YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 25.10.2016 Esas: 2014 / 14579 Karar: 2016 / 9752

Muris Muvazaasına Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davalarında Mirasbırakanın Asıl İrade ve Amacının Belirlenmesi Gerektiğinden Temlik Tarihindeki Ekonomik ve Sosyal Durum, Sahip Olduğu Başka Taşınmazlar Olup Olmadığı Araştırılmadan Karar Verilemez.

Özet:

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Bu nevi davalarda sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaşılabilmesi için miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerekmektedir. Gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti yönünden delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Murisin temlik tarihindeki ekonomik ve sosyal durumu, sahip olduğu başka taşınmazlarının olup olmadığı araştırılmamıştır. Açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.10.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat … ile temyiz edilenler vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen dahili davacı …, dahili davacı … gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan anneleri …’ın kayden maliki olduğu 350 ada 64 parsel sayılı taşınmazını, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı işlemle gelini olan davalı …’e satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, zamanaşımı itirazında bulunarak taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden toplanan delillerden; mirasbırakan …’ın maliki olduğu 350 ada 64 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü 10.09.1970 tarihinde satış suretiyle gelini olan davalı …’e temlik ettiği, 1919 doğumlu olan murisin 22.01.2009 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacıların kaldığı, ayrıca davacılardan …’ın karardan sonra 24/03/2016 tarihli dilekçesi ile temyiz talebi olmamasına rağmen temyizden ve davadan feragat ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olayda, mirasbırakanın temlik tarihlerindeki ekonomik ve sosyal durumunun araştırılmadığı, temlik tarihinden önce ve devir tarihi ile öldüğü tarihte üzerine kayıtlı başka taşınmazların bulunup bulunmadığının ilgili kurumlardan sorulup tespit edilmediği görülmektedir.

Hâl böyle olunca, dava konusu taşınmazlar bakımından değinilen ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, toplanacak deliller toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek miras bırakanın gerçek amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması, ondan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.

Davacılardan Fatma’nın davadan feragatine gelince; anılan davacı 24/03/2016 tarihli dilekçesi ile davadan feragat ettiğini bildirmiş olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 311. maddesinde, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 310. maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman davadan feragat edilebileceği hükümleri düzenlenmiştir.

O halde, feragat yönünden de bir karar verilmesi bakımından hüküm bozulmalıdır.

Davalı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.