murisin 82 yaşında felçli ve yatalak olduğunu, işlem yapılırken murise sağlık ocağından rapor düzenlendiğini, bu raporun yetersiz olduğunu, Adli Tıp kurumundan alınacak rapor ile murisin tasarruf ehliyetinin olmadığının anlaşılacağını, bu sözleşmenin fiili psikolojik baskı kurularak iradesi dışında gerçekleştirildiğini, murisin ölünceye kadar sözleşme yapması için bir nedeninin bulunmadığını belirterek anılan sözleşmenin iptalini mümkün olmaması halinde tenkisini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, ölünceye kadar bakma sözleşmesine TMK’nin 557 ve 560. maddelerinde öngörülen tasarrufun iptali hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığını, bakım alacaklısının sözleşmeyi feshetmediğinden mirasçıların bu davayı açamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, sözleşmenin noter huzurunda muris … in akıl sağlığının yerinde olduğuna dair rapor alınarak yapıldığı, dinlenen tanıkların da murisin akıl sağlığının yerinde olduğunu beyan ettikleri, sözleşmenin şekil şartlarına uygun düzenlendiği, murisin sözleşmeyi hür iradesi ile akdettiği ve davacı tarafın iptal iddialarını ispat edemediği, ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin tenkise tabi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.

Somut olayda, mahkemece yapılan araştırma hüküm kurmak için yeterli değildir.

Bilindiği üzere, davada ileri sürülen isteklerden birinin “ehliyetsizlik” olması halinde, anılan isteğin kamu düzeniyle ilgili bulunması ve çözümlenmesi halinde diğer istek ya da isteklerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, öncelikle “ehliyetsizlik” isteğinin araştırılması gerekeceği açıktır.

Hemen belirtmek gerekir ki, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç (yükümlülük) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Diğer taraftan, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 282. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 286.) maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK’nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Hal böyle olunca, muris …’in resmi akdin yapıldığı 31.03.2004 tarihinde hukuki ehliyetini haiz olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, ehliyetli olmadığının saptanması halinde davanın kabul edilmesi; ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, davacıların diğer talepleri bakımından tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.12.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.