YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 19.02.2019 Esas: 2017/9963 Karar: 2019/1634

Katkı Payı Alacağı – Bağış

Özet:

İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, katkı payı alacak isteğine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta, arsa ve üzerine inşa edilen villanın tüm bedelinin muris … tarafından ödendiği iddia edilmiş, davalı taraf ise savunmasında bu durumun bağış olduğunu savunmuştur. Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır. Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

DAVA TÜRÜ : Katkı Payı Alacağı

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın bozma sonrası yapılan yargılama neticesinde davanın reddine, kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı mirasçısı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 19.02.2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat … ve karşı taraftan davalı … bizzat geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı … Pelletier vekili, evlilik içinde parası davacı tarafından ödenerek alınan 4 ada 10 parselin 2000/27350 payının tapusunun davalı üzerine yapıldığını, taşınmaz üzerine bir de villa inşa ettirildiğini, davacının davalıya göre oldukça yüksek geliri olduğunu, taşınmaz alımı ve villa inşaatında kullanılmak üzere Kanada’daki banka hesabından para transferi yanında bir yat ve iki taşınmazının da satılarak elde edilen bedellerin taşınmaz için harcandığını, tapuya tescil sırasında davalının, davacının henüz Türk vatandaşı olmaması sebebiyle vatandaşlığa geçer geçmez üzerine devredeceğini söyleyerek oluşturduğu güven ile davacıyı kandırdığını, tapuyu üzerine alınca da kaçarak Kanada’ya yerleştiğini, davacının katkısının ortada olduğunu açıklayarak 4 ada 10 parselde davalı adına 2000/27350 paya ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini, mahkeme aksi kanaatte ise, taşınmaz alımı ve üzerine yapılan villa inşaası ile ilgili parasal katkıları dikkate alınarak müspet ve menfi zararları da içeren tazminattan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 50.000,00 TL’nin yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir. Yargılama devam ederken davacının vefat etmesi üzerine davaya yasal mirasçısı …tarafından devam edilmiştir.

Davalı … Pelletier vekili, 1996 yılında yapılan işlemle ilgili hile iddiası bakımından 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, Türkiye’de yabancıların taşınmaz edinemeyecekleri sözünün söylenmesi halinde dahi hile sayılamayacağını, davacının bilgili ve deneyimli olmasından bunun anlaşılabileceğini, davacının … işlerinden anladığını, katkı payı yönünden tarafların henüz evli olduklarını, böyle olmasa bile taşınmazın davacı tarafından davalıya bağışlandığını, davacının Kanada’daki taşınmazları ve parası üzerinde davalının da hakkı olduğundan davalının bu payına karşılık davacı tarafın dava konusu taşınmazı davalıya hibe ettiğini, kendilerince bir denkleştirme yapılmaya çalışıldığını, bağışlamanın diğer sebebinin de davalının mükemmel bir eş olmasından kaynaklandığını, davacının kanser hastalığının teşhisi ve tedavisinde davalının bir hemşire gibi davacı ile ilgilendiğini, davacının minnettarlığının karşılığı olarak bu bağışı yaptığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, ilk yapılan yargılama neticesinde ispatlanmadığından davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine Dairenin 19.03.2013 tarihli ve 2012/12717 Esas, 2013/3889 Karar sayılı ilamıyla, taraflar arasında görülen her iki boşanma davasının da redle sonuçlanarak kesinleşmesiyle mal rejiminin boşanma ile sona ermediğini ancak yargılama devam ederken eldeki dava sonuçlanmadan …’nin 24.05.2008 tarihinde öldüğünü, bu sebeple davacının ikinci isteği olan katkı payı alacağı davasının ön koşulu gerçekleştiğinden bu davaya devam edilerek talebin değerlendirilmesinin usul ekonomisi gereği olduğunu ancak davacı mirasçısı vekilinin yargılamada muhtelif beyanları bulunduğundan hileye dayalı talebin devam edip etmediği, isteğin sadece katkı payı alacağı ile sınırlandırılıp sınırlandırılmadığı davacı mirasçısı vekilinden sorulup HUMK’un 74.maddesi gözönünde bulundurularak hileye dayanan dava ve isteğin devam ettiğinin belirlenmesi durumunda terditli iki talebin nitelikleri dikkate alınarak tefrike karar verilmesi, hileye dayalı iddianın asliye hukuk mahkemesi, katkı payı alacağına ise yine aynı mahkemece ancak aile mahkemesi sıfatı ile bakılması gerektiğinin değerlendirilmesi gerekirken bu husus açıklığa kavuşturulmaksızın her iki talebin de esası açısından hüküm kurulmuş olması nedeniyle hüküm bozulmuş, bozma sebebine göre işin esasına yönelen temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, dava konusu 10 parsel sayılı taşınmazın arsasına yönelik katkı payı alacağı isteminin ispatlanamadığından reddine, taşınmaz üzerindeki dava tarihinde mevcut yapının inşaası sırasında yapılan katkıya ilişkin alacak talebinin yapı imar kanununa aykırılık nedeni ile yıkıldığından reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davacı mirasçısı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 s.lı HMK 33 m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, katkı payı alacak isteğine ilişkindir.

Taraflar 31.03.1995 tarihinde evlenmiş olup, mal rejimi …’nin vefat ettiği 24.05.2008 itibariyle sona ermiştir. Tasfiyeye konu edilen taşınmaz eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 02.12.1996 tarihinde davalı adına tapuda tescil edilmiş, taşınmaz üzerine inşa edilen ve tapuda kayıtlı bulunmayan villa ise 1997 ile 2001 yılları arasında tamamlanmıştır.

Mahkemece, dava konusu taşınmazın arsası yönünden katkı ispat edilmediği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiş ise de gerekçe dosya kapsamı ile örtüşmediği gibi, mal rejimi sona erdiği tarih olan murisin ölüm tarihi itibariyle mevcut olduğu dosyadan anlaşılan arsa üzerindeki villa mal rejiminin tasfiyesine dahil edilmesi gerekirken, yazılı şekilde mal rejiminin sona erdikten sonra 2015 yılında belediyenin İmar Kanunu’na aykırılık kararı gereği yıkılması gerekçe gösterilerek yapıya yönelik talebin reddi de usul ve yasaya aykırıdır.

Somut uyuşmazlıkta, arsa ve üzerine inşa edilen villanın tüm bedelinin muris … tarafından ödendiği iddia edilmiş, davalı taraf ise savunmasında bu durumun bağış olduğunu savunmuştur. Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır. Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.

Dosya kapsamındaki iddia, savunma, dinlenen taraf tanıkları beyanları ve tüm bilgi, belge birlikte değerlendirildiğinde bağış iradesinin kanıtlanamadığı sabittir. Dava konusu arsa alımı ve üzerindeki villanın inşaatı sırasında murisin çalışarak gelir elde ettiği davalının ise emekli maaşı aldığı anlaşılmaktadır. Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vs gibi) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay’ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir. Arsa ve üzerindeki villa yönünden murisin katkı payı alacağı olduğu şüphesizdir.

Mahkemece, evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmeli, çalışmanın sabit olmasına rağmen, bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup öğrenilerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı belirlenmelidir. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM’nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama, eşlerin kendi gelirlerinden düşülerek, gerçekleştirebilecekleri tasarruf miktarları ayrı ayrı tespit edilmeli, daha sonra her eşin tasarruf miktarının, birlikte yaptıkları toplam tasarruf miktarı içerisindeki oranı bulunmalıdır. Her bir eşin bulunan bu tasarruf oranı, çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleriyle malın alımına yaptıkları katkı oranı olarak kabul edilerek, tasfiyeye konu arsa ve üzerindeki villanın dava tarihi itibariyle değeriyle çarpılmak suretiyle murisin katkı payı alacağı belirlenmeli, oluşacak sonuç dairesinde talep miktarı ve davanın mirasçılar arasında görüldüğü dikkate alınarak bir karar verilmelidir.

Anılan yönler gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, yukarıda açıklanan usul ve yöntemler doğrultusunda bir karar verilmek üzere hüküm bozulmuştur.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı mirasçısı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca 2.037,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 19.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.