YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 02.02.2011 Esas: 2010 / 14-696 Karar: 2011 / 15

İmar Planı Yapılmış Yer İçindeki Taşınmazla İlgili Satış Vaadi Sözleşmesine Dayalı Hükmen Tescil İstenebilir; İmar Planının Uygulanmış Olması Zorunlu Değildir.

Özet:

Dava, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ve devir ve temlik sözleşmelerine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Davacının dayandığı her iki sözleşme de noter huzurunda ve yasaya uygun şekilde yapılmıştır. İmar Kanunu, imar planı olmayan yerlerde yapılaşmaya yönelik olarak arsa ve parsellerin hisselere ayrılarak satışını ve satış vaadini yasaklamaktadır. İmar planı yapılmış yer içindeki taşınmazla ilgili satış vaadi sözleşmesine dayalı hükmen tescil istenebilir; imar planının uygulanması zorunlu değildir. Dosya kapsamından, dava konusu taşınmazın imar planı içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında, davacının tapu iptali ve tescil istemesinde hukuki bir engel olmadığından işin esası incelenmelidir.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 12.05.2009 gün ve 2008/422 E., 2009/122 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 10.12.2009 gün ve 2009/11385 E., 2009/13901 K. sayılı ilamı ile;

(…Dava, 19.04.2004 ve 16.12.2008 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ve devir ve temlik sözleşmelerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davalılar vekili, 27.04.2009 günlü oturumda davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.

Kaynağını Borçlar Kanunu’nun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri Borçlar Kanunu’nun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanunu’nun 706 ve Noterlik Kanunu’nun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaad alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanunu’nun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.

Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verilebilmek için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır.

Davanın dayanağını oluşturan 19.04.2004 tarihli ve 16.12.2008 tarihli satış vaadi sözleşmesi ve devir ve temlik sözleşmesi biçimine uygun düzenlenmiş, geçerli sözleşmelerdir. Satış vaadi sözleşmelerinde imar parselleri de satışa konu edilebilir. Açıklanan bu nedenlerle işin esası incelenerek satış vaadine konu edilen taşınmazlara ait kayıtlar tüm tedavülleri ile birlikte getirilip gerektiği takdirde yerinde inceleme yapılmak suretiyle çekişmeli taşınmazlar belirlenmeli, davalılar vekilinin davayı kabulü de göz önüne alınarak bir karar verilmelidir.

Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek, yazılı bazı düşüncelerle davanın reddine karar vermesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 19.04.2004 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile 16.12.2008 tarihli devir ve temlik sözleşmelerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davalılar vekili, 27.04.2009 tarihli oturumda davayı kabul etmiştir.

Yerel mahkemece, kesinleşmiş imar olmadığından (niza konusu yer başka belediyeye bağlandığından ve imar planı kesinleşmediğinden) imarı sorulacak bir belediyenin söz konusu olmadığı, mahkemenin de imar durumunu sormadan kabule göre karar vermesinin mümkün olamayacağı, taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı, İmar Kanunu’nun 18. maddesi göz önünde bulundurulduğunda tarafların tapuda yapamadıkları işlemi mahkeme aracılığı ile yapmak istedikleri gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine karar, özel dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkeme kararında direnmiş; davacı vekili hükmü temyize getirmiştir.

Somut olayda davalılar 5845 sayılı kadastral parseldeki hisselerini 19.04.2004 tarih ve 7238 yevmiye nolu Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile dava dışı Mustafa’ya, Mustafa da 16.12.2008 tarih ve 37857 yevmiye nolu Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi Devir ve Temlik Sözleşmesi ile davacıya devretmeyi vaat etmiştir.

İlk sözleşme metninden dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde imar çalışmalarının başladığı ve vaziyet planının askıya çıkıp payların belirlendiği, ikinci sözleşmenin yapıldığı tarihte ise imar sonucu tapuda 5845 kadastral parselin davalılar adına 914 ada 1 ve 2 parsel olarak kaydedildiği belirgindir.

Söz konusu her iki sözleşme de noter huzurunda ve yasaya uygun şekilde yapılmıştır.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18/son fıkrası, imar planı olmayan yerlerde yapılaşmaya yönelik olarak arsa ve parsellerin hisselere ayrılarak satışı ve satış vaadini yasaklamaktadır.

Ne var ki, dava konusu taşınmaz ilk sözleşme tarihinde kadastral parsel ise de imar planı içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.03.2010 tarih 2010/14-275 E., 2010/302 K. sayılı ilamında da aynen benimsendiği gibi 3194 Sayılı Yasanın uygulanması için imar planının yapılmış olması yeterli olup mutlaka uygulanmış olması gerekmez.

Hal böyle olunca, imar planının yapılmış olması karşısında 3194 Sayılı Kanunun 18/son fıkrasının somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 716. maddesine göre, mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukuki sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması halinde hakimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.

Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan davaların kabulüne karar verilebilmesi için sözleşmenin ifa olanağı bulunmalıdır. Dava dayanağı sözleşmeler usulünce düzenlenmiş geçerli sözleşmeler olup, sözleşme konusu imar parsellerinin satışa konu edilmesi olanaklıdır.

Ayrıca, davalılar cevap dilekçelerinde davanın reddini istemiş iseler de 27.04.2009 günlü oturumda davayı kabul etmişlerdir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun “Feragat ve Kabul” başlıklı yedinci faslında yer alan 92. maddesinde kabul, “Kabul, iki taraftan birinin diğerinin neticei talebine muvafakat etmesidir” şeklinde tanımlanmış; 93. maddesinde ise “Feragat ve kabul beyanı dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır” hükmüne yer verilmiştir. Aynı kanunun 95. maddesinde de “Feragat ve kabul, kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl eder. Bilbeyyine hükme raptı kanunen mecburi olan hallerde müddeaaleyh müddeinin neticei talebini kabul ederse müddeaaleyhin davada devamı huzuru mecburi değildir ve bu kabul bundan başka hukuki bir netice husule getirmez” denilmektedir. Davalının kabul beyanının da anılan hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

Tüm bu olgular karşısında, davacının söz konusu sözleşmelere dayanarak adına tescil istemesinde hukuken bir engel bulunmadığından, mahkemenin işin esasını incelemesi, satış vaadine konu edilen taşınmazlara ait kayıtları tüm tedavülleri ile birlikte getirerek gereğinde mahallinde inceleme de yapmak suretiyle çekişmeli taşınmazları belirlemesi, davalı tarafın kabul beyanını da nazara alarak bir karar vermesi gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyması gerekirken, önceki kararda direnmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 02.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.