YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 19.12.2018 Esas: 2017/2379 Karar: 2018/8079

Borcun İfası – İmkansızlık – Sözleşmenin Butlanı

Özet:

Davaya konu sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 117. maddesi uyarınca borçluya yüklenemeyen nedenler dolayısıyla borcun ifası mümkün olmazsa borç ortadan kalkar. Anılan hükme dayanılarak imkansızlıktan söz edebilmek için, imkansızlığın sözleşmeden sonra meydana gelmesi gerekir. Şayet imkansızlık sözleşmenin yapıldığı sırada veya bundan önce mevcutsa sözleşmenin butlanına neden olur. (BK m. 20) Doktrin ve Yargıtay uygulamasında imkansızlık, ortaya çıkış nedenine göre de bazı ayrımlara tabi tutulmaktadır. Eğer ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil de aynı sözleşmeyi yapacak herkes için söz konusu ise buna “objektif imkansızlık”, yalnız sözleşme tarafının tutumundan doğmuşsa buna da “sübjektif imkansızlık” denilmektedir. İmkansızlık, sözleşmeden sonra ve taraf kusurundan kaynaklanmışsa bu durum “kusurlu imkansızlık” ve fakat taraf kusuru olmadan meydana gelmişse “kusursuz imkansızlık” olarak adlandırılır.

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada … Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 22/03/2017 tarih ve 2014/323-2017/78 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, taraflar arasında krom cevherinin maden ocaklarından çıkarılması ve davalı şirkete ait fabrika sahasına naklinin yapılması hususunda 07.08.2006 tarihli sözleşme bulunduğunu, sözleşme ile davacının her ay % 25 toleranslı olarak 2.000 ton cevher üretip davalı şirket fabrika sahasına teslim etmeyi üstlendiğini, ancak sahada yeterli cevher olmadığından edimin yerine getirilemediğini, çalışma sahasının bir kısmının askeri yasak bölgede kaldığı ve burada çalışma yapılamadığını, davalının bu durumları bilmesine rağmen sakladığını, basiretli bir tacir gibi davranmadığını, sözleşme gereği davacı tarafından verilen 75.000 Amerikan Doları teminat mektubunun nakde dönüştürüldüğünü, davacının iş makinesi ve kamyon kiraladığını, bazılarını ise kredi çekerek satın aldığını, sözleşme feshedilince araçların banka tarafından satıldığını, cevher çıkartmak için çok miktarda yakıt parası ödediğini, davacının uğradığı zararlara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak şimdilik 800,00 TL’nin sözleşmenin fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, ayrıca 75.000 Amerikan Doları teminatın şimdilik 7.200,00 TL’sinin teminat mektubunun nakde çevrildiği tarihteki kur üzerinden TL’ye çevrilerek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 25.09.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 130.500 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı vekili, sözleşmenin 26.09.2007 tarihinde feshedildiğini, talebin zamanaşımına uğradığını, davacının sözleşme kapsamında yapması gereken işleri yapmadığını, 29.08.2007 tarihli yazı ile eksikliklerin giderilmesi istendiği ve aksi halde sözleşmenin fesih edileceğinin bildirildiği, davacının teklif vermeden önce maden sahasını incelemesi gerektiği, basiretli bir tacir gibi davranmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı ile yaptığı sözleşmeye göre % 25 toleranslı 2000 ton / ay krom cevheri üretiminin saha şartlarına uygun olmayacağı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, sözleşmenin haksız feshi iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, çalışma sahasında yeterli cevher olmadığını, ihaleyi daha önceden alan kişiler tarafından da yeterli cevher çıkartılamadığını, sahanın bir kısmının askeri yasak bölgede bulunduğunu ve izin verilmediğinden bu kısımda çalışma da yapılamadığını, davalının sözleşmenin kurulması aşamasında bu durumları gizlediğini iddia etmiş, davalı ise ayıplı ifa nedeniyle sözleşmenin feshedildiğini savunmuştur.

Bozma sonrası alınan bilirkişi raporu incelendiğinde, raporda, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilen işletme projesine göre sahadaki görünür, muhtemel ve mümkün rezerv miktarlarına göre proje hazırlanacağı, bu proje çerçevesinde üretim yapılacağı, kapasite arttırımı ile ilgili ek rapor verileceği, saha mühendisleri tarafından hazırlanan iki projede de yıllık üretim miktarının 1.037 ton olduğu, sözleşmede belirtilen miktarın bu şartlara göre uygun olmayacağı, ayrıca sahada düzenli ve sistematik bir çalışma yapılmadığının tespit edildiğinin bildirildiği, raporun maden mühendisi bilirkişi tarafından hazırlandığı görülmektedir.

Davaya konu sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 117. maddesi uyarınca borçluya yüklenemeyen nedenler dolayısıyla borcun ifası mümkün olmazsa borç ortadan kalkar. Anılan hükme dayanılarak imkansızlıktan söz edebilmek için, imkansızlığın sözleşmeden sonra meydana gelmesi gerekir. Şayet imkansızlık sözleşmenin yapıldığı sırada veya bundan önce mevcutsa sözleşmenin butlanına neden olur.(BK m. 20) Doktrin ve Yargıtay uygulamasında imkansızlık, ortaya çıkış nedenine göre de bazı ayrımlara tabi tutulmaktadır. Eğer ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil de aynı sözleşmeyi yapacak herkes için söz konusu ise buna “objektif imkansızlık”, yalnız sözleşme tarafının tutumundan doğmuşsa buna da “sübjektif imkansızlık” denilmektedir. İmkansızlık, sözleşmeden sonra ve taraf kusurundan kaynaklanmışsa bu durum “kusurlu imkansızlık” ve fakat taraf kusuru olmadan meydana gelmişse “kusursuz imkansızlık” olarak adlandırılır. (Dairemiz’in 12.11.2015 tarih 2015/3197 – 2015/11946 sayılı ilamı)

Dairemiz bozma ilamında, davacının ileri sürdüğü hususların ”edimin imkansızlığı” olduğu, uyuşmazlığın mülga BK ‘nın 20. ve 117. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği işaret edilmesine ve mahkemece bozma ilamına da uyulmasına rağmen, bozma gereği yerine getirilmemiş, yetersiz olduğu anlaşılan bilirkişi raporu ve bu raporda yapılan tespitlere dayanılarak hüküm kurulmuştur.

Bu nedenle, ileri sürülen dava sebepleri çerçevesinde yeniden keşif yaparak ve yeni bir bilirkişi heyetinden rapor ya da ek rapor alarak, uyuşmazlığın mülga 818 sayılı BK’ nın 20. ve 117. maddeleri kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 19/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.