YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 24.01.2019 Esas: 2016/4060 Karar: 2019/434
Elbirliği Mülkiyetinde Zorunlu Dava Arkadaşlığı
Özet:
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ve davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, yanılma (hata) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları …’ın 380 parsel sayılı taşınmazının bir kısmını okul alanı olarak kullanılmak üzere hibe ettiğini, bir kısmına da kardeşleri …’in oğlu davalı …’in ev yaptığını, davalı ile evin olduğu kısım için anlaştıklarını ve tapuda devrin yapıldığını, davalının dava konusu taşınmaz için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat etmesi üzerine tapuda yapılan işlemin bütün taşınmazı kapsadığını öğrendiklerini, mirasbırakanın vasiyeti üzerine eğitimebağışlanmış taşınmazın tamamını davalıya satmalarının söz konusu olmadığını belirterek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile … mirasçıları adına tescilini istemişlerdir.
Davalı, davacılara dava konusu taşınmazı aldığında okul yerini vereceğini, okul yeri için para ödenmesi halinde bedelini mirasçılara taksim edeceğini, para verilmediği takdirde de taşınmazı hibe edeceğini söylediğini, kamulaştırma için başvuruda bulunduğunu ancak ödenek gelir ise kamulaştırılacağının bildirildiğini, bunun üzerine kamulaştırma olmayacaksa yerin teslim edilmesini talep ettiğini, taşınmaz kamulaştırıldığında gelecek parayı tüm mirasçılara paylaştıracağını ve kötü niyeti olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacıların esaslı hataya düştükleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 380 parsel sayılı taşınmaz mirasbırakan Süleyman adına kayıtlı iken Süleyman’ın 1977 yılında ölümü ile mirasçıları davacılar …, …, …, …, …, …, …, … ve dava dışı … Altındağ’a intikal ettiği, mirasçıların taşınmazı 11.03.2014 tarihinde davalıya temlik ettiği, daha sonra mirasçı … dışındaki mirasçıların hata hukuksal nedenine dayalı taşınmazın tapu kaydının iptali ile … mirasçıları adına tescili istemli dava açtıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK’nin 701. maddesinde (…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK’nin 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim, bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda; çekişme konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile terekeye döndürülmesi istenildiği halde, mirasçı …’in davada yer almadığı, 19.10.2015 tarihli keşifte açılan davaya muvafakatı olmadığını beyan ettiği, davalı …’in de babası … hayatta olduğu için mirasbırakanın mirasçısı konumunda olmadığı dikkate alındığında usulüne uygun taraf teşkili yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, TMK’nun 640.maddesi uyarınca terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci huzuru ile davanın görülmesi ve işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, dava konusu taşınmazın ifrazının mümkün olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekirken bu hususta araştırılma yapılmadan ifraz kararı verilmesi de hatalıdır.
Davacılar vekilinin ve davalı vekilinin, değinilen nedenden ötürü yerinde bulunan temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelemesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.