YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 30.12.2004 Esas: 2004 / 14317 Karar: 2004 / 14815

Paydaşlar Arasındaki El Atmanın Önlenmesi Davalarında Aynı Parsele İlişkin Olmayan ve Tüm Paydaşları Kapsamayan Fiili Kullanma veya Harici Taksim Bağlayıcı Değildir.

Özet:

Paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında, tüm paydaşları bağlayan harici taksim sözleşmesi veya özel bir parselasyon olup olmadığı veya fiili kullanma şekli oluşup oluşmadığı araştırılmalıdır. Paydaşlar arasındaki fiili kullanma biçimine veya harici taksime değer verilebilmesi için fiili kullanma biçimi veya harici taksimin aynı parsele yönelik olması ve tüm paydaşları bağlayıcı nitelik taşıması gerekir. Parsellerin paylaşılması şeklinde oluşan kullanma biçimine değer verilemez.

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, ıslah ettikleri dilekçelerinde, davalılar ile birlikte paydaşı bulundukları çekişmeli taşınmazların kullanımında rızai taksim yaptıklarını, ancak davalının payına düşenden fazla yer kullandığını ileri sürüp el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalının davacı tarafın taksimle belirlenen payına bir tecavüzü olmadığı, taksim sınırlarına aynen uyduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.A’nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR

Dava, paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde tabi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.’nun 706, B.K.’nun 213, T.K.’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “akde vefa” kuralının yanında M.K.’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.’nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.

Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazlarda tarafların paydaş oldukları taksimin parsellerin paylaşılması şeklinde yapıldığı, her bir parselde yukarıdaki ilkeler uyarınca fiili kullanma biçiminin oluşmadığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, paydaşlar arasında fiili kullanma biçimine veya harici taksime değer verilebilmesi için, o kullanma biçimi ya da harici taksimin aynı parsele yönelik olması tüm paydaşları bağlayıcı nitelik taşıması gerekir. Parsellerin paylaşılması şeklinde oluşan kullanma biçimine değer verilemez ve böyle bir kullanma biçimi hukuki himaye görmez.

Hal böyle olunca, tümü davalı tarafından kullanılan parseller yönünden davacıların payı oranında el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.

Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 30.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.