YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 12.12.2017 Esas: 2015 / 1678 Karar: 2017 / 7283
Bir Malın Satış Bedelinin Mutlaka Para Olması Şart Olmayıp Bir Hizmet veya Emek de Olabileceğinden Mirasbırakanın Ölünceye Kadar Kendisine ve Eşine Bakan Oğluna Minnet ve Vefa Duygusu ile Yaptığı Temlik Muris Muvazaası Olarak Kabul Edilemez.
Özet:
Dava, muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil talebine ilişkindir. Bu tür davalarda, davalıya yapılan temlikte mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerekir. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalının alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Bir malın satış bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp bir hizmet veya emek de olabilir. Mirasbırakanın ölünceye kadar kendisine ve eşine bakan oğluna minnet ve vefa duygusu ile yaptığı temlik muris muvazaası olarak kabul edilemez.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.12.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat … … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanlarının 692 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını mirastan mal kaçırmak amacıyla davalı oğluna temlik ettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, yıllarca mirasbırakan annesine bakması nedeniyle çekişmeli payın minnet ve vefa duygusuyla kendisine bedelsiz temlik edildiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı biçimde yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden, davaya konu 692 parsel sayılı taşınmaz 1/2’şer paylarla muris ve eşi adlarına kayıtlı iken, mirasbırakanın taşınmazdaki payını 20.06.1984 tarihinde satış suretiyle oğlu …’ye temlik ettiği; mirasbırakanın 07.01.1995 tarihinde ölmesiyle, geride mirasçıları olarak oğlu …, muristen sonra 2006’da ölen oğlu …’dan olma 9 torunu ve muristen sonra 1999’da ölen oğlu …’dan olma 5 torunu kaldığı; eldeki davanın ise, murisin …’dan olma iki torunu ile …’dan olma 4 torunu tarafından murisin oğlu … aleyhine 09.09.2013 tarihinde açıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun (TK) 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ve eşinin ölene kadar davalı oğulları Durali ile aynı evde kaldıkları ve bakımlarının davalı tarafından yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 tarih, 1-295/333 sayılı kararında da bu husus açıkça ifade edilmiştir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilirliğinin mirasbırakanın mirastan mal kaçırma iradesi ile hareket etmiş olmasına bağlı bulunduğu açıktır.
O halde, yukarıda değinilen ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amacının mirastan mal kaçırmak olmadığı, temlikin mal kaçırma iradesi ile gerçekleştirilmediği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.