YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 17.12.2014 Esas: 2014 / 8-45 Karar: 2014 / 1062

Yabancı Mahkemece Verilmiş Boşanma Kararının Tanınmasına İlişkin Dava Devam Ederken Mal Rejiminin Tasfiyesine İlişkin Tenfiz Davası Açılmışsa Dava Reddedilmeyip Tanıma Davasının Sonucu Beklenmelidir.

Özet:

Dava, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin verilmiş yabancı mahkeme kararının tenfizi talebine ilişkindir. Türk mahkemelerince verilen boşanma kararı ya da yabancı bir ülkede verilen boşanma hükmünün tanınmasına ilişkin karar kesinleşmeden, mal rejiminin tasfiyesine yönelik dava açıldığı takdirde usul ekonomisi gereğince dava reddedilmeyip, derdest boşanma ya da yabancı mahkemece verilen boşanma kararının tanınmasına ilişkin davanın sonucunun beklenmesi gerekir. Dosya kapsamından, yargılama sırasında boşanma kararının tanınmasına yönelik derdest bir davanın bulunduğu ve tanımaya ilişkin kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda mal rejiminin tasfiyesine ilişkin tenfiz talepli davada dava şartı gerçekleşmiştir. O halde mal rejiminin tasfiyesine ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizine yönelik davanın esasının incelenmesi gerekir. 

Taraflar arasındaki “mal rejiminin tasfiyesine ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 13. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.04.2010 gün ve 2008/658 E.-2010/315 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 24.10.2011 gün ve 2010/7122 E- 2011/5363 K sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili, davalı ile vekil edeninin Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesinin 04.12.2003 tarihinde kesinleşen kararı ile boşandıklarını, daha sonra aynı mahkemede vekil edeni tarafından açılan ve evlilik birliği içerisinde edinilen İstanbul Kadıköy’de 3076 ada 14 parseldeki taşınmaz ile ………………. plakalı ………………. marka aracın mülkiyeti ve ayrıca 40.000 Euro tazminatın davalı kocadan alınarak davacı kadına verilmesinin istenildiği davada, İlçe Mahkemesinin 27 C 4/05b-85 sayılı kesinleşen hükmü ile tarafların evlilik birliği içerisinde edindikleri malların eşit katkıları ile alınmış olduğunun, bu nedenle eşit bölüşülmesinin hakkaniyete uygun bulunduğunun belirlenmiş olması nedeniyle, vekil edenin katkısının somut delillerle ispat edildiğinden paylaşımın eşit oranda yapılması gerektiği yönündeki Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesinin 27 C 4/05b-85 sayılı kararının infazının sağlanması bakımından tenfizine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 54. maddesi hükmünde öngörülen mütekabiliyet şartını taşımadığını, yine aynı yasanın 15. maddesinin 2. bendine göre, malların tasfiyesinde taşınmazlar için bulundukları ülke hukukunun uygulanması gerektiğini, bu hususun kamu düzeninin bir gereği olduğunu, kaldı ki tarafların Avusturya Josefstadt Mahkemesinden verilen boşanmalarına ilişkin hükmün tenfizinin yapılmadığı gibi, davacının dava konusu edilen malların edinilmesinde katkısının da bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulü ile Avusturya Josefstadt Bölge Mahkemesinin evlilik birliği içerisinde kazanılan malvarlığı ile tasarrufların paylaşımına dair 13.06.2008 tefhim, 01.09.2008 kesinleşme tarihli kararının 5718 Sayılı Kanunun 50. maddesi hükmü uyarınca aynen tenfizine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, evlilik birliği içerisinde, Türkiye’deki mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen malların tasfiyesine ilişkin Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesinin 27 C 4/05b-85 sayılı kararının infazının sağlanabilmesi bakımından anılan mahkeme kararının tenfizi isteğine ilişkindir.

Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelere göre; tarafların 17.02.1959 tarihinde evlendikleri, evlendikleri tarihte her ikisinin de Türk vatandaşı oldukları, daha sonra Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesinin 13.10.2003 yılında açılan ve 04.12.2003 tarihinde kesinleşen kararı ile boşandıkları anlaşılmıştır. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan kararların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. (5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun m. 50). Bundan ayrı yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi için, yabancı ilamın tenfiz koşullarını taşıdığının mahkemece tespiti gerekir. (5718 s. MÖHUK. m. 58) Tenfiz kararı sadece yenilik doğurucu (usuli) bir hükümdür. Türk Hukukuna göre, yabancı bir mahkeme hükmünün tenfiz edilebilmesi için, bu mahkeme hükmünün verildiği ülke hukukuna göre kesin ve icra edilebilir olması şarttır. Ancak, yabancı mahkeme hükmü Türkiye’de icra edilebilirlik gücüne sadece ve münhasıran Türk Hukukuna göre verilen bir tenfiz kararıyla sahip olabilir.

Davacı, Y. G. ve davalı B. G. Bakanlar Kurulunun 27.10.1998 gün ve 1998/12036 sayılı kararı ile; 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 20. maddesi uyarınca izinle Türk vatandaşlığından çıkmışlardır. Ancak, davacı Y. G., Bakanlar Kurulunun 14.12.2000 gün ve 2000/1818 sayılı kararı ile tekrar Türk vatandaşlığına alınmış olup, aynı zamanda Almanya vatandaşı olduğunun dosya arasında bulunan nüfus aile kayıt tablosundan anlaşıldığı ve halen davalı Bayram’la evli olduğu görülmüştür.

Her ne kadar Avusturya Josefstadt Mahkemesinin verdiği boşanma kararı 04.12.2003 tarihinde kesinleşmiş ve verildiği ülkede kesin delil ve kesin hüküm olarak kabulü sonucunu doğurabilmekte ise de, kararın Türkiye’de uygulanabilmesi ancak bir tenfiz kararı verilmesi halinde mümkün olabilecektir. (MÖHUK. m. 50). Ne var ki ortada tenfiz edilmiş bir karar söz konusu değildir. Bu husus eldeki davanın görülebilmesinin ön koşulunu oluşturmaktadır. Çünkü davacı Yurdagül aynı zamanda Türk vatandaşıdır. Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında tarafların boşanmalarına ilişkin bulunan yabancı mahkeme kararının yetkili ve görevli Türk Mahkemesi tarafından tenfizine karar verildiği ileri sürülüp kanıtlanmadığı gibi bu konuda açılmış bir dava da söz konusu olmadığına göre, davanın görülebilirlik koşulu olan mal rejiminin sona ermesi somut olayda gerçekleşmemiştir. Yabancı mahkemece, verilen boşanma kararı yetkili Türk Mahkemesince tanıma veya tenfiz kararı verildiği takdirde Türk Hukuku bakımından hukuki sonuç doğurur. Yabancı kararla ilgili tanıma veya tenfiz kararı verilmedikçe veya bu yönde açılan dava reddedildiği takdirde o karar Türkiye’de Türk Hukuk Sistemi açısından hukuki sonuç doğurmaz ve taraflar boşanmış sayılmazlar. O halde tarafların evliliği Türk Hukuku açısından halen devam etmekte olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, eşler arasında mal rejiminin tasfiyesine dair yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Daire, davacı Yurdagül’ün aynı zamanda Türk vatandaşı olduğunu, tarafların boşanmalarına ilişkin bulunan yabancı mahkeme kararının yetkili ve görevli Türk Mahkemesi tarafından tanınmasına karar verildiği ileri sürülüp kanıtlanmadığı gibi bu konuda açılmış bir davanın da söz konusu olmadığı, bu nedenle mal rejiminin sona ermediğini, yabancı kararla ilgili tanıma veya tenfiz kararı verilmedikçe tarafların boşanmış sayılamayacağı, tarafların evliliğinin Türk Hukuku açısından halen devam etmekte olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmek suretiyle hükmü bozmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; eşler arasında mal rejiminin tasfiyesine ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizine yönelik davanın görülebilmesi için boşanmaya ilişkin yabancı mahkeme kararın Türkiye’de tanınmasının zorunlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, işin esasına girilmeden önce; eşler arasında mal rejiminin tasfiyesine dair yabancı mahkeme kararının tenfizi istemini içeren eldeki davada, davanın görülebilirlik koşulu olan mal rejiminin sona ermesi için yabancı mahkemede verilen boşanma kararının tanınması ön şartının gerçekleşmemesi nedeniyle kararın bozulmuş olması karşısında, direnmeden sonra yabancı boşanma hükmünün tanınmasına ilişkin kararın dosyaya sunulması sonucu oluşan yeni durumun, eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususu ön sorun olarak ele alınıp görüşülmüştür.

Taraflar Alman vatandaşı olup, davacı kadın aynı zamanda Türk vatandaşıdır.

Hemen belirtmek gerekir ki, mal rejiminin tasfiyesinin talep edilebilmesi için eşler arasında geçerli bulunan mal rejiminin sona ermesi gerekmektedir (TMK m. 225). Bu nedenle mal rejiminin tasfiyesine ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizi istemini içeren eldeki davada da, mal rejiminin sona ermesi gerekmektedir. Avusturya Josefstadt Mahkemesince tarafların boşanmasına karar verildiği, boşanma hükmünün 04.12.2003 tarihinde kesinleştiği hususu dosyaya yansımış olup, esasen tarafların boşanmasına ilişkin bir yabancı mahkeme kararının varlığı mahkemenin de kabulünde olup, bu konuda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözü geçen boşanma kararı tanınmadıkça Türkiye açısından kesin delil ya da kesin hüküm olarak kabul edilmesi mümkün olmayıp (5718 s. Kanun m. 58) tarafların evliliği Türk Hukuku açısından halen devam etmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse, Türk Hukuku açısından mal rejiminin sona erdiğini söyleyebilmek için yabancı boşanma kararının tanınması gerekmektedir.

Direnme kararının temyizi üzerine davacı yanın dosyaya sunduğu İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesinin 24.12.2013 gün ve 2013/695-960 sayılı Avusturya Josefstadt Bölge Mahkemesinin boşanma hükmünün tanınmasına ilişkin kararından anlaşılacağı üzere, boşanma hükmünün tanınması talebini içeren davanın 10.2.2010 tarihinde, yani yerel mahkemenin karar tarihinden (06/04/2010) önce açıldığı anlaşılmaktadır.

Türk Mahkemelerince verilen boşanma kararı ya da yabancı bir ülkede verilen boşanma hükmünün tanınmasına ilişkin karar kesinleşmeden, mal rejiminin tasfiyesine yönelik dava açıldığı takdirde, Anayasa’nın m.141/son ve HMK m. 30 (HUMK.’nun 77) hükümlerinde öngörülen usul ekonomisi uyarınca dava ret edilmeyip, derdest boşanma ya da yabancı mahkemece verilen boşanma kararının tanınmasına ilişkin davanın sonucunun beklenmesi, dava dosyasının bekletici mesele yapılması öteden beri uygulanan bir usuldür (HGK. 27.06.2012 gün ve 2012/8-268, 2012/420 sayılı kararı). Ne var ki, dosya kapsamından davacı yanın yabancı boşanma kararının tanınması talebini içeren davanın derdest olduğu konusunda mahkemeyi de, sonrasında Özel Daire’yi de bilgilendirmediği anlaşılmaktadır.

Yargılama sırasında yabancı boşanma kararının tanınmasına yönelik derdest bir dava bulunup, direnme kararının temyizinden sonra, Anadolu 12. Aile Mahkemesinin 24.12.2013 gün ve 2013/695-960 sayılı kesinleşen tanıma kararı dosyaya sunulduğuna göre, taraflar arasındaki evlilik birliği, dolayısıyla mal rejimi sona ermiştir. Eş söyleyişle, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin kararın tenfizi talebini içeren eldeki dava şartı gerçekleşmiş, dava dinlenebilir hale gelmiştir.

Dava sonuçlanıp kesinleşmeden, esasen bekletici mesele yapılması gereken bir konudaki dava şartının gerçekleşmiş olması karşısında, usul ekonomisi de gözetilerek, oluşan yeni durum dikkate alınmak suretiyle, mal rejimine ilişkin yabancı mahkeme hükmünün tenfizine yönelik kararın esasının incelenmesi gerekir.

O halde işin esasının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle işin esasının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 17.12.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.