YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 18.12.2017 Esas: 2016 / 2768 Karar: 2017 / 8377
Haksız Şikayet Nedeniyle Manevi Tazminat – Zayıf ve Dolaylı da Olsa Şikayeti Haklı Gösterecek Bazı Emare ve Olguların Varlığı Halinde Haksız Şikayetten Söz Edilemez.
Özet:
Davacı, davalının bir kısım ziynet eşyalarının kaybolduğunu, hırsızlık suçlaması nedeniyle hakkında açılan soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, haksız yere hırsızlıkla suçlandığını iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Zayıf ve dolaylı da olsa şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların varlığı halinde haksız şikayetten söz edilemez. Davalının çocuğuna bakması için davacıyı işe almasından kısa bir süre sonra evinde hırsızlık olayı yaşanması, davalının işe başladığı andan itibaren sürekli şekilde altınları aynanın önünden kaldırması gerektiğini, aksi halde sorumluluk kabul etmeyeceğini beyan etmesi de dikkate alındığında, davalının şikayetçi olmasında az da olsa bir takım emareler bulunduğunun kabulü gerekir. Şikayetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığı anlaşıldığından manevi tazminat isteminin tümden reddi gerekir.
Davacı vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 18/09/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 03/12/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının bir kısım ziynet eşyalarının kaybolduğunu, davalının kendisinden şüphelendiğini bildirdiğini, hırsızlık suçlaması nedeniyle hakkında açılan soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, haksız yere hırsızlıkla suçlandığını belirterek uğradığı manevi zararın giderilmesini istemiştir.
Davalı, ziynet eşyalarının kaybolduğu sırada bakıcılık yapan davacının evde olduğunu, ziynet eşyalarının kaybolduğunu söylediğinde davacının ağladığını, ancak sonrasında bu eşyaları aramadığı gibi son derece normal davrandığını, bu durumun kendisini şüphelendirdiğini ve bu nedenle şikayetçi olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, hırsızlık gibi ağır sonuçlar doğurabilecek bir konuda şikayet hakkının kullanılmasından önce ciddi olguların varlığının belirlenmesi, acele davranılmaması ve kayıtsızlık da gösterilmemesi gerektiği, davalının davacıdan şüphelenme gerekçelerinin subjektif nedenlerden ibaret olduğu, davacının kişilik hakları ile davalının şikayet hakkı arasındaki çatışan yararlar dengesinin, davacı aleyhine bozulduğu, davalı bakımından hukuka uygunluk nedeni gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa’nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olaya gelince, davalının çocuğuna bakması için davacıyı işe almasından kısa bir süre sonra evinde hırsızlık olayı yaşanması, davalının işe başladığı andan itibaren sürekli şekilde altınları aynanın önünden kaldırması gerektiğini, aksi halde mesuliyet kabul etmeyeceğini beyan etmesi de nazara alındığında, davalının şikayetçi olmasında az da olsa bir takım emareler bulunduğunun kabulü gerekir.
Şu durumda, şikayetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığı anlaşıldığından istemin tümden reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.