YARGITAY CEZA GENEL KURULU

Tarih: 31.03.2015 Esas: 2014 / 1-619 Karar: 2015 / 80

Neticeyi Öngören, Ancak Gerçekleşme İhtimali Olan Neticeyi İstememesine Rağmen Göze Alıp Eylemine Devam Eden ve Ölüme Neden Olan Sanığın Eylemi Olası Kasıtla Öldürme Suçunu Oluşturur – Kast, Olası Kast, Taksir ve Bilinçli Taksir Kavramları

Özet:

Uyuşmazlık, sanığın eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu mu, yoksa olası kastla öldürme suçunu mu oluşturduğu noktasında toplanmaktadır. Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle işlenir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırt edici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir arasındaki ilişkiye gelince; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle sonucun meydana gelmesinin engellenemediği hallerde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hallerde ise basit taksir söz konusudur. Polis memuru olup silah kullanma konusunda eğitimli ve bilgi sahibi olan sanığın, silahın patlayabileceğini, bu suretle maktulün veya başkasının ölebileceğini açıkça öngörmesine rağmen muhtemel neticeyi istememekle birlikte göze alıp kabullendiği ve sonucunda maktulün ölümüne neden olduğu olayda, eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturacağının kabulü gerekir.

Y A R G I T A Y     K A R A R I

Sanık  Z. B.’nin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 22/3 ve 62. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.06.2012 gün ve 76-226 sayılı hükmün sanık müdafii, katılanlar vekili ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.03.2013 gün ve 144-2494 sayı ile

“…Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık, Z.’nin eşi G. ve kızı B. ile birlikte kayınpederi İ.’nin evine gittikleri, sanığın kız kardeşi S. ile İ.’nin oğlu F. arasındaki  boşanma davası nedeniyle sanık ile İ. arasında tartışma yaşanması üzerine eşini ve kızını alarak evden ayrıldığı, sokakta eşi G. ile aynı konuda tartışmaya devam ettiği ve çıkan tartışma sırasında eşini darp ettiği, daha sonra belindeki silahı çıkartarak eşine doğru tehdit amacıyla ateş ettiği, bu durumu gören ve G.’nin yeğeni olan maktul O.’nun olaya müdahale ederek sanığın silah tutan eline sarılıp engel olmaya çalıştığı, sanığın ise eyleme son vermek yerine eli tetikte olduğu halde silahı O.’dan kurtarıp ateş etmek amacıyla çekiştirmeye devam ettiği,  maktulün de müdahalesinin etkisiyle silahın ateş aldığı ve silahtan çıkan tek mermi isabetiyle O.’nun öldüğü olayda; daha önce eşine ateş ederek ateş etme iradesini açıkça ortaya koyan sanığın, eşine karşı eylemine devam etme temayülünde olduğu, maktulün engellemek için eline sarılmasına rağmen silahını bırakmadığı, bu durumda silahın patlayabileceğini ve bu suretle maktulün veya başkasının ölebileceğini açıkça öngörmesine rağmen sonucu kabullenerek eylemine devam ettiği anlaşıldığı halde, sanık hakkında olası kastla öldürme suçundan TCK’nun 81/1, 21/2, 62 ve 53. maddeleri ile hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin bilinçli taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel mahkeme ise 18.06.2013 gün ve 179-224 sayı ile;

“…Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihat ve uygulamalarına göre, neticenin fail tarafından öngörülmekte olduğu bu iki suç tipi arasındaki farkın, bilinçli taksirde öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceği ümit edilirken olası kastta öngörülen sonucun meydana gelmesinin kabullenilmesi olarak ortaya konduğu dikkate alındığında somut olayda; sanığın elindeki silahın maktul tarafından alınmak istenirken silahın ateş aldığı ve maktulün hayatını bu şekilde kaybettiği, silahın sanığın elinden alınmak istenirken sanık tarafından tetiğine basıldığına dair bir kabulün bulunmadığı, elinde silah bulunan ve ölüm olayı öncesinde de bu silahı eşi G.’nin bulunduğu yere doğru hedef gözetmeden ateşleyen sanığın elindeki silahın bir olaya sebebiyet verebileceğini düşünmesi gerekmekle beraber bir polis olarak kendi becerisine de güvenip sonucun bu şekilde gerçekleşmeyeceği kanısıyla hareket ettiği, ancak maktulün ölebileceğini göze almak ya da kabullenmek olarak nitelendirilebilecek bir davranışının ve  olayın gerçekleşmesinde bir dahlinin bulunmadığı ve yine olayda ‘taksirle ölüme sebebiyet verme’ suçunun yasal anlamda aranan unsurlarının (olayın tamamıyla sanığın kusurlu hareketinden meydana gelmediğinin kabulüyle) gerçekleşmediği değerlendirilmekle, TCK’nun 22/3. maddesinde tanımlanan bilinçli taksir olarak kabul edilmiştir…

Sanıkla maktul arasında yaşanan, maktulün sanığın elindeki silaha sarılmasıyla silahın ateş alması hadisesinin bir anda gelişip sonuçlandığı, anlık bu zaman dilimi içinde sanığın eli tetikte olduğu halde silahı O.’dan kurtarmak için silahın çekiştirilmesi hareketi olarak ve sanığın eşi G.’ye karşı eylemine devam etme amacını ortaya koyan bir davranış olarak değerlendirilebilecek yoğunlukta bir arbede yaşanmadığı, maktulün silaha sarılması ile o sırada yaşadığı kavganın da etkisiyle şuuru tam olarak yerinde olmayan sanığın silahını bir başkasına vermek istememesi nedeniyle maktulün de müdahalesinin etkisiyle silahın ateş aldığı, bu karşı koyuşun sanığın eylemine devam etme kararlılığını gösterir bir hareket olduğuna ilişkin sadece önceden eşini darp etmesi ve silahla bir kez ateş etmesi gerekçe olarak gösterilmiş ise de maktulün vurulmasından sonra eşi G.’ye yönelik herhangi bir eyleminin olmaması, olayın şoku içinde ve duyduğu üzüntü, panik ve kızgınlıkla kayınpederinin evine doğru yönelmesi karşısında, silahın maktul tarafından elinden alınmaya çalışılmaması halinde eylemine devam edeceğinin kabulünün mümkün olmadığı, sanığın eylemine devam etme hususunda belli bir zamana yayılmış bir ısrarı bulunduğunun kabulünün dosya kapsamına uygun düşmeyeceği, bu itibarla sanığın silahın patlayabileceğini, bu eylemi nedeniyle bir başkasının ya da maktulün ölebileceğini açıkca öngörmesine rağmen sonucu kabullenerek eylemine devam etmesinin söz konusu olmadığı, maktulün ölebileceğini göze almak ya da kabullenmek olarak nitelendirilebilecek bir davranışının ve olayın gerçekleşmesinde bir dahlinin bulunmadığı ve  sonuç olarak sanık Z. B.’nin maktul O. Y.’nin, bilinçli taksir sonucu ölümüne sebebiyet verdiği” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının 10.10.2014 gün ve 325630  sayılı “bozma” istekli  tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık C. Ç. hakkında eşi olan mağdureye yönelik silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ile kayınpederine yönelik tehdit suçundan verilen beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, inceleme bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu mu, yoksa olası kastla öldürme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık Z.’nin polis memuru olduğu, olay günü eşi ve kızı ile birlikte kayınpederinin evine gittikleri, sanığın kız kardeşi ile kayınbiraderinin de evde oldukları, aralarındaki boşanma davası nedeniyle sanık ile kayınpederi arasında tartışma yaşanması üzerine eşini ve kızını alarak evden ayrılan sanığın, sokakta eşi ile aynı konuda tartıştıkları, tartışma sırasında önce eşini darp ettiği, daha sonra belindeki silahı çıkartarak eşine doğru tehdit amacıyla ateş ettiği, bu durumu gören ve eşinin yeğeni olan maktulün olaya müdahale ederek sanığın silah tutan eline sarılıp engel olmaya çalıştığı, sanık ile maktul arasında çekiştirme devam ettiği sırada silahın ateş alması ile çıkan merminin boynuna isabet etmesiyle maktulün öldüğü,

Olay yeri inceleme raporuna göre; olayın meydana geldiği sokakta bir adet boş kovan bulunduğu, sanığın elinden alınan ve apartman boşluğuna konulan tabancanın 9 mm ……… marka olup horozunun kurulu vaziyette, fişek yatağında bir adet, şarjöründe de 10 adet mermi olduğu,

Otopsi raporuna göre; maktulün boyun solda sol kulak kepçesi alt hizasından 5 cm arkada mermi giriş deliği, boyun sağda sağ kulak kepçesi alt hizasından 4 cm aşağıda çıkış deliği olduğu, merminin soldan sağa, arkadan öne ve hafif yukarıdan aşağı seyirle boyun omurları ve medulla spinalisi katederek vücudu terk ettiği, kişinin ölümünün ateşli silah yaralanmasına bağlı boyun omur kırıkları ile birlikte omurilik yaralanmasından gelişen medüller şok sonucu meydana geldiği, cilt ve cilt altı bulgularına göre atışın yakın mesafeden yapıldığı,

Sanığın eşine ait raporda; sağ kolda hassasiyet, sol temporalde 2×1 cm boyutunda hiperemik darbe alanı mevcut olduğu, bu yumuşak doku lezyonlarının basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğu,

Ekspertiz raporlarına göre; tetkik için gönderilen silahın 9 mm olup ateş etmesine mani mekanik herhangi bir arızasının bulunmadığı, ele geçen kovanın bu tabancadan atıldığı, sanık ve maktulden alınan el svaplarında atış artıklarına rastlanmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Katılan M.; olay günü çığlıklar üzerine balkona çıktığında sanığın eşini dövdüğünü, bir anda sinirini alamayıp, belindeki silahı çektiğini ve yerde kıvranan eşine iki el ateş ettiğini, olay yerine gelen oğluna da silahı doğrultup iki el ateş ettiğini, daha sonra kayınpederinin bulunduğu balkona doğru bakıp bir el ateş ederek “seni de vuracağım öldüreceğim” diyerek apartmana girdiğini ifade etmiş,

Mağdur G. kollukta; sanığın eşi olduğunu, aynı zamanda  sanığın kız kardeşi ile  kendi erkek kardeşinin de evli olduklarını, ancak aralarında geçimsizlik bulunduğunu, bu durumun kendilerini de huzursuz ettiğini, eşinin memleketine gitmeden önce vedalaşmak için babasının evine geldiklerini, yarım saat sonra evden çıktıklarını, O.’nun da arkalarında olduğunu, eşine “niçin ailemi küçük görüyorsun, babamla alay eder gibi konuşuyorsun”  deyince eşinin sinirlenerek kendisini dövmeye başladığını, yere düşünce silahını çıkartarak kendisine doğru bir kez ateş ettiğini, silah sesini duyunca eve doğru geri dönen O.’nun yanlarına gelerek kendilerini ayırmaya çalıştığını, aralarında bir metre mesafe varken O.’ya doğru bir kez ateş ettiğini ve “aileni de temizlemeye gidiyorum” diyerek apartmana girdiğini, merdivende yakalayarak silahı elinden aldıklarını, savcılıkta; korkutmak için iki el yere doğru ateş ettiğini, sonrada yanlarına gelen O.’ya üç el ateş ettiğini, balkondan bakan babasına doğru da bir kez ateş ederek apartmana doğru koştuğunu, peşinden giderek silahı aldıklarını, mahkemede ise; yanlarına gelen O.’nun başına doğru iki kez ateş ettiğini, aralarında boğuşma olmadığını söylemiş,

Tanık S. kollukta; olay günü akşam sokakta arkadaşları ile oturup çay içerken bağrışma sesleri üzerine baktığında bir erkek ile kadının tartıştığını, yanlarına doğru giderken erkeğin havada olan elinde silah gördüğünü, kadını iteklediğini, genç birinin ise elinde silah olan şahsın arkasından çekerek ayırmak istediğini, bu sırada iki el silah sesi geldiğini ve genç şahsın yere düştüğünü, polis kıyafetli olan şahsın yaya olarak kaçmaya başladığını, kendisinin de korkarak kaçtığını,

Mahkemede; olay günü arkadaşı A. ile sokakta çay içerken bağrışma sesleri üzerine o tarafa doğru yürümeye başladıklarını, mahalleden ismini duyduğu maktul O.’nun bir şahsın arkasında olduğunu, bu şahsın elinde bir tabanca olduğunu ve havaya doğru tuttuğunu, ön tarafta da  bir kadın ve bir kız çocuğu olduğunu, O.’nun şahsın silah bulunan elini tutmaya çalıştığını, A.’nın “elinde silah var, geri kaçalım” deyince geri geri kaçmaya başladıklarını, arkaları dönük iken bir el silah sesi duyduklarını, tekrar dönüp baktıklarını, bir el daha ateş edildiğini duyduğunu, baktığında O.’nun yere düştüğünü, kaçarken ikinci silah sesi duyduklarını, birinci silah sesinde bir yaralanma görmediğini, O.’nun sanığın elindeki tabancayı almaya çalıştığını, sanığın etraftaki kişilere “sizi de öldüreceğim” dediğini duymadığını, sanığın O.’yu hedef alıp ateş ettiğini görmediğini, yine sanığın oradakilere “Allah belanızı versin masum çocuk vuruldu” dediğini duymadığını beyan etmiş,

Tanık A. kollukta; olay günü akşam arkadaşı S. ile sokakta oturup çay içerken iki kadınla bir erkeğin kavga ettiğini, arkadan genç bir şahsın ayırmaya çalıştığını, kavga esnasında şahsın elindeki silahı kadınlara doğrulttuğunu, kadınların aşağı doğru kaçtığını, sanığın maktul O.’yu iteklediğini ve iki el ateş ettiğini, boynundan vurulan maktulün yere düştüğünü, sanığın da aşağı doğru kaçtığını,

Mahkemede; olay günü arkadaşı S. ile birlikte oturmuş çay içerken bağırtı sesleri üzerine o tarafa doğru yürümeye başladıklarını, polis üniforması olan şahsın silahı çıkardığını, silah patlama sesi duyunca S. ile birlikte geri geri kaçmaya başladıklarını, bir silah sesi daha geldiğini, daha sonra olay yerine gittiklerinde O.’nun yerde yattığını, O.’nun elinde silah olan üniformalı kişinin elindeki silahı almaya çalıştığını, onu engellediğini, önce bir kez silahın patladığını, ancak kimsenin yaralanmadığını, ikinci silah patlamasında O.’nun yere düştüğünü, sonra olay yerinden kaçmaya başladıklarını dile getirmiş,

Tanık S. kollukta; 20 yıldır F. ile evli olduklarını, severek evlendiklerini, bir süre sonra içki, kumar ve kadın meseleleri nedeniyle aralarında tartışmalar olduğunu, son olarak eşi F.’nin boşanma davası açtığını, aile büyükleri araya girince olaydan üç gün önce beraber yaşamaya başladıklarını, olay günü sanık olan ağabeyi Z. ile yengesi G.’nin geldiklerini bir süre sonra da ayrıldıklarını, odaya çıktıktan bir iki dakika sonra bir el silah sesi duyduğunu, aşağıya bakınca O. ile sanığın silahla boğuştuğunu gördüğünü, O.’nun “enişte ne yapıyorsun, sakin ol silahı elinden bırak” dediğini duyduğunu, ardından bir el silah sesi duyduğunu, aşağı doğru inerken sanıkla merdivende karşılaştıklarını ve elinden silahı aldıklarını,

Mahkemede; benzer şekilde maktul O.’nun yengesiyle abisinin tartıştığını görünce koşarak yanlarına geldiğini, “ne yapıyorsun enişte silahını bana ver” dediğini ve silahın bulunduğu kolunu kendisine çekmeye başladığı sırada silah sesi duyduğunu ve O.’nun yere düştüğünü ifade etmiş,

Tanık B. kollukta; olay günü dedesi olan İ.’nin evine gittiklerini, evden ayrılırken annesi ile babasının tartışmaya başladıklarını, O. ile kendisinin de arkalarında olduklarını, babasının annesinin omzuna vurduğunu ve sinirlenerek silahını çıkardığını, annesinin babasının eline doğru hamle yaptığı sırada silahın bir kez patladığını, O.’nun ise “ne yapıyorsun enişte” diyerek elinden silahı almaya çalışırken bir kez daha patladığını ve O.’nun yere düştüğünü,

Savcılıkta; annesiyle babasının yürürken tartıştıklarını, bir anda babasının annesine vurmaya başladığını, babasının silahını çıkararak annesinin yanına yere doğru ateş ettiğini, O.’nun  babasının  yanına doğru gelip “enişte ne yapıyorsun, dur yapma” dediğini ve silahı almak için eline sarıldığını,  bir anda silahın patladığını ve  O.’nun yere düştüğünü söylemiş, mahkemede ise; O.’nun babasının eline sarılarak kendine doğru çektiği sırada silahın ateş aldığını ve O.’nun yere düştüğünü beyan etmiş,

Tanık B. kollukta; eniştesi olan Z. ile halası G.’nin yarım saat kadar oturup evden ayrıldıklarını, balkona çıkıp arkalarından bakarken sanığın halasını dövmeye başladığını, silahını çıkartarak halasına doğru ateş ettiğini, ağabeyi O.’nun halasını korumak için araya girince iki kez de ona ateş ettiğini ve ağabeyinin yere düştüğünü belirtmiş, mahkemede ise; sanığın halasına doğru iki el ateş ettiğini, kendisine doğru gelen ağabeyine doğru da yakın mesafeden bir kez ateş ettiğini söylemiş,

Tanık F. kollukta; balkonda iken sanığın halası G.’yi dövmeye başladığını, silahı çıkartıp halasına doğru bir kez ateş ettiğini, ağabeyi O. yanlarına gelince sanığın O.’nun boynuna doğru bir kez ateş ettiğini, ağabeyi yere düşünce sanığın balkonda bulunan dedesine doğru “seni de öldüreceğim” diyerek apartmana doğru geldiğini, elinden silahı aldıklarını beyan etmiş, mahkemede ise; sanığın halasına doğru iki el ateş ettiğini, kendisine doğru gelen ağabeyine de yakın mesafeden bir kez ateş ettiğini dile getirmiş,

Tanık İ. kollukta; sanık ve kızı dışarı çıktıktan sonra balkondan baktığında sanığın kızına ateş ettiğini gördüğünü, O. ayırmaya çalışırken sanığın tabancayı O.’ya yönelterek ateş ettiğini,

Savcılıkta ve mahkemede; sanığın kızına iki kez ateş ettiğini, yanına gelen O.’ya da üç kez ateş ettiğini, daha sonrada kendisine doğru “seni de öldüreceğim” diyerek apartmana girdiğini, apartmana girmeden önce kendisine doğru da bir kez ateş ettiğini ifade etmiş,

Tanık K.; balkonda iken sanık ile eşinin tartıştığını, sanığın halasını eliyle itekleyince yere düştüğünü, tabancasını çıkarıp “canımı mı istiyorsunuz, sizi mi öldüreyim kendimi mi?” dediğini, halasının silahı görünce ayağa kalkıp sanığın elinden tuttuğunu, bu sırada silahın bir kez patladığını, O.’nun da sanığın yanına gelerek “enişte dur ne yapıyorsun, silahı bize ver, sakin ol” diyerek sanığın elinden silahı almaya çalıştığı sırada bir el daha silah sesi duyduğunu ve O.’nun yere düştüğünü, sanığın silahını hedef gözeterek ateşlediğini görmediğini beyan etmiş,

Sanık kollukta; …………. polis merkezinde görev yaptığını, 1989 yılında eşi G. ile evlendiklerini, üç çocukları olduğunu, bir süre kayınpederi ile aynı binada oturduklarını, daha sonra kızkardeşi S. ile kayınbiraderi F.’nin evlendiğini, ancak olay tarihinden bir yıl önce eniştesi olan F.’nin başka kadınlarla olan ilişkisi nedeniyle kızkardeşi ile F. ve ailesi arasında tartışmalar yaşandığını, yaşanan bu tartışmaların kendi ailesini de etkilediğini, Kurban Bayramı için memlekete gitmeyi kararlaştırdıklarını, ancak eşinin anne babasının elini öperek helallik alması şartıyla kendisi ile gelebileceğini söylemesi üzerine olay günü kayınpederinin evine geldiklerini, kayınpederinin kendisini soğuk karşıladığını, kayınbiraderi H.’nin oğlu olan maktul O.’nun da evde olduğunu ve kendisine hoşgeldin dediğini, kayınpederi İ.’nin eski konuları açarak kızkardeşi hakkında dedikodu yapmaya başladığını, G.’ye de kendisiyle memlekete gideceği için kızınca evden ayrıldıklarını, maktul O.’nun da kendilerini yolcu etmek için dışarı çıktığını, arkalarından kayınpederinin eşine “beraber Refahiye’ye gidersen seni evlatlıktan reddederim” deyince eşi G.’nin  “babam izin vermiyor ben seninle Refahiye’ye gelemem” demesi üzerine tartışmaya başladıklarını, eşi kendisini tahrik edince darp ettiğini, yere düşünce de sinirlenerek tabancasını çekip “yeter artık beni rahat bırakın” dediğini, eşi eline sarılınca silahın bir kez patladığını, hemen ardından O.’nun da “enişte yapma” diyerek eline sarıldığını, bu sırada yine silahın ateş aldığını ve O.’nun yere düştüğünü, arasında hiçbir husumet olmayan O. yaralanınca öfkelenerek kayınpederinin olduğu binaya doğru yöneldiğini, bina içerisinde kayınpederini görseydi onu öldüreceğini, ancak merdiven basamağında eşi, kızkardeşi ve yeğenlerinin üzerine atılarak silahı aldıklarını, tabancayı sinirlendiği için çıkardığını, amacının kimseye zarar vermek olmadığını, kazaen patladığını söylemiş savcılıkta; kolluk beyanlarını tekrar etmiş,

Mahkemede; benzer olmakla beraber olay anına ilişkin, eşini iteklediğini, orada park halinde otonun üzerine düştüğünü, üzerindeki beylik tabancasını çektiğini, namlusu havaya dönük şekilde tuttuğunu, eşinin silah olan elini çekmeye başladığını, o arada maktul  O.’nun “ne yapıyorsun enişte bırak silahı” diyerek, tabancanın bulunduğu sağ eline yapıştığını, kendisine doğru çekmeye başladığını, kaldırımın kenarında olduğundan kolunu bu şekilde çekmesiyle yola doğru kaydığını, dengesini kaybedince elindeki silahın patladığını ve O.’nun yere düştüğünü savunmuştur.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için; kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 21. maddesi;

“1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır” şeklinde düzenlenerek, birinci fıkranın ikinci cümlesinde doğrudan kast tanımlanmış, ikinci fıkrasında; öğreti ve uygulamada “dolaylı kast, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı” olarak da adlandırılan “olası kast” tanımına yer verilmiştir.

Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi halinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi halinde olası kast söz konusu olacaktır.

Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve «olursa olsun» düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle işlenir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirin unsurları;

1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradi olması,

3- Sonucun istenmemesi,

4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,

Şeklinde kabul edilmektedir.

Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanununda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

Türk Ceza Kanununda taksir; “basit” ve “bilinçli” taksir olarak ikili bir ayrıma tâbi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırt edici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hali, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Türk Ceza Kanununun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; “öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı kanunun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; “öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

Kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle sonucun meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüleri ise yargısal kararlar ve öğretideki görüşlerden yararlanmak suretiyle şu şekilde belirlemek mümkündür: Gerek olası kast, gerekse bilinçli taksirde netice fail tarafından öngörülmektedir. Bilinçli taksirde, öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceği ümit edilmekte, olası kastta ise bu netice fail tarafından göze alınmakta ve kabullenilmektedir. Olası kastta fail öngördüğü neticenin meydana gelmesini kabullenerek, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.06.2011 gün ve 54-120 ile 06.07.2010 gün ve 51- 162 sayılı kararlarında da bu hususlar vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Polis memuru olan sanığın, eşi ve kızı ile birlikte kayınpederinin  evine gittikleri, sanığın kız kardeşi ile kayınbiraderi arasındaki boşanma davası nedeniyle sanık ile kayınpederi arasında tartışma yaşanması üzerine eşini ve kızını alarak evden ayrıldığı, maktulün de kendilerini yolcu etmek için arkalarından geldiği, sokakta eşi ile aynı konuda tartıştıkları, çıkan tartışma sırasında önce eşini darp ettiği, daha sonra belindeki silahı çıkartarak eşine doğru tehdit amacıyla ateş ettiği, bu durumu gören maktulün olaya müdahale ederek sanığın silah tutan eline sarılıp engel olmaya çalıştığı, sanığın ise eyleme son vermek yerine eli tetikte olduğu halde silahı maktule vermeyerek çekiştirmeye devam ettiği, maktulün de müdahalesinin etkisiyle silahın ateş aldığı ve silahtan çıkan tek merminin maktulün ensesine isabetiyle öldüğü olayda; daha önce eşine doğru ateş ederek ateş etme iradesini açıkça ortaya koyan sanığın, eşine karşı eylemine devam etme temayülünde olduğu, maktulün engellemek amacıyla eline sarılmasına rağmen  silahını bırakmadığı, polis memuru olup silah kullanma konusunda eğitimli ve bilgi sahibi olan sanığın, bu durumda silahın patlayabileceğini, bu suretle maktulün veya başkasının ölebileceğini açıkça öngörmesine rağmen muhtemel neticeyi istememekle birlikte göze alıp kabullendiği ve sonucunda maktulün ölümüne neden olduğu olayda, eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, sanığın bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme direnme hükmünün, eylemin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan onaltı Genel Kurul Üyesi; “sanığın eyleminin bilinçli taksirle öldürme olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.06.2013 gün ve 179-224  sayılı direnme hükmünün, sanığın eylemin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, bilinçli taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.