YARGITAY CEZA GENEL KURULU
Tarih: 28.09.2004 Esas: 2004 / 6-143 Karar: 2004 / 175
Derhal Beraat Kararı Verilebilecek Hallerde Durma veya Düşme Kararı Verilemez.
Özet:
Uyuşmazlık, dava zamanaşımı süresi dolmasına karşın, sanığın suçun gerçek faili olup olmadığının belirlenmesi bakımından soruşturmanın genişletilmesine yasal olanak bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Yargılamaya engel olup davayı düşüren sorumsuzluk hallerinden biri de dava zamanaşımıdır. Durma ve düşme sebepleri aleyhe sonuçları önlemek için kabul edilmişlerdir; lehe olan sonuca engel olmazlar. Bu nedenle derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma veya düşme kararı verilemez. Ancak bunun için tüm deliller toplanmış ve sanığın sorgusu yapılmış olmalıdır. Eldeki davada, deliller toplanmamış ve sanığın sorgusu yapılmamıştır. Bu durumda derhal beraat kararı verilmesine olanak yoktur. Yerel mahkemece kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmesi doğrudur.
Hırsızlık suçundan sanık M. hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin Kahramanmaraş 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nden verilen 30.12.1999 gün ve 294-1062 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nce 11.03.2004 gün ve 23794-2704 sayı ile;
“Sanığın, hırsızlık suçunu 1967 doğumlu ve anne-baba adları aynı olan M’nin işlediğini savunmuş olması ve dosya içerisindeki nüfus kayıtlarına göre sanıkla aynı adı taşıyan başka bir kişi olup, bu kişinin de sanık olarak mahkemede ifadesinin tespit edilmiş olması karşısında; sanığın savunması araştırılıp, gerektiğinde hazırlık aşamasında sanığın ismini veren diğer sanıklar da dinlenip, yüzleştirme yapılarak sonucuna göre suçun asli faili olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptandıktan sonra hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı bu karara karşı 23.06.2004 gün ve 28765 sayı ile;
“Mahkeme suç tarihinin tespitinde suçun vasfının tayininde suçun tabi olduğu zamanaşımının süresinin hesaplanması ve uygulanmasında yanılgıya düşmeyip isabetli karar vermiştir.
Zamanaşımı kamu düzenine ilişkin olup re’sen göz önüne alınması gerekmektedir. TCK. 117. maddesinde “gerek dava ve gerek ceza müruru zamanı re’sen tatbik olunur ve bundan ne maznun ve ne de mahkum vazgeçemez” denilmek suretiyle zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda öncelikle uygulanması gerektiği, bundan sanığın bile vazgeçemeyeceği belirtilmiştir. Yine CMUK. 253/5. maddesinde, Ceza Kanunu’nun birinci kitabının dokuzuncu babında davanın düşmesi sebebi olarak gösterilen haller varsa davanın düşmesine karar verilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Zamanaşımı da bunlardan biridir.
Aslında suç işlemeyen ancak nüfus kayıtlarının karıştırılması sonucu hakkında dava açılan sanığa ilişkin kararın CMUK. 253/son maddesinin “derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma veya düşme kararı verilemez” hükmü karşısında beraat mi yoksa zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma mı olması gerektiği tartışılabilir.
Olayımızda hangi sanığın suçu işleyen M. olduğunu işin esasına girmeden çözmek mümkün değildir. Çünkü 1967 doğumlu sanık da suçu kabul etmemektedir. Bu nedenle yapılacak yargılama sonucu bu durumun açıklığa kavuşması mümkündür.
CMUK’nun 253/son maddesinin uygulanabilmesi için ayrıca sanığın sorgusunun yapılması şarttır.
13.05.1974 tarih ve 6/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sanığın sorguya çekilmesinin zorunlu bulunduğu açıkça belirtildiği, Yüksek Ceza Genel Kurulu’nun 22.03.1976 gün ve 4-20/139 sayılı ilamında da usulün 253/son fıkrasının ancak durma ve düşme kararı verilmesi gerekli hallerde sanığın beraati gerekiyorsa derhal beraat kararı verilebileceği, ancak sorgusunun yapılmasının da şart olduğu hususu açıkça ifade edilmiştir. Kararı temyiz eden sanığın ise davada sorgusu yapılmamıştır.
Yerel mahkemece verilen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı belirtilen gerekçeler karşısında yerinde olup, onanması gerekirken hükmün bozulması yerinde değildir” görüşü ile itiraz yasayoluna başvurarak, özel daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme konusu olayda;
Haberleşme tesisleri arasında irtibatı sağlayan PTT’ye ait telleri ikiden fazla kişi ile birlikte iki ayrı tarihte çaldıkları iddiasıyla açılan kamu davası sonunda yerel mahkemece, dava zamanaşımının gerçekleştiği belirtilerek sanıklar hakkındaki kamu davalarının ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, sanıklardan 1942 doğumlu M. tarafından, suçun gerçek failinin başkası olduğu belirtilerek temyiz edilen hüküm özel dairece; sanığın hırsızlık suçunu kendisiyle aynı ana ve baba adını taşıyan 1967 doğumlu M’nin işlediğini savunmuş olması, yine dosyadaki nüfus kayıtlarına göre bu isim ve soy ismi taşıyan bir başka kişinin daha bulunması ve bu kişinin yargılama aşamasında gıyabi tutuklu olarak ifadesinin tespit edilmiş olması karşısında, sanığın savunmasının araştırılarak, gerektiğinde hazırlık aşamasında sanığın ismini veren diğer sanıklar da dinlenip, yüzleştirme yapılarak sonucuna göre sanığın suçun asli faili olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptandıktan sonra hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise bu karara karşı, zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin uygulamada bir hata bulunmadığını, zamanaşımının gerçekleşmesinin yargılama faaliyetine engel olacağını, olayda derhal beraat kararı verilebilmesi koşullarının da mevcut olmadığını belirterek itiraz etmiştir.
Hüküm tarihinde dava zamanaşımı süresinin dolduğu hususunda görüş birliği bulunan olayda, özel daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, dava zamanaşımı süresi dolmasına karşın, sanığın suçun gerçek faili olup olmadığının, başka bir deyişle beraati gerekip gerekmediğinin belirlenebilmesi bakımından soruşturmanın genişletilerek sürdürülmesine yasal olanak bulunup bulunmadığı, dolayısıyla zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin hükmün bu nedene dayalı olarak bozulup bozulamayacağına ilişkindir.
Belirli bir sürenin geçmesi, Devletin ceza veya infaz ilişkilerini devam ettirmesindeki sosyal yararı yok edebilir; zamanın hatıraları silici ve yumuşatıcı etkisi, bu ilişkileri de etkiler. Bunun içindir ki, hukukun diğer alanlarında dava hakkını etkileyen, davanın açılmamasını gerektiren zamanaşımı, cezada hem ceza ilişkisinin düşmesini, hem de, ceza ilişkisi kesin hükümle sonuçlanıp infaz ilişkisi kurulduğu takdirde, bu ilişkinin de ortadan kalkmasını gerektirir. Böylece, sadece belirli bir zamanın geçmesi gibi tabii bir olay, ceza veya infaz ilişkisini ortadan kaldırmak suretiyle, hukuki bir nitelik almış olur. Ceza ilişkisini düşüren zamanaşımına “dava zamanaşımı”, infaz ilişkisini ortadan kaldırana ise “ceza zamanaşımı” adı verilir.
Zamanaşımı gerçekleşince, ister dava, ister ceza zamanaşımı olsun, yargı organları bunu re’sen uygularlar. Bu itibarla sanık veya hükümlünün bir istemine gerek bulunmadığı gibi, sanığın gaip olması halinde de, zamanaşımı ile davanın düşmesine karar verilebilir. Yine aynı nedenledir ki, sanık veya hükümlü zamanaşımının uygulanmamasını da isteyemez. Nitekim Ceza Kanunumuzun 117’nci maddesine göre “gerek dâva ve gerek ceza müruruzamanı re’sen tatbik olunur ve bundan ne maznun ve ne de mahkûm vazgeçemezler”.
Öte yandan, CMUK’nun 322’nci maddesinin 1’inci bendi gereğince, Yargıtay zamanaşımını tespit ettiğinde davanın esasına kendisi hükmedeceğinden, davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına da karar verir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, yargılamaya engel olup davayı düşüren sorumsuzluk hallerinden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, davanın aşamalarına göre, mahkeme veya Yargıtay, re’sen ve diğer iddialardan önce zamanaşımı kuralını uygulayarak, davanın ortadan kaldırılmasına (düşmesine) karar verir.
Ancak, durma ve düşme sebepleri, aleyhe sonucu önlemek için kabul edilmişlerdir ve lehe sonuca engel olmazlar. Bu itibarla, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma veya düşme kararı verilemez. (CMUK md. 253/son) Yerleşmiş yargısal kararlarda benimsenip vurgulandığı üzere, bu hükmün uygulanabilmesi için, tüm kanıtların toplanmış ve sanığın sorgusunun yapılmış olması gerekir.
Oysa somut olayda, 1942 doğumlu sanık M. mahkemece sorguya çekilmemiş, kendileriyle birlikte M’nin de suça katıldığı yolunda beyanda bulunan diğer sanıklarla yüzleştirmesi yapılmamış, tanıklara teşhis ettirilmemiştir. Bu bakımdan, somut olayda bu sanık yönünden derhal beraat kararı verilebilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Öte yandan, zamanaşımının yargılama faaliyetini engelleyici özelliği de dikkate alındığında, bozma kararında belirtildiği biçimde soruşturmanın genişletilmesi ve sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri de olanaksızdır. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, özel daire bozma kararının kaldırılmasına, davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 11.03.2004 gün ve 23794-2704 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA, yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı’na tevdiine, 28.09.2004 günü oybirliği ile karar verildi.