YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 09.11.2016 Esas: 2014 / 1425 Karar: 2016 / 1039

El Atmanın Önlenmesi ve Ecrimisil – Taşınmaz Üzerinde Üçüncü Şahıs Lehine İntifa Hakkı Kurulu Olması Kuru Mülkiyet Sahibinin El Atmanın Önlenmesi Davası Açmasına Engel Değildir; Davalının Taşınmazı Muvafakatla/Kiracı Olarak Kullandığına İlişkin İddiası Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmelidir.

Özet:

Dava, mülkiyet hakkına dayanan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil talebine ilişkindir. Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. El atmanın önlenmesi davası açılabilmesi için mülkiyetin tam veya kuru mülkiyet olması davacılık sıfatını etkilemez. Üzerinde intifa hakkı gibi mülkiyetten gayri ayni veya kira gibi kişisel hak bulunan taşınmaz maliki de el atmanın önlenmesi davası açabilir. Kayıt maliki tarafından taşınmazın intifa hakkının dava dışı üçüncü kişiye devredildiği dosya kapsamı ile sabittir. Davalının intifa hakkı sahibinin kiracısı olduğunu kanıtlaması halinde taşınmaza haksız bir el atmadan söz edilemez. Açıklanan nedenlerle yerel mahkemece, davalının taşınmazı muvafakatla/kiracı olarak kullandığına ilişkin iddiası kapsamlı bir şekilde araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir.

Taraflar arasındaki “El Atmanın Önlenmesi ve Ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince el atmanın önlenmesine yönelik davanın reddine, ecrimisil talebinin kısmen kabulüne dair verilen 12.07.2012 gün ve 2012/53 Esas, 2012/415 karar sayılı kararın temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25.02.2013 gün ve 2012/14348 E., 2013/2603 K. sayılı kararı ile:

(Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi uyarınca mülkiyet hakkına dayanan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, el atmanın önlenmesi isteğinin reddine, ecrimisil isteğinin ise taşınmazda üçüncü kişi lehine intifa hakkının tesis edildiği tarih olan 20.01.2011 tarihi ile sınırlı olarak kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mesken niteliğindeki taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, taşınmazın intifa hakkının ise 21.01.2011 tarihli işlemle bedeli karşılığında ve süresiz olarak dava dışı Bilgen’e devredildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere Türk Medeni Kanunu’nun 683/1. maddesi; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin 2. fıkrası da, malik olan kimseye o şeyi elinde bulunduran kimseye karşı istihkak ve her türlü haksız elatmanın önlenmesi davasını açabilme hakkını vermektedir.

Davacının mülkiyet hakkı sahibi olduğu tartışmasızdır. İntifa hakkı sahibinin dava açmamış olmasının, mülkiyet hakkı sahibinin dava açma hakkına engel teşkil etmeyeceği kuşkusuzdur.

Öte yandan, davalı çekişmeli taşınmazda davacının muvafakati ile uzun süredir oturduğunu savunmuş, davacı tanıkları da 10-15 yıldır evde davalının oturduğunu beyan etmişlerdir. Bu durumda, her hangi bir ihtar ile uyarılmayan davalının, dava tarihine kadar taşınmazı davacının izni ile kullandığı ve dava açılmakla muvafakatin geri alındığı, davanın açıldığı tarihe kadar ki kullanımın da kötü niyetli olmadığı kabul edilmelidir.

Bir başka ifadeyle, bu husus, taraflar arasında Borçlar Kanunu’nun 299. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 379.) maddesi uyarınca şifahi olarak ariyet aktinin gerçekleştirildiği, davanın açılması ile de aynı Yasanın 304. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 384.) maddesi gereğince feshedilerek akte son verildiği şeklinde değerlendirilmelidir.

O halde, mülkiyet hakkı sahibi davacının elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin ise yukarıdaki açıklamalar uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece ecrimisil istemine yönelik olarak bozma kararına uyulmuş, el atmanın önlenmesi istemi yönünden önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi uyarınca mülkiyet hakkına dayanan el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemlerine ilişkindir

Davacı vekili bağımsız bölümün müvekkiline ait olduğunu; davacının, davalının boşandığı eski eşinin ablası olduğunu ve davalının bu taşınmazda haksız ve hukuka aykırı şekilde müvekkilinin satın aldığı tarihten bu yana oturduğunu belirterek davalı tarafın vaki elatmasının önlenmesi ile beş yıllık ecrimisil bedelinin tahsili isteminde bulunmuştur.

Davalı … vekili, davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece el atmanın önlenmesine yönelik davanın reddine, ecrimisil talebinin kısmen kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle el atmanın önlenmesi talebi yönünden direnilmiş; direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; üçüncü şahıs adına intifa hakkı kurulan bağımsız bölüm üzerinde mülkiyet hakkı sahibinin el atmanın önlenmesini isteyip isteyemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre de davacıya ait çaplı taşınmaza davalının haksız el atması bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli, kendine özgü bir haktır.

1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasası’nın 35. maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırılabilecektir.

Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde belirlenmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683. maddesi (Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 618. madde);

“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmünü içermektedir.

Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız el atmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi, durdurulması için, elatmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.

Burada önemle vurgulanmalıdır ki, yasa hükmünde “haksız el atmadan” söz edilmiş olması karşısında, bütün bu davranışların haksız olması, davalının bir hakka dayanmaması gerekli ve yeterlidir.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı taşınmazın kayıt maliki olup, eldeki davada 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Davacı kayıt maliki tarafından taşınmazın intifa hakkının 21.01.2011 tarihli işlemle süresiz ve bedeli mukabilinde dava dışı Bilgin’e devredildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

El atmanın önlenmesi davası açılabilmesi için mülkiyetin tam veya kuru mülkiyet olması davacılık sıfatını etkilemez, üzerinde intifa hakkı gibi mülkiyetten gayri ayni veya kira gibi kişisel hak bulunan taşınmaz maliki dahi el atmanın önlenmesi davası açabilir (Eraslan Özkaya, Açıklamalı-İçtihatlı Elatmanın Önlenmesi Davaları 1, Ankara, 2008, s. 32-33).

Öte yandan davacıya ait çaplı taşınmaza davalının haksız el atmasının bulunup bulunmadığı hususuna gelince; eldeki dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlük tarihinden sonra 23.01.2012 tarihinde açılmıştır. Davalı ön inceleme duruşmasından önce 21.03.2012 tarihli ikinci cevap dilekçesi ile intifa hakkı sahibi dava dışı Bilgin’in kiracısı olarak bağımsız bölümde oturduğunu savunmuş ve 15.11.2011 tarihli kira bedeline ilişkin makbuz ibraz etmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesi: “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır” hükmünü içermektedir. Dolayısıyla davalı ön inceleme aşamasından önce ikinci cevap dilekçesi ile karşı tarafın açık muvafakati aranmaksızın savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir, bu konuda herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.

Gelinen noktada davalının intifa hakkı sahibinin kiracısı olduğunu kanıtlaması halinde taşınmaza haksız bir el atmadan söz edilemeyeceği için adı geçenin bu iddiası üzerinde durulması gerekir. Nitekim yerel mahkemece davalının ileri sürdüğü kira ilişkisinin bulunup bulunmadığı ve buradan varılacak sonuca göre haklı zilyet olup olmadığı yeterince araştırılmadığı gibi, özel daire bozma kararında da bu hususa yönelik bir açıklama bulunmamaktadır.

Bu durumda yerel mahkemece yapılacak iş; dava dışı intifa hakkı sahibi ile davalı arasında kira ilişkisi vs. olup olmadığı kapsamlı bir şekilde araştırılarak sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bozma nedeninin yerinde olduğu ve bozma kararında davalının davanın açıldığı tarihe kadar ki kullanımının kötü niyetli olmadığı, davacı lehine ecrimisile hükmedilmeyecekse elatmanın önlenmesi talebinin de reddedilmesi gerektiği belirtilerek değişik gerekçe ile onama görüşleri dile getirilmiş ise de her iki görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Buna göre yerel mahkeme kararı bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.11.2016 gününde yapılan oyçokluğu ile karar verildi.