YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 04.07.2018 Esas: 2017 / 1922 Karar: 2018 / 1305
Çocuğun Yanlış ve Yanıltıcı Beyan ve İşlemlerle Nüfus Kütüğüne Yazılmış Olması Halinde Açılacak Dava Bir Soybağı Davası Değil Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası Olup Görevli Mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Özet:
Davacılar, anne ve babalarının nüfus kaydında gözüken kişiler olmadığını iddia ederek nüfus kaydındaki anne ve baba isimlerinin iptali ile haneden terkini isteminde bulunmuşlardır. Uyuşmazlık, dava dilekçesi dikkate alındığında eldeki davanın soybağı davası mı yoksa kayıt düzeltme davası mı olduğu; burada varılacak hukuki nitelendirmeye göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Soybağı davaları TMK’da sayma usulü ile belirlenmiştir. Bu davalar dışında soybağı davası açabilme olanağı yoktur. Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davaları ise, kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesine ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesine yönelik davalardır. Soybağı davaları ile nüfus düzeltim davaları arasında davanın tarafları, dava açma süresi ve ispat kuralları bakımından ciddi ayrımlar bulunmaktadır. Çocuğun yanlış ve yanıltıcı beyan ve işlemler ile nüfus kütüğüne yazılması halinde açılacak dava bir soybağı davası olmayıp nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır. Nüfus kaydının düzeltilmesi talepli davalarda ise, görevli mahkeme aile mahkemesi değil asliye hukuk mahkemesidir.
Taraflar arasındaki “nüfus kaydındaki anne ve baba isimlerinin iptali ile haneden terkini” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Düzce 3. Asliye Hukuk Mahkemesince, mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan reddine dair verilen 17.09.2013 gün ve 2013/37 E., 2013/11 K. sayılı karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 13.02.2014 gün ve 2013/19159 E., 2014/2143 K. sayılı kararı ile;
“…Davacılar vekili dava dilekçesinde, davalılar … ve …’ün … ile M. B. çocukları olmasına rağmen … ve … çocukları (yani davacılar ile ana-baba bir kardeş) olarak nüfusa kaydedildiklerini bildirerek, davalılar … ile …’ün H. ve … çocuğu olarak görünen kayıtlarının iptali ile bu haneden terkinlerini istemiştir.
Mahkemece davanın kabul edilmesi halinde davalılar A. ve B.’nın annesi ile babası arasında soybağı kurulacağı, bu hali ile davanın soybağı olarak nitelendirilmesi gerektiği, soybağı davaları da aile mahkemesinin görevinde olduğundan mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Dosyada mevcut doğum bildirimi formuna göre, baba … ile anne …’ün evliliği devam ederken 29.09.1971 tarihli beyana göre evlilik içinde, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 22. ve 27. maddeleriyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 285. maddesine göre nüfusa tescil edildikleri anlaşılmıştır.
Davacılar vekili bu davada, davalılar … ve…’ın … ve … çocukları olmadıkları halde onların çocuğu gibi tescil edildiklerini bildirerek bu hanedeki nüfus kayıtlarının iptalini istemiştir. Davada adı geçenlerin gerçek anne ve babası hanesine tesciline ilişkin bir talep bulunmamaktadır.
Dava, usulsüz tescile dayalı, gerçek durumu göstermeyen nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin olup 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesine göre asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Mahkemece işin esasına girilerek tarafların gösterecekleri kanıtlar toplanıp, davalı … ve B’nin H. ve S. çocuğu olup olmadığının tespiti açısından DNA testi de yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, nüfus kaydındaki anne ve baba isimlerinin iptali ile haneden terkini istemine ilişkindir.
Davacılar vekili müvekkillerinin, …’ün ve …’ün çocukları olduklarını, davalılardan A’nın ve B’nın ise davacıların kardeşi olmamalarına karşın H. ve S’nin çocukları olarak nüfusa kaydedildiklerini, davalıların gerçek anne isminin …, baba isminin ise M. B. olduğunu ileri sürerek, davalı …’un ve davalı …’ın nüfus kayıtlarındaki anne ve baba isimlerinin iptali ile haneden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … H’yi babası, S’yi annesi, diğer davalı …’yi de ablası olarak bildiğini, 25 yaşından sonra C’nin kendisinin öz annesi olduğunu öğrendiğini, yine gerçek babası olduğu söylenen M. B’yi hiç tanımadığını, davanın kendisini mirastan mahrum etmek amacıyla açıldığını, davayı kabul etmediğini ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı … küçük yaşta babası tarafından M. B. ile evlendirildiğini, bu evlilikten davalılar …’ün ve …’nun dünyaya geldiğini, çocukları doğduktan sonra M. B’nin ve ailesinin kendisini ve çocuklarını istemediğini, bunun üzerine baba ocağına döndüğünü ve çocuklarını annesi olan …’ün ve babası olan …’ün nüfusuna kaydettirdiğini, kaldı ki M. B. ile resmi nikahının da bulunmadığını, açılan davayı kabul etmediğini ve çocukların kendisinin ve M. B.’nin üzerine yazılmasını istemediğini beyan etmiştir.
Davalı … temsilcisi, açılan davaya karşı bir diyeceklerinin bulunmadığını ifade etmiştir.
Davalı … adına duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış olup, davalı duruşmaya gelmemiş, esas hakkında da bir beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece eldeki davanın gerçek anne ve babanın tespitini içerdiği, diğer bir ifadeyle davalıların gerçek anne ve baba ile aralarında soybağı bulunduğunun iddia edildiği, davanın kabul edilmesi durumunda davalı … ve davalı … ile anne ve baba arasında soybağının kurulacağı, bu hâli ile davanın soybağı davası olarak nitelendirilmesinin gerektiği, soybağına ilişkin hükümlerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 282. maddesinde ve devamında düzenlendiği, görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde yer alan nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise asliye hukuk mahkemesinde görüleceği, ancak nüfus kaydının talep gibi düzeltilebilmesi için öncelikle gerçek annenin ve babanın, dolayısıyla soybağının tespit edilmesinin şart olduğu, davanın TMK’nın 301. ve devamı maddelerine dayanan anneliğin ve babalığın tespitine yönelik bulunduğu, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesi uyarınca TMK’nın ikinci kitabından (üçüncü kısım hariç olmak üzere) kaynaklanan bütün davaların aile mahkemesinde bakılacağı gerekçesiyle açılan davanın görevsizlik nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine ve dosyanın, kararın kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde ve talep halinde yetkili ve görevli Düzce Nöbetçi Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece her ne kadar Özel Daire bozma kararında nüfus kayıtlarının iptalinin istendiği, davada adı geçenlerin gerçek anne ve baba hanesine tesciline yönelik bir talebin bulunmadığı vurgulanmış ise de; davacılar vekilinin terkin talebi olmasa dahi talep doğrultusunda davalı …’un ve davalı …’ın, H. ve S’nin çocukları hanesindeki nüfus kayıtlarının iptal edilmesi durumunda zorunlu olarak davalıların gerçek anne ve babasının tespit edilerek çocukların onların hanesine tescil edilmesinin gerektiği, diğer bir anlatımla yalnızca A’nın ve B’nin gerçek olmayan anne ve baba hanesinden terkin edilip anne ve baba hanesinin askıda bırakılamayacağı, bu itibarla davalıların gerçek anne ve baba hanesine tescil edilmelerinin zorunlu olduğu, dolayısıyla talebin yalnızca nüfus kaydının iptali olarak görülemeyeceği, ayrı zamanda davacının talebinin iptal ile birlikte gerçek anne ve baba hanesine tescili de kapsayacağı, gerçek anne ve baba hanesine tescil için ayrıca talep aramaya gerek bulunmadığı, bu durumda davada görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi değil aile mahkemesi olduğu belirtilmek ve önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dava dilekçesi dikkate alındığında eldeki davanın soybağı davası mı yoksa kayıt düzeltme davası mı olduğu; burada varılacak hukuki nitelendirmeye göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle kanunda yer alan düzenlemelere, devamında da kavramlar ve soybağı davaları ile nüfus kayıt düzeltim davalarının farklılıkları üzerine durulmasında yarar bulunmaktadır.
Soybağı, 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi’ndeki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunuyla getirilip, hukuk diline kazandırılan bir terimdir ve biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.
Geniş anlamda soybağı bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına bağını ifade eder ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun soybağına ilişkin 282. maddesi düzenlemesi dikkate alındığında, soybağının kurulmasında ya çocuk ile ana ve babası arasında kan bağının bulunmasını ya da evlat edinme ilişkisinin kurulmasının arandığı görülmektedir. Bu açıdan Türk Medeni Kanunu düzenlemesi çerçevesinde kan bağına dayanan soybağı, yani çocukla biyolojik ana ve babası arasındaki soybağı ve evlat edinme ilişkisi yoluyla kurulan soybağı ayırımını yapmak mümkündür (Dural/Öğüz/Gümüş, Türk Özel Hukuku, Cilt 3, Aile Hukuku, İstanbul 2008, s. 242).
TMK’nın 282. maddesi hükmü soybağının kurulmasına ilişkin genel esasları düzenlemiştir. Düzenleme uyarınca ana ile çocuk arasındaki soybağının doğum ile kurulacağı ifade edilmiştir (m. 282/1). Maddenin ikinci fıkrasında baba ile çocuk arasındaki soybağının babanın ana ile evlenmesi, babanın çocuğu tanıması veya hakim hükmüyle kurulacağı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkrada ise kan bağına dayanan soybağının yanında, evlat edinme ilişkisi de evlatlık ile evlat edinen veya evlat edinenler arasında soybağını kuran bir yol olarak kabul edilmiştir.
TMK’nın 282. maddesinin birinci fıkrasına göre çocuk ile ana arasındaki soybağının kurulabilmesi için çocuğun, ana olduğu iddia edilen kadın tarafından doğurulduğunun tespit edilmesi yeterlidir. Çocuğu doğuran kadının evli olup olmaması soybağının kurulması için önem taşımamaktadır.
Ana ile evliliğin, çocuk ile babası arasında soybağını kurabilmesi hem evliliğin çocuğun doğumundan önce gerçekleşmiş olması hem de ana ve babanın çocuğun doğumundan sonra evlenmeleri halinde mümkündür.
Evliliğin doğumdan önce gerçekleşmiş olması hâlinde TMK’nın babalık karinesini düzenleyen 285. maddesi gereğince evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu karine olarak kabul edilmiştir. Bu karine uyarınca, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuk ile o evlilikte koca arasında soybağı kurulacaktır.
Babalık karinesinin çürütülmesi soybağının reddi ile mümkündür (TMK m. 286). Bu ise soybağının reddi davası ile sağlanabilir (TMK m. 286). Bunun dışında çocuk ile baba arasında kurulan soybağının ortadan kaldırılması imkânı bulunmamaktadır. Bir diğer deyişle Asliye Hukuk Mahkemesinde açılacak kayıt düzeltme davası ile baba adının düzeltilerek soybağının reddi imkânı bulunmamaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur:
Soybağının reddi davası ancak babalık karinesinin kapsamında yer alan, dolayısıyla babalık karinesinden faydalanan çocukların soybağının ortadan kaldırılmasını sağlayan bir davadır. Babalık karinesinden faydalanma söz konusu olmaksızın, kocanın nüfus kütüğüne kaydedilen çocukla koca arasında soybağının kurulması söz konusu olmadığı için, böyle bir durumda çocuk ile koca arasında soybağının bulunmadığının tespitine yönelik olarak açılacak dava, soybağının reddi davası değil, yanlış kaydın düzeltilmesi amacına yönelik kayıt düzeltme davasıdır (TMK m. 39). Örneğin kocanın eşi dışında bir başka kadın tarafından doğrulan çocuğu, eşinden doğmuş gibi nüfus kütüğüne kaydettirmesi ya da evliliğin sona ermesinden üçyüz gün geçtikten sonra doğan çocuğun üçyüz günlük süre içinde doğmuş gibi nüfusa kaydettirilmesi hâllerinde durum böyledir.
Soybağının reddi davası TMK’nın 286. maddesine göre ancak baba ve çocuk tarafından açılabilir. Baba ve çocuğun dava hakları birbirinden bağımsız haklardır. Söz konusu maddeye göre kocanın açtığı soybağının reddi davasında davalı ana ve çocuk iken, çocuğun açtığı soybağının reddi davasında davalı ana ve koca olmak zorunda ve davalılar zorunlu dava arkadaşıdırlar.
TMK’nın m. 291/f.1 hükmü, belirli şartlarla koca ve çocuk dışındaki kişilere de soybağının reddi davası açma hakkı tanımaktadır. Anılan hüküm çerçevesinde soybağının reddi davası açma hakkı tanınan kocanın altsoyu, anası, babası ve çocuğun gerçek babası olduğunu iddia eden kişi, ancak dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde dava açabileceklerdir. Dolayısıyla, koca dava açma süresi içinde dava açmamış ise, sürenin sona ermesinden sonra kocanın ölümü, gaipliğine karar verilmesi veya sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi belirtilen kişilerin soybağının reddi davası açma hakkına sahip olmaları sonucunu doğurmaz (Dural/Öğüz/Gümüş, s. 256-257).
Öte yandan TMK’nın 287. maddesine göre çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacının, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorunda olduğu, evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılacağı; 288. maddesinde de çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesinin gerekmediği, ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karinenin geçerliliğini koruyacağı öngörülmüştür.
TMK’nın 289. maddesine göre koca, soybağının reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorundadır. Maddenin ikinci fıkrasına göre ise çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde soybağının reddi davasını açmalıdır.
Diğer ilgililer ise; TMK’nın 291. maddesine göre dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabileceği, ergin olmayan çocuğa atanacak kayyımın ise atama kararının kendisine tebliğinden başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde soybağının reddi davasını açabileceği düzenlenmiştir.
Soybağının reddi davasının süresinde açılamadığı hâllerde gecikme, hâkimin kabul edeceği haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacaktır. Bu hâl TMK’nın 289/son maddesinde düzenlenmiş ise de bu sürenin uzamasının TMK’nın 291. maddede düzenlenen süre bakımından da geçerli olacağı kabul edilmelidir (Dural/Öğüz/Gümüş, s. 260).
Soybağının reddi davalarında görevli mahkeme 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesi uyarınca aile mahkemesidir.
Baba ile soybağının kurulmasını sağlayan ana ile evliliğin çocuğun doğumundan sonra yapılması hâlinde, TMK’nın 293. maddesi uyarınca evlilik dışında doğmuş olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra, yerleşim yerlerindeki veya evlenmenin yapıldığı yerdeki nüfus memuruna bildirerek baba ile soybağını kurmaları mümkündür. Bu hâlde TMK’nın 294. maddesine göre eşlerin yasal mirasçıları, çocuk ve Cumhuriyet Savcısı sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz edebileceklerdir. Bu dava sonradan evlenme yolu ile çocukla baba arasında kurulan soybağının ortadan kaldırılmasına yönelik bir itiraz davasıdır. Bu davada sadece kocanın baba olmadığı itirazı ileri sürülebilecektir. Bunun dışındaki itirazların bu davada dinlenilmesi mümkün değildir ve bu tür iddialar ancak nüfus düzeltim davasının konusunu oluşturabilecektir.
İtiraz davasını açabilecek kişiler sınırlı sayı prensibi ile belirlenmiştir. TMK’nın 294. maddesinin birinci fıkrasına göre ana ve babanın yasal mirasçıları, çocuk ve Cumhuriyet Savcısı, çocuğun ölmüş ya da ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybetmiş olması hâlinde çocuğun altsoyu itiraz hakkına sahiptir.
İtiraz davalarında dava açma süresi de hak düşürücü nitelikte bir süredir. TMK’nın 294. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tanımanın iptaline ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla itiraz davalarında da uygulanacağını öngörmüştür. Bu sebeple, bu tip davaların tabi olduğu süre TMK’nın 300. maddesi hükmünce kıyasen tespit edilecektir. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, ana veya babanın yasal mirasçıları veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılan dava çocuğun sonradan soybağının kurulmasını sağlayan evliliğin gerçekleştiğini ve kocanın baba olmadığını öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde evlenmenin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmeden açılmalıdır. Üçüncü fıkraya göre ise çocuğun dava hakkı, ergin olmasından başlayarak bir yıl içinde açılmalıdır.
Çocuk ergin ise, çocuğun dava hakkı da soybağının kurulmasını sağlayan evliliğin gerçekleştiğini ve kocanın baba olmadığını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde evlenmenin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşer (TMK m. 300/f.2 kıyasen). Çocuğun alt soyunun dava hakkı, evlenmeyi, kocanın baba olmadığını ve çocuğun ölümü ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıllık ve evlenmenin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Davacının süresi içinde dava açamaması halinde, gecikmeyi haklı kılan sebep varsa, sebebin ortadan kalkmasından itibaren bir ay içinde dava açılması mümkündür (TMK m. 300/f.son kıyasen).
Bu tür davalarda da görevli mahkeme 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesi uyarınca aile mahkemesidir.
Baba ile çocuk arasında soybağı kurulmasının diğer bir yolu ise TMK’nın 295 ve devamı maddelerinde düzenlenen tanımadır. TMK’nın 295. maddesine göre tanıma, babanın nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmî senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla soybağının kurulmasıdır. Kurulan bu soybağının açılacak iptal davası ile kaldırılması mümkündür. TMK’nın 297. maddesinde tanıyanın iptal davası açma hakkı düzenlenmiştir. İlgili madde ile tanıyanın tanıma beyanındaki irade sakatlıklarına dayanak açacağı iptal davası ile tanımayı geçersiz hale getirmesine olanak tanınmıştır.
TMK’nın m. 297/f.l hükmüne göre tanıyanın yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle açacağı tanımanın iptali istemli davayı anaya ve çocuğa karşı açılmalıdır ve ana ve çocuk arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
Tanımaya karşı dava açabilecek diğer hak sahipleri ise TMK’nın 298. maddesinde düzenlenmiştir. TMK’nın 298. maddesine göre ana, çocuk ve çocuğun ölümü hâlinde altsoyu, Cumhuriyet Savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tanıyan, tanıyan ölmüş ise mirasçılarına karşı tanımanın iptalini dava edebilirler. Yine diğer davalarda olduğu gibi bu tanımanın iptali davasında da hak düşürücü süre bulunmaktadır. TMK’nın 300. maddesine göre tanıyanın dava hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşecek, ilgililerin dava hakkı, davacının tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği, çocuğun dava hakkı ise ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle, bu süreler geçtiği hâlde gecikmeyi haklı kılan sebep varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilecektir.
Çocuk ile baba arasında soybağı kurulmasını sağlayan son yol ise babalık hükmüdür. Bahse konu davada çocuk ile baba arasında soybağının kurulabilmesi için çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmaması gereklidir. Çocuğun herhangi bir yolla bir başka erkek ile soybağı kurulmuş ise bu soybağı ortadan kaldırılmadıkça babalık davası açılamaz. TMK’nın 301. maddesine göre çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk, babaya; baba ölmüşse mirasçılarına karşı açacakları babalık davası ile isteyebilirler. Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilecek, ananın dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle, çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacaktır. Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilecektir.
Yukarıda görüldüğü üzere soybağı davaları TMK’da sayma usulü ile belirlenmiştir. Bu davalar dışında soybağı davası açabilmek imkânı bulunmamaktadır.
Ayrıca 4721 sayılı TMK’nın 284. maddesine göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının uygulanması asıl olmakla birlikte, soybağına ilişkin davalarda hâkimin maddi olguyu resen araştırması, kanıtları serbestçe takdir etmesi ve ayrıca aynı maddenin ikinci fıkrasına göre soybağının belirlenmesinde zorunlu olan hâllerde sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere tarafların ve üçüncü kişilerin rıza göstermeleri gereklidir.
4721 sayılı TMK’nın söz konusu düzenlemeleri dikkate alındığında, soybağı davalarının ilelebet açılabilmesini kabul etmemiş, belirli bir süre geçtikten sonra soybağı ile itirazları bir daha açılmamak üzere kapatılmasını yeğlemiştir. Onun için bu tür davalara hak düşürücü süreler getirilmiştir (HGK 07.03.2012 gün ve 2011/2-775 E., 2012/116 K. sayılı kararı).
Nüfus kayıt düzeltmesi davalarına gelince;
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi, “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” davalarının konusunu oluşturur (Özsunay, E.: Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul 1982, s. 243). “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi” dir (Nüfus Yönetmeliği m. 143).
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesine göre; kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak, olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar, nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.
Aynı Kanunun aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgilerin düzenlendiği 7. maddesinde, her mahalle veya köy için ayrı aile kütüğü tutulacağı ve bu aile kütüklerinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı ile cilt, aile ve birey sıra numarası, kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi gibi kişisel durumda meydana gelen değişiklik veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, dini, medenî hâli, yerleşim yeri adresi, fotoğrafı bulunacağı belirtilmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 38. maddesinde ise yukarıda 7’nci maddede sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu hâlde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtların maddi hata kapsamında değerlendirileceği, bu tür maddi hataların ise Genel Müdürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceği veya tamamlanacağı düzenlenmiştir (NHKUİ Yön. m. 79.).
Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin (NHKUİ) 80. maddesinin (ç) bendine göre, doğum veya ölüm raporuna göre düzenlenmiş olmak kaydıyla, yurt içinde doğum veya ölüm tutanaklarının düzenlenmesinde maddi bir hata olması ve doğum ya da ölüm raporunun aslının ibraz edilmesi hâlinde yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.
Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddi hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesinde “kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez…” ibaresi yer aldığından, herhangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.
Önemle vurgulanmalıdır ki zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK 11.2.1998 gün ve 1999/2-87 E., 1998/77 K. sayılı kararı). Şu durumda zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılabilen nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada resmî kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi tanık da dinlenebilecektir (Özsunay, s. 244; Öztan, B.: Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, Ankara 1997, s. 210). Ancak Nüfus Kanunu’nun 47’nci maddesince yapılan tanımlamalara göre kişisel durumlarda ortaya çıkan “değişiklikler” için mahkeme kararına gerek bulunmamaktadır (TKM m. 40, Nüfus Kanunu m. 48). Buna karşılık, nüfus kütüklerindeki “doğru olmayan kayıtların” düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur (TKM m. 38, Nüfus Kanunu m. 11).
İşte bu noktalarda, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.
Nüfus Kanunu’nun 46. maddesinde “yaş, ad, soyadı ve diğer kayıt düzeltme davaları…” ibaresi yer aldığından, herhangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklanan hususlar dikkate alındığında soybağı davaları ile nüfus düzeltim davaları arasında davanın tarafları, dava açması süresi ve ispat kuralları bakımından ciddi ayrımlar bulunduğu açıktır (Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 gün ve 2014/2-226 E., 2015/2029 K.; 13.11.2013 gün ve 2013/18-354 E., 2013/1554 K.; 07.03.2012 gün ve 2011/2-775 E., 2012/116 K. sayılı kararları).
Somut olaya gelince;
Davacılar vekili, 10.10.1963 doğumlu davalı … ile 10.04.1961 doğumlu davalı … (K)’nın, davacıların vefat eden babaları … ve vefat eden anneleri …’ten dünyaya gelmiş gibi kaydedildiklerini, davalıların asıl anne ve babalarının … ile M. B. olduğunu iddia ederek, davalılar B ve A’nın nüfus kayıtlarındaki anne ve baba isimlerinin iptali ile haneden terkinini talep etmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, anne yönünden soybağı doğumla kendiliğinden kurulduğundan, anne ile çocuk arasında soybağı davalarından söz edilemez. Dolayısıyla soybağı kurulması için hükme gerek bulunmamaktadır. Ancak, anne yönünden doğuran kadının kim olduğunun tespitine ilişkin dava gündeme gelebilir. Bu nedenle herhangi bir sebeple çocuğun kendisini doğuran kadının dışında bir başka kadının nüfus kütüğüne yazılmış olması, çocuk ile kadın arasında soybağı kurulduğu anlamına gelmeyecektir. Ancak, söz konusu yanlış kaydın düzeltilmesi, soybağı davaları ile değil açılacak kayıt düzeltme davası sonucunda gerçekleşecek (TMK m. 39) ve bu dava her türlü delil ile ispat edilebilecektir.
Eldeki davada, ana ile soybağının kurulması, bir diğer deyişle doğuran kadının tespit edilmesi hâlinde, çocuk ve doğuran kadın arasında soybağı doğrudan kurulacağına göre, davalılar B. ve A’yı doğuran annenin öncelikle belirlenmesi gereklidir.
Gerçek annenin tespit edilmesi sonrasında ise babalık karinesine dayalı olarak babanın belirlenmesi mümkündür. TMK hükümlerine göre soybağının reddi davası ancak babalık karinesi kapsamında yer alan, dolayısıyla babalık karinesinden faydalanan çocukların soybağının ortadan kaldırılmasını ifade eden bir davadır. Babalık karinesinden faydalanma söz konusu olmaksızın kocanın nüfus kütüğüne kaydedilen çocukla koca arasında soybağının kurulması söz konusu olmadığı için böyle bir durumda çocuk ile koca arasında soybağının bulunmadığının tespitine yönelik olarak açılacak dava soybağının reddi davası değil, yanlış kaydın düzeltilmesi amacına yönelik kayıt düzeltme davasıdır.
Örneğin, kocanın karısı dışında bir başka kadın tarafından doğrulan çocuğu, karısından doğmuş gibi nüfus kütüğüne kaydettirmesi ya da evliliğin sona ermesinden üçyüz gün geçtikten sonra doğan çocuğun üçyüz günlük süre içinde doğmuş gibi nüfusa kaydettirilmesi hallerinde durum böyledir.
Ancak somut olayda anne olduğu belirtilen … ile baba olduğu belirtilen M. B’nin resmî olarak evli olmadıkları dikkate alındığında; davalı … ve davalı … (K)’nin, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden itibaren üçyüz günlük süre içerisinde doğup doğmadıklarına yönelik bir araştırma yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Bu durumda annenin gerçek anne olan … olduğunun tespit edilmesi hâlinde, artık annenin iddiası esas alınmak suretiyle gerçek babanın M. B. olup olmadığının belirlenmesi gerekmekte olup, babalığın tespiti durumunda nüfus kaydının düzeltilmesi yoluna başvurulması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu ise nüfus kaydının düzeltilmesi davası ile mümkündür.
Ayrıca, … ve …, davalılar … ve … (K)’nin yanlış ve yanıltıcı beyan ve işlemlerle yasaya aykırı olarak kendi anneleri … ile babaları …’ün hanelerine kayıt ettirildiklerini de ileri sürmektedirler. Bu türden yanlış ve yanıltıcı beyan ve işlemle yasaya aykırı olarak yapılan kayıtların düzeltilmesinin nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu ve görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu açıktır.
Öte yandan, davalılar … ve … (K)’nin anne ve baba isimlerinin değişmesi durumunda miras durumunun da değişikliğe uğrayacağı, bir başka anlatımla davalıların mirasçılıktan çıkarılması durumunun gündeme geleceği, bu itibarla ortaya çıkacak hukuki sonuçlar karşısında ve nüfus kayıtlarının kamu düzenini de ilgilendirdiği dikkate alındığında, DNA testinin yaptırılmasında yarar bulunduğu da unutulmamalıdır.
Hâl böyle olunca davacılar tarafından açılan davanın nüfus kayıt düzeltim davası olarak kabul edilerek işin esasına girilmesi, tarafların gösterecekleri kanıtlar toplandıktan ve davalı … (K) ve …’ün … ve … çocuğu olup olmadıklarının tespiti açısından DNA testi yaptırıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.