YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 25.12.2017 Esas: 2017/16997 Karar: 2017/18176

Anlaşmalı Boşanma Davasında İştirak Nafakası İstenmemiş Olması Sonradan İstenmesine Engel Oluşturmaz.

Özet:

Davacı, anlaşmalı boşanma davasından sonra iştirak nafakası talebinde bulunmuştur. Boşanma davasında iştirak nafakası istenmemesi sonradan istenmesine engel değildir. Çünkü, bu nafaka velayet hakkı verilen davacı anne tarafından çocuk adına istenmekte ve nafaka borcu bu nedenle her an yenilenen borçlardan olduğundan yeniden doğmaktadır. Davacı anne yukarıdaki açıklamalar ışığında her zaman müşterek çocuk için iştirak nafakası talebinde bulunabilir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve hakkaniyet ilkesi de gözetilmek suretiyle müşterek çocuk için uygun bir miktarda iştirak nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. 

Taraflar arasındaki iştirak nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y    K A R A R I

Davacı, davalı ile 2015 yılında boşandıklarını, müşterek çocukları 2013 doğumlu ….’nın velayetinin kendisine verildiğini, boşanma neticesinde müşterek çocuk için nafakaya hükmedilmediğini, ancak küçüğün barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarının olduğunu ileri sürerek, küçük ….için aylık 300,00 TL nafakaya hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacı ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, anlaşmaları üzerine müşterek çocuğun velayetinin davacı anneye verildiğini, birbirlerinden nafaka, maddi manevi tazminat ve mehir istemeyeceklerine dair beyanda bulunduklarını, ekonomik durumunun nafaka ödemeye yeterli olmadığını, asgari ücret ile çalıştığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, boşanma kararının 11.01.2016 da kesinleştiği, kararın kesinleşmesini müteakip 4721 sayılı TMK’nun 2. maddesine aykırı olarak henüz 1 ay yeni dolmuşken eldeki davanın 22.02.2016 tarihinde açıldığı, bu şekli ile bu davanın 4721 sayılı TMK’nun 166/3 ve 2. maddelerine, yani dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dava; anlaşmalı boşanma sonrasında açılan iştirak nafakası istemine ilişkindir.

TMK’nın 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.

Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları göz önünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.

Tarafların nafakaya ilişkin yaptıkları anlaşma hukuki niteliği itibariyle MK. hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabiidir. Böylece, kanunun emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda taraflar serbest iradeleri ile sözleşme yapabileceklerdir. (BK. 19 md.) (TBK. 26 md.)

Ancak, TMK. 330/1.md. göre; nafaka miktarı çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.

Yine, aynı kanunun 331. md. göre; durumun değişmesi halinde, hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler ve nafakayı kaldırır.

Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere göre; nafakanın kaldırılması veya yeniden belirlenmesi için tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi gerekir.

Bu nedenle; nafaka, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile artırılabilir veya indirilebilir.

Ayrıca, BK.19 (TBK 26) ve 20. (TBK 27.) maddelerine aykırı bulunmayan karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge umulmadık gelişmeler yüzünden bozulacak olursa, güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (TMK 2) gereğince sözleşme koşulları değişen maddi koşullara uyarlanır. Buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırmış koşullarla bağlı kalmaları beklenmiyorsa, sözleşmeye hakimin müdahalesi gündeme gelir. O nedenle, işlem temelinin çökmesi veya tarafların mali durumlarının değişmesi irat şeklinde ödenmesine karar verilen nafakanın kaldırılmasını veya yeniden belirlenmesini gerektirebilir.

Dairemizin istikrar kazanmış içtihatları bu doğrultudadır. (Yargıtay 3.H.D. 06.10.2008 tarih ve 2008/11801 E.-2008/16060 K.)

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise; tarafların 16.12.2015 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıkları, boşanma kararının 11.01.2016 tarihinde kesinleştiği, boşanma neticesinde müşterek çocuk 2013 doğumlu … için iştirak nafakasına hükmedilmediği, eldeki bu dava ile davacı annenin müşterek çocuğun barınma, beslenme gibi giderleri bulunduğunu belirterek müşterek çocuk için aylık 300 TL iştirak nafakası talebinde bulunduğu tartışmasızdır.

Boşanma davasında iştirak nafakası istenmemesi sonradan istenmesine engel değildir. Çünkü, bu nafaka velayet hakkı verilen davacı anne tarafından çocuk adına istenmekte ve nafaka borcu bu nedenle her an yenilenen borçlardan olduğundan yeniden doğmaktadır.

Nitekim, iştirak nafakasında nafaka doğmadan bu nafakadan feragat mümkün değildir.

Mahkemece her ne kadar, boşanma kararının 11.01.2016’da kesinleştiği, kararın kesinleşmesini müteakip 4721 sayılı TMK’nun 2. maddesine aykırı olarak henüz 1 ay yeni dolmuşken eldeki davanın 22.02.2016 tarihinde açıldığı, bu şekli ile bu davanın 4721 sayılı TMK’nun 166/3 ve 2. maddelerine, yani dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı anne yukarıdaki açıklamalar ışığında her zaman müşterek çocuk için iştirak nafakası talebinde bulunabileceğinden, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, müşterek çocuğun yaşı, ihtiyaçları ve TMK’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilmek suretiyle müşterek çocuk için uygun bir miktarda iştirak nafakasına hükmedilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.