YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 31.05.2018 Esas: 2015/12069 Karar: 2018/10851

İlamın Tebliğinden ve Sürelerin Başlamasından Önce Tarafların İstinaf veya Temyiz Yoluna Başvurma Hakkından Feragat Etmeleri Hukuki Sonuç Doğurmaz.

Özet:

HUMK’nun 432. maddesinde “Temyiz süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar.” düzenlemesi yer almaktadır. HMK’nun 349. maddesi uyarınca; “Taraflar, ilamın kendilerine tebliğinden önce, istinaf yoluna başvurma hakkından feragat edemez.” Kanunun istinaf yolu ile ilgili hükümleri, temyizde de kıyas yoluyla uygulanır. İlamın tebliğinden ve sürelerin başlamasından önce tarafların istinaf veya temyiz yoluna başvurma hakkından feragat etmeleri hukuki sonuç doğurmaz. İlamın tebliğinden önce davalının, kararı temyizden feragat ettiği dosya kapsamı ile sabittir. İlamın tebliğinden önce temyiz süresinin işlemeye başlamayacağı ve henüz doğmamış bir haktan da feragat edilemeyeceği dikkate alındığında, davalının temyizden feragati sonuç doğurmaz. 

Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil; olmazsa tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkin olup mahkemece, taraflar arasında düzenlenen 08/05/2015 tarihli sulhe göre davanın kabulüne karar verilmiştir.

Eldeki dava 16/01/2014 tarihinde açılmış olup taraflar 08/05/2015 tarihli sulh anlaşmasını dosyaya sunmuşlar ve sulhe göre karar verilmesini istemişler, mahkemece 12/05/2015 tarihinde sulhe göre davanın kabulüne karar verilmiş, karar tarihinde taraflar aynı zamanda hükmü temyiz etmekten feragat etmişler, davalı, karar tarihinden sonra fakat gerekçeli kararın yazım tarihinden önce 15/05/2015 tarihli dilekçesiyle sulhün ve temyizden feragat beyanının özgür iradeye dayanmadığını ileri sürerek iptalini istemiş, davada karar verilmiş olmakla hakimin dosyadan el çekmesi nedeniyle davalının bu dilekçedeki talepleri hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olup, 18/05/2015 tarihinde yazılan gerekçeli karar davalı yana 04/06/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı süresi içerisinde hükmü temyiz etmiş olup temyiz dilekçesinde, mahkemeye sunduğu 15/05/2015 tarihli dilekçesine atıfta bulunarak taraflar arasındaki sulhün ikrah ve korkutma sonucu gerçekleştiğini, geçersiz olduğunu belirterek iptalini istemiştir.

Öncelikle davalının hükmü temyiz hakkı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme yapmak gerekmiştir.

Bilindiği ve 6100 sayılı HMK’nın 349/1. maddesinde, düzenlendiği üzere “Taraflar, ilamın kendilerine tebliğinden önce, istinaf yoluna başvurma hakkından feragat edemez.”

Ayrıca aynı yasanın 366. maddesinde “Bu kanunun istinaf yolu ile ilgili 343 ilâ 349 ve 352’nci maddeleri hükümleri, temyizde de kıyas yoluyla uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Söz konusu kanunun geçici 3. maddesinde, “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmi Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 Sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 Sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

Bu kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 Sayılı Kanunun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmü bulunmaktadır.

1086 sayılı HUMK’nun 432/1. maddesine göre de; “…Temyiz süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar.”

Somut olayda, ilamın tebliğinden önce davalının, kararı temyizden feragat ettiği, yukarıda değinilen düzenlemeler uyarınca, ilamın tebliğinden önce temyiz süresinin işlemeye başlamayacağı ve henüz doğmamış bir haktan da feragat edilemeyeceği, bu durumda davalının temyizden feragatına sonuç bağlanamayacağı açıktır.

Bu durumda; davalının hükmü temyiz hakkı bulunduğu benimsenerek temyiz itirazlarının incelemesi sonucunda,

Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 313. maddesinde “ Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir.

Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.

Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dahil edilebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Yine aynı yasanın sulhun etkisini düzenleyen 315. maddesinde, “ Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.

İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hallerinde sulhun iptali istenebilir.” denilmektedir.

Somut olayda, mahkemece, taraflar arasında gerçekleşen sulhe göre karar verilmiş olup, davalı karar tarihinden sonra, sulhün baskı ve ikrah altında gerçekleştirildiğini ileri sürerek iptalini istediğine göre taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren sulhün, irade sakatlığına dayanıp dayanmadığı hususunun incelenmesi gerektiği açıktır.

O halde, taraflar arasındaki sulhun, davalının iradesinin sakatlanması suretiyle gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği vakıa şeklinde incelenerek sonucuna göre karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.

Davalının değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.