YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 05.07.2017 Esas: 2015 / 10133 Karar: 2017 / 4553

Göçük Altında Kalan Araç Nedeniyle Tazminat Talep Edilen Dava; Araç Kasko Bedelinin Belirli, Kira Kaybının ise Belirlenebilir Olması Nedeniyle Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılamaz.

Özet:

Davacı, maliki bulunduğu aracın göçük altında kalması nedeniyle kullanılamaz duruma geldiğini ileri sürerek araç zararının ve kira gelir kaybının tespit edilerek belirsiz alacak olarak tazmini talebinde bulunmuştur. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Göçük altında kalan aracın kasko bedeli belirli, kira kaybı ise belirlenebilir niteliktedir. Şartları bulunmadığı halde dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Bu durumda, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmelidir. 

Davacı tarafından, davalı aleyhine 20/05/2014 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 09/01/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.

Mahkemece, istemin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, maliki bulunduğu plaka sayılı kamyonetinin servis aracı olarak kullanılması amacıyla davalı şirketin taşeronu olan dava dışı şirkete, taşıt kira sözleşmesi ile kiralandığını, aracın davalı tarafından işletilen kömür havzası şantiyesinde bulunmakta iken, 10/02/2011 tarihinde şantiye alanında oluşan heyelan neticesinde toprak altında kaldığını, aradan uzun süre geçmesine rağmen göçük altında bulunan aracın halen çıkarılamadığını ve aracın toprak altından çıkarılması durumunda dahi fiilen kullanılmasının mümkün olmadığını ve ekonomik bir değerinin kalmadığını, olaydan sonra aracını kiraya veremediği için kira geliri kaybına da uğradığını belirterek, sayılı dava dosyasında aracın zarar görmesi nedeniyle açılan davada hükmedilen 10.000 TL’sinin mahsubu ile araç zararının ve kira gelir kaybının tespit edilerek HMK 107 md. kapsamında belirsiz alacak olarak tazmini isteminde bulunmuştur.

Davalı ise, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, …….. sayılı dava dosyasında aracın zarar görmesi nedeniyle açılan davada aracın belirlenen kasko bedeli olan 25.500,00 TL’den bu davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen 10.000 TL’nin mahsubu ile 15.500,00 TL araç zararının ve kira kaybı geliri yönünden alınan bilirkişi raporu benimsenerek kira kaybı geliri zararının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 Sayılı Kanunun 107. maddesine göre, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”

Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

6100 Sayılı Kanunun 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.

Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.

Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.

Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz

Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.

Zaman zaman, 6100 Sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.

Somut olayın özellikleri dikkate alınarak, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince; davacının davasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi uyarınca açıkça belirsiz alacak davası olarak açtığı, aracın göçük altında kalarak zarar görmesi nedeniyle davacı tarafından …….. esas ve karar sayılı dava dosyasında aracın kasko bedelinin 25.500,00 TL olarak belirlendiği ve mahkemece bu davada taleple bağlı kalınarak 10.000,00 TL yönünden davanın kabulüne karar verildiği, davacının eldeki davada hükmedilen 10.000,00 TL’nin mahsubu ile araç nedeniyle uğradığı zararının ve kira geliri kaybı zararının giderilmesi isteminde bulunduğu ve aracını sürekli olarak kiraya verdiği, bu nedenle kira geliri yönünden de zarara uğradığı açıklamalarına yer verdiği anlaşılmaktadır.

Araçta meydana gelen zarar nedeniyle aracın kasko bedelinin belirli olduğu ve talep edilmeyen kasko bedeline hükmedildiği, kira kaybı geliri yönünden ise davacının, aracın kiralama süresini ve sürekli kiraya verdiğini belirttiği araç yönünden kira geliri miktarını belirleyebilmesi mümkündür. Davacının aracının zarar görmesi nedeniyle elde edebileceği kira geliri miktarının ne kadar olduğunu bilmemesi de aynı zamanda hayatın olağan akışına aykırı olacaktır.

Şu durumda, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir.

Bu nedenle mahkemece, dava konusu edilen zararın gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 05.07.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.