YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 15.12.2004 Esas: 2004 / 14-558 Karar: 2004 / 722

Sözleşme Kurulurken Hile Nedeniyle İradenin Fesada Uğratıldığı İddiası Konusunda Tanık Deliline Dayanılabilir.

Özet:

Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı cebri tescil talebine ilişkindir. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, resmi şekle tabidir. Aksi aynı nitelikte belgeler ile ispat edilinceye kadar geçerlidir. Ancak hile nedeniyle iradenin fesada uğratıldığı iddiası tanık delili ile de ispat edilebilir. Yerel mahkemenin bu yöndeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.12.2002 gün ve 558-1919 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 27.05.2003 gün ve 2356-4342 sayılı ilamı ile;

(….Davacı, davalı eşine ait 4 parsel sayılı taşınmazı noterde 28.06.1994 tarihinde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi ile satın aldığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiştir.

Davalı, davacı kocası ile aralarında şiddetli geçimsizlik çıktığını, satış vaadi sözleşmesinin tekrar bir araya gelip evlilik birliğini devam ettirmek amacıyla bedelsiz olarak düzenlendiğini ve gerçek bir satış akdi bulunmadığını savunmuştur.

Mahkemece, satış vaadi sözleşmesinin karı koca olan tarafların bir araya gelmelerini temin etmek amacıyla düzenlendiği ve gerçek bir satışın bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Satış vaadi sözleşmeleri, iki tarafı da borç altına sokan sözleşmelerdir. Borçlar Kanunu’nun 1. maddesinin 1. fıkrası “iki taraf karşılıklı surette rızalarını beyan ettikleri takdirde akit tamam olur” hükmünü içermektedir. Satış vaadi sözleşmeleri Borçlar Kanunu’nun 213/II., Noterlik Kanunu’nun 60 ve 89. maddelerine göre resmi şekilde yapılacağı belirtilmiştir. Anılan hükümlere göre, bu sözleşmeyi yapanların noter önünde karşılıklı birbirlerine uygun irade beyanlarının birleşmesi, sözleşmede tarafların hak ve borçlarının açıkça belirtilmesi, satışı vaad edilen taşınmazın ve bedelinin gösterilmesi gerekir.

Somut olayda; davacının dayanağı satış vaadi sözleşmesinin 28.06.1994 tarihinde ilgili yasa hükümlerine uygun olarak düzenlendiği anlaşılmıştır. Davalı, satış vaadi sözleşmesinin davacı kocası ile tekrar bir araya gelip evlilik birliğini devam ettirmek amacıyla düzenlendiğini ve gerçek anlamda bir satış bulunmadığını savunmuş ise de, noterlikçe re’sen düzenlenmiş olan bu nitelikteki bir belge HUMK’nun 295. maddesi uyarınca aksi aynı nitelikte bir başka belge ile ispat edilinceye kadar geçerlidir. Satış vaadi sözleşmesinin aksinin davalı tarafça aynı nitelikteki bir başka belge ile ispat edilemediği gözetilmeden, mahkemece davalı tanıkların beyanlarına itibar edilerek yazılı gerekçe ile red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

A- Davacının isteminin özeti: Davacı vekili, davalının sahibi olduğu taşınmazı davacıya satış vaadi sözleşmesi ile 500.000.000.-TL karşılığında satmayı vaadettiğini ve bedelini peşin olarak aldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın hükmen davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

B- Davalının cevabının özeti: Davalı vekili, davacının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu ve eve dönme şartıyla daha sonra iptal etmek üzere bu sözleşmenin yapıldığını, ancak davacının sözünü tutmayıp boşanma davası açtığı halde taşınmazı iade etmediğini, sözleşmenin davalının saflığından ve tecrübesizliğinden faydalanılarak değerinin çok altında, hatta hiçbir bedel ödenmeden yapıldığını, bu nedenle davanın reddine karar vermesi gerektiğini savunmuştur.

C- Yerel mahkeme kararının özeti: Yerel mahkeme, tanık anlatımlarına göre davacıya sevgi ile bağlı bulunan davalının, davacının ısrarlı tavırları, satış vaadini daha sonra iptal edecekleri yönündeki teminatı ve yine başka bir hanımla ilişkisi olan davacının eve dönmesini sağlamak amacıyla gerçekte bedelsiz, sözleşmede ise gerçek değerinin çok altında bir değer gösterilmek sureti ile davacıya satış vaadinde bulunduğu, bir yıl içinde geri dönme iradesini davacıya ulaştırmasına rağmen bir sonuç alamadığı, bu nedenle satış vaadi sözleşmesine itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

D- Temyiz evresi ve direnme: Hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine özel dairece yukarıya aynen alınan gerekçe ile bozulmuş, yerel mahkeme bu bozmaya karşı özetle “…davalının satış vaadi sözleşmesi kurulurken davacı eşi tarafından iradesinin fesada uğratıldığı hususunun HUMK’nun 293/1-5. maddesi nazara alındığında kanıtlandığı” gerekçesi eklenmek suretiyle eski gerekçesini de tekrar ederek kararında direnmiştir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, Borçlar Kanunu’nun 213/II., Noterlik Kanunu’nun 60 ve 89. maddelerine göre resmi şekilde yapılması gerekir ve buna bağlı olarak HUMK’nun 295. maddesi uyarınca aksi aynı nitelikte bir başka belge ile ispat edilinceye kadar geçerlidir. Ancak somut olayda davalı hile nedeniyle iradesinin fesada uğradığı iddiasında bulunduğuna göre iddiasını ispat etmek için HUMK’nun 293/5. maddesi uyarınca tanık dinletebilir.

O halde yerel mahkemenin direnme kararı bu nedenle usul ve yasaya uygun bulunmaktadır.

Ne var ki, özel dairece davacı vekilinin işin esasına yönelik temyizi bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için özel daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan dos- yanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için 14. HUKUK DAİRESİ’NE gönderilmesine, 15.12.2004 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.