YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 15.02.2018 Esas: 2016 / 10029 Karar: 2018 / 1119

Adi Ortaklık İlişkisinde Bir Ortak Tarafından Açılan Alacak Talepli Dava Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi İstemini de Kapsar – Adi Ortaklığın Fesih ve Tasfiyesi

Özet:

Davacı, davalı ile adi ortaklık sözleşmesi ile ortaklık kurduklarını, davalının ortak oldukları işletmeyi haberi olmadan başka bir şahsa devrettiğini, sözleşmeden doğan alacağının olduğunu iddia ederek alacak talebinde bulunmuştur. Adi ortaklık ilişkisinde bir ortak tarafından açılan alacak talepli dava, ortaklığın feshi ve tesfiyesi istemini de kapsar. Bu noktada tasfiyenin mahkemece bizzat yapılması gerekir. Mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemeleri istenmeli; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişi tasfiye memuru olarak re’sen atanmalıdır. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık dönemlerde tasfiye memuru tarafından üç aşamada gerçekleştirilmelidir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın adi ortaklık kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, açıklanan hususlar dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. 

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y    K A R A R I

Davacı; davalı ile … 2. Noterliğinin 03/01/2014 tarih ve 00197 yevmiye nolu adi ortaklık sözleşmesi ile … Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi … Şubesi adındaki işletme için ortaklık kurduklarını, kendisine idari, temsili ve mali haklar tanındığını, işletmenin % 40 oranındaki hissesini sahip olduğunu, bu işletmede fiilen çalıştığını ve emek sarf ettiğini, ancak herhangi bir ücret ya da kâr payı ödenmediğini, davalının bu işletmeyi haberi ve onayı olmadan başka bir şahsa devir ve teslim ettiğini, sözleşmeden kaynaklı alacağının mevcut olduğunu, davalı tarafça buna itibar edilmeden işletmenin satıldığını, davalının kendi kredilerine kefalet ve borç altına soktuğunu, bu borçların ödenmemesi üzerine takip başlatılarak mallarına haciz konulduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL’nin ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı; davacının sermeye ödeme borcunu yerine getirmediğini, işletmede herhangi bir hakkı olmadığını, sözleşmenin fiilen yürürlüğe girmediğini, adi ortaklığa konu … Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi … Şubesi işlerinin bağlı olduğu merkez … … Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Ltd. Şti. tarafından yürütüldüğünü, limited şirket ortaklığı hisse devrinin TTK belirtilen usullerle olabileceğini, taraflar arsında geçerli bir hisse devri olmadığını, davacının işletme içinde birtakım usulsüzlükleri ve kasa açığı tespit edildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece;  … Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi … Şubesinin kurucusunun ………. Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Limited Şirketi olduğu, davalı …’nun bu şirketin temsilcisi olduğu, bu durumda adi ortaklık sözleşmesini …’nun şirket adına imzaladığı, bu nedenle husumetin şirkete yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı tarafça temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bulunan … 2. Noterliğinin 03/01/2014 tarih ve 00197 yevmiye nolu “Adi Ortaklık Sözleşmesi” ile davacı … ve davalı … arasında çocuk ve gençlere yönelik rehabilitasyon hizmetleri işi ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK’nun 620 vd. maddelerinde düzenlenen bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, taraflar arasındaki ilişki, 6098 sayılı TBK’nun 620. maddesi ve devamı maddeleri kapsamında, bir adi ortaklık ilişkisidir.

Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)

Adi ortaklık ilişkisinde; bir ortak tarafından açılan alacak talepli dava, ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemini de kapsar. Bu noktada tasfiyenin mahkemece bizzat yapılması gerekir.

Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639. maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.

Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır.

Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nın 644. maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.

Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.

Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.

Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.

Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.)

Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.

Hal böyle olunca mahkemece; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.

Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.

Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.

İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK’nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.

Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.

Bütün bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu belirlendiğine göre uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi ve açıklanan hususların adi ortaklık kapsamında değerlendirilmesi gerekirken bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan, yanılgılı ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.