YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 15.12.2010 Esas: 2010 / 2-674 Karar: 2010 / 650
Fiziki ve Psikolojik Bir Sorunu Olmadığı Halde Cinsel Birleşmeyi Sağlayamayan Koca Kusurlu Olup Kadının Manevi Tazminat Talebi Kabul Edilmelidir.
Özet:
Dava, boşanma ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. Dosya kapsamından, tarafların yedi ay birlikte yaşamalarına rağmen cinsel birleşmenin gerçekleşmediği, davacı kadının halen bakire olduğu anlaşılmaktadır. Fiziki ve psikolojik sorunu olmadığı halde cinsel birleşmeyi sağlayamayan koca kusurlu olup kadının manevi tazminat talebinin kabulü gerekir. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu bulunmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı oluşturduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata karar verilmelidir.
Taraflar arasındaki “Boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Aile Mahkemesi’nce, asıl davanın reddine, karşı dava yönünden ise boşanma davasının kabulüne, maddi ve manevi tazminat davasının ise reddine dair verilen 27.10.2008 gün ve 2008/173 E. – 2008/1266 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 22.10.2010 gün ve 2009/1204-2010/3045 sayılı ilamı ile;
(…Tarafların yedi ay birlikte yaşadıkları halde aralarında cinsel birleşmenin gerçekleşmediği, davacının halen bakire olduğu hususları dosya kapsamıyla sabittir. Taraflar hakkında düzenlenen hastane sağlık kurulu raporlarında, cinsel ilişki kurmaya engel oluşturacak fiziki, anatomik ve psikolojik bir durumun saptanamadığı belirtilmiştir. Davalının 02.04.2008 tarihli oturumdaki açıklamaları, tanık ifadeleri ve diğer kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde, fiziki ve psikolojik herhangi bir sorunu bulunmadığı halde, cinsel birleşmeyi gerçekleştiremeyen davalının boşanmaya neden olay olaylarda tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md. 4 / BK. md. 42, 43, 44, 49) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde tem- yiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 15.12.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı kadın tarafından davalı koca aleyhine eldeki boşanma davası açılmıştır. Davacı kadın ayrıca yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat istemlerinde bulunmuştur.
Mahkemece toplanan delillere göre boşanmaya neden olan olaylarda taraflar eşit kusurlu görülerek, boşanma davasının kabulüne ve Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. gereğince kadın daha az kusurlu olmadığından davacının tazminat isteminin reddine hükmedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı kadın, kendisinin kusurunun bulunmadığını, asıl kusurun davalı kocaya ait olduğunu belirtip, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararı temyiz etmiştir.
Özel daire bozma ilamında aynen şu hususu belirtmiştir; “…fiziki ve psikolojik herhangi bir sorunu bulunmadığı halde, cinsel birleşmeyi gerçekleştiremeyen davalının boşanmaya neden olay olaylarda tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır… O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md. 4 / BK. md. 42, 43, 44, 49) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekir….”
Görüldüğü gibi, özel dairenin boşanma davasında yerel mahkemece belirlenen kusur oranı yönünden herhangi bir bozması (boşanma yönünden bir temyiz bulunmadığı gerekçesi ile) yoktur. Özel daire bozma ilamında belirtilen hususlar dışında kararın diğer bölümlerini bozma kapsamı dışında bıraktığından, boşanma kararı ve kararın gerekçesi artık taraflar arasında kesin hüküm oluşturmuştur. Yani boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu kesinleşen mahkeme kararı ile saptanmıştır.
Davacı kadının istediği maddi ve manevi tazminat talepleri konusunda, boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek sonuca varılacaktır. Kesin hükme rağmen yeniden boşanma dışındaki taleplerle ilgili kusur incelemesi yapılması kesin hüküm kuralına aykırıdır. Hüküm fıkrası ile sıkı sıkıya bağlı olan gerekçenin de kesin hüküm teşkil edeceği yargısal uygulamada ve doktrinde sapma olmaksızın kabul edilmektedir. Özel dairenin eskiden beri uygulaması bu yöndedir. Örneğin, 2. Hukuk Dairesi 11.02.1982 gün ve 8582/1186 sayılı kararında, hakimi hüküm vermeye hukuken zorlayan gerekçenin kesin hüküm niteliğinde olduğunu kabul etmiştir (Yargıtay Kararları Dergisi 1982/6-784-786). Keza özel daire başka bir kararında, yoksulluk nafakasının boşanmanın eki niteliğinde olduğunu, bu nedenle boşanma kararı ve onun gerekçesi ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu, boşanmada kusur unsuru tespit edilmiş ise bu hususun kesin hüküm ve bunun sonucu olarak kesin delil oluşturacağını, hüküm fıkrası ile gerekçesi arasında zorunlu bir bağ varsa hükmün gerekçesinin de kesinlik kazanacağını, kesinlik kazanan bir hükmün sonuçlarının ancak yargılamanın iadesi yolu ile değiştirilebilmesinin mümkün olduğunu, bunun dışında hükmün (dolayısı ile gerekçenin) sonuçlarını kaldırmanın mümkün olmadığını, boşanma davasıyla kesinleşen kusurluluk olayının yoksulluk nafakası için de kesin hüküm ve kesin delil oluşturacağını açıkça belirtmiştir (Y. 2. H.D. 10.02.1993 668/1096. Esat Şener; Nafaka, 1994, s. 130-131; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, c. 5, s. 5050-5053).
Somut olaya gelince; özel daire kararında da belirtildiği gibi boşanma kesinleşmiş olup, bunun sonucu tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğu hususu da boşanma ile birlikte kesinleşmiştir. Bundan sonra tarafların kusur durumu tazminat davası ile ilgili olarak yeniden araştırılamaz ve tartışılamaz. Bu duruma rağmen, özel dairenin kesinleşen hükmün aksine, olayda davalı kocanın tam kusurlu bulunduğunu belirtmesinin yasal bir dayanağı bulunmadığından, davacı kadının tazminat isteminin reddine dair yerel mahkeme kararı doğru olup, onanması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme kararın özel dairenin kararı yönünde bozulmasına dair olarak verilen çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Erdal Sanlı
Birinci Başkanvekili