YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 18.10.2004 Esas: 2004 / 5792 Karar: 2004 / 6866
Sit Alanlarında Kalan Taşınmazlar Zamanaşımı ve Zilyetlik Yoluyla Kazanılamaz.
Özet:
Davacı, kazandırıcı zilyetlik nedeniyle Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile adına tescilini talep etmiştir. Bir taşınmazın zilyetlikle iktisap edilebilmesi için diğer koşulların yanında taşınmazın kazanılmaya elverişli yerlerden olması gerekir. Kural olarak sit alanında kalan taşınmazlar zamanaşımı ve zilyetlikle kazanılamaz. Kadastro tutanağında, taşınmazın doğal sit alanı içinde kaldığı belirtilmiştir. Bu durumda arkeolog bilirkişi aracılığıyla uygulama yapılmalıdır. Sit alanı ile ilgili belgeler getirilip inceleme yapılmadan teknik bilirkişi görüşü ile yetinilmesi hatalıdır.
V. ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Gökçeada Asliye Hukuk Hakimliği’nden verilen 15.06.2004 gün ve 99/90 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle 335 ada 115 parselin Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu 335 ada 115 parsele ait kadastro tutanağında; taşınmazın D’ye ait olduğu, Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca gönderilen 1/25000 ölçekli sit haritasının uygulanması sonucu “3. derece doğal sit alanında” kaldığı açıklanmak suretiyle 10.10.1996 tarihinde tarla niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiş, işbu 335 ada 115 parsel imar uygulaması sonucu 432 ada 6 parsel olmuştur. Davacı vekili, kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bir yerin zilyetlik yoluyla kazanılabilmesi için diğer kazanma koşulları yanında taşınmazın kazanılmaya elverişli yerlerden olması gerekir. Kadastro tutanağındaki açıklamalara göre; dava konusu taşınmaz “3. derece doğal sit alanı” kapsamında kalan bir yerdir. Mahkemece 2863 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca düzenlenen belgeler getirtilmediği gibi, bu yerin teknik bilirkişi aracılığıyla yapılan uygulamaya dayanılarak 3. derece doğal sit alanında kaldığı bildirilmiştir. Öncelikle, 2863 Sayılı Kanunu ilgilendiren uyuşmazlıklarda, uygulamanın bu konuda uzman olan arkeolog bilirkişi aracılığıyla yapılması gerekir. Mahkemece, 3. derece doğal sit alanı ile ilgili belgeler getirtilmeden teknik bilirkişinin görüşüne dayanılarak hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Dairemizin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önceki uygulamalarına göre kural olarak sit alanında kalan bir taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün bulunmakta idi. 27.07.2004 tarihinde yayınlanmak suretiyle aynı tarihte yürürlüğe giren 5226 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 5. maddesiyle 2863 Sayılı Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesine “sit alanları” ibaresi eklenmek suretiyle bu tür yerlerin de kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Kamu düzeniyle ilgili bulunan bu hükmün kesinleşmemiş, görülmekte olan davalarda da göz önünde tutulması gerekmektedir. Ne var ki bu sonuca ulaşabilmek için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca düzenlenen belgeler özellikle 3. derece doğal sit alanına ilişkin karar, belge ve haritaların eksiksiz olarak getirtilmesi, ondan sonra arkeolog bilirkişi aracılığıyla yerine uygulanması, uygulamanın Yargıtay denetimi sırasında izlenebilmesi bakımından teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi, arkeolog bilirkişiden gerekçeli rapor alınması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK’nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA, 18.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.