YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ 

Tarih: 30.03.2017 Esas: 2015/39730 Karar: 2017/3350

Avukatlık Ücreti – Serbest Meslek Makbuzu – Hapis Hakkı

Özet :

Davalı vekilinin gönderdiği serbest meslek makbuzları fatura değildir ve TTK’nın 21/2’nci maddesi uyarınca davalı tarafça faturanın alındığı tarihten itibaren 8 gün içerisinde fatura içeriğine bir itirazda bulunulmadığından fatura bedelinin kesinleşmiş olmasına dair hüküm serbest meslek makbuzları için uygulanmaz. Ayrıca avukatın Avukatlık Kanununun 34. Maddesinde yer alan “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” Hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. Maddesinde yer alan “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin sizin müvekkile duyurulur ve verilir.” Hükümleri uyarınca hesap verme sorumluluğu vardır.

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı Asil … ile davalı vekili avukat …’in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

YARGITAY KARARI

Davacı, davalı avukatın ….10. Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen asıl ve birleşen davada vekilleri sıfatıyla kendilerini temsil ettiğini, davanın lehlerine sonuçlandığını, icra dosyasında alacaklarının tahsil edildiğini, tahsil edilen 6786,92 TL den 2000 TL kısmi ödeme yapılsa da bakiyenin ödenmediğini, davalının kendilerini bilgilendirmediğini bu nedenle azlettiklerini ileri sürerek ödenmeyen 4105 TL nin ve bu süreçte yaşadıkları elem için toplam 3000 tl manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davacılara birden fazla hukuki yardımda bulunduğunu, işini özenle yerine getirdiğini, davalılara kısmi ödemede bulunduğunu bakiyesi için ise hapis hakkını kullandığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, hapis hakkının usulüne uygun kullanıldığı ve manevi tazminat koşullarının da oluşmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

1-Dava, vekilleri tarafından adlarına icra dosyasında tahsil edilen paranın taraflarına ödenmemesi ve vekilce kendilerine bilgi verilmemesi iddiasına dayalı alacak ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davalı, davacılara birden fazla hukuki yardımda bulunduğunu, işini özenle yerine getirdiğini, davalılara kısmi ödemede bulunduğunu bakiyesi için ise hapis hakkını kullandığını savunmuştur. Mahkemece, hapis hakkının usulüne uygun kullanıldığı ve manevi tazminat koşullarının da oluşmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, icra dosyasından vekil olarak tahsil ettiği meblağları ücret alacaklarına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanunu’nun 166. maddesi gereğince “hapis hakkı”nı kullandığını ileri sürdüğüne göre, davada öncelikle hapis hakkının, nasıl ve hangi şartlarda kullanılması gerektiği üzerinde durulmalıdır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanunu’nun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını “hapis hakkı” adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanununun 34. maddesinde, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesinde de, “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” hükmü bulunmaktadır.
Öte yandan avukat, ancak muaccel olan vekalet ücreti alacakları yönünden hapis hakkını kullanabilir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanunu’nun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “ ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemeyeceği gibi bu noktada hapis hakkını da kullanamaz.

Hapis hakkı ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasında yazılı bir avukatlık ücret sözleşmesi bulunmadığı, davalının İzmir 21. İcra Müdürlüğü’nün 2012/9133 sayılı dosyasında davacılar adına 6305,40-TL tahsilat yaptığı daha sonra 25/12/2012 tarihli azilname ile azledildiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Mahkemece, davacının takip ettiği tüm dosyalar incelenerek düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Ancak, davacı avukatın hapis hakkını Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine uygun olarak kullanıp kullanmadığının denetlenmesi için, tahsilat sırasında avukatın muaccel olan vekalet ücreti ve masraf alacağının bulunup bulunmadığının, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğu konusunda karşı tarafı bilgilendirip bilgilendirmediğinin, davalı nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirip bildirmediğinin ve taraflar arasında bir hesaplaşmanın yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerekir. Dosya kapsamında bu hususta bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Kabule göre de dosya kapsamında avukatın hak ettiği vekalet ücretinin hesaplanmasında Avukatlık Kanunu 164. maddesi kapsamına uygun hesaplama yapılmadığı, bilirkişi raporlarında ücrete takdiri rakamlar eklendiği veya tahmini kanaatler bildirildiği tespitlenmiştir. Hal böyle olunca Mahkemece, hapis hakkının usulüne uygun kullanılıp kullanılmadığı tespit edilmeli, varsa hak edilen vekalet ücreti AK 164 ‘e göre belirlenmeli gerektiğinde yeniden rapor tesis edilerek sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir. Bu nedenlerle, yetersiz bilirkişi raporlarına dayanarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcın istek halinde davacılara iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.