YARGITAY 10.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 26.12.2017 Esas: 2015/13112 Karar: 2017/9258

6183 SK Kapsamındaki Takip İtirazsız/Davasız Kesinleşmiş ya da İtiraz/Dava Hak Düşürücü Süre Yönünden Reddedilmişse Borçlunun Aynı Konuda Menfi Tespit Davası Açma Hakkı Yoktur.

Özet:

Dava, ödeme emrinin iptali talebine ilişkindir. Kanun koyucu, kamusal nitelikteki imtiyazlı borçların sürüncemede kalmasını önlemek, hızla tahsil edilmesini sağlamak amacıyla kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir düzenleme yapmamıştır. 6183 Sayılı Kanun kapsamındaki takip itirazsız/davasız kesinleşmiş ya da itiraz/dava hak düşürücü süre yönünden reddedilmişse kamu borçlusunun aynı konuda menfi tespit veya istirdat davası açma hakkı bulunmamaktadır. Yerel mahkemece, 7 günlük hak düşürücü süre içinde davanın açılıp açılmadığı belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

YARGITAY KARARI

6183 Sayılı Kanunun “Ödeme Emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme Emrine İtiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir.

Başka bir anlatımla, 6183 Sayılı Kanunda, 2004 Sayılı Kanunun 72. maddesine koşut bir düzenleme bulunmadığı gibi, 6183 Sayılı Kanunda menfi tespit davasına, “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi” başlıklı, 08.04.2006 günü yürürlüğe giren 5479 Sayılı Kanunun 5. maddesi ile değiştirilen 79. maddesinde “…Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna, borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır. …” düzenlemesi ile yalnız üçüncü kişiler yönünden yer verilmiş, bu hak ve olanak, kamu alacağı borçluları için tanınmamıştır.

Buna göre; takibin itiraz edilmeksizin/dava açılmaksızın kesinleşmesi veya itirazın/davanın, hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine karar verilmesi durumunda kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda menfi tespit veya geri alım (istirdat) davası açabilmesi olanaksızdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 Esas, 2006/249 Karar; 03.10.2007 gün ve 2007/21-623 Esas, 2007/717 Karar, 27.02.2008 gün ve 2008/21-139 Esas, 2008/204 Karar numaralı ilâmlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.

Eldeki davada ise, mahkemece öncelikle, davacı adına tanzim edildiği anlaşılan ödeme emirlerinin tebliği ile davacının davalı kuruma dava açma süresi içerisinde itirazı ile kurumca verilen cevabın varlığı araştırılarak anılan maddede öngörülen 7 günlük hak düşürücü süresi içinde davanın açılıp açılmadığının belirlenmesi ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Diğer taraftan, 6183 Sayılı Yasanın 103. maddesi ile tahsil zamanaşımını kesen sebepler düzenlenmiş olup; anılan düzenlemede; “1. Ödeme, 2. Haciz tatbiki, 3. Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat, 4. Ödeme emri tebliği, 5. Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi, 6. Yukardaki 5 sırada gösterilen muamelelerden her hangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, 7. İhtilaflı amme alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı verilmesi, 8. Amme alacağının teminata bağlanması, 9. kaza mercilerince icranın tehirine karar verilmesi, 10. İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi, 11. (Ek bent: 25/12/2003 – 5035 S.K./1. md.) Amme alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması.

Kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımının bir bozma kararıyla kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı, yeni vade gününün rastladığı; amme alacağının teminata bağlanması veya icranın, kaza mercilerince durdurulması hallerinde, zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günüdür.’’ hükmü öngörülmektedir.

Eldeki davada, davaya konu prim borcu miktarı dikkate alınarak, mahkemece davacı hakkında 6183 Sayılı Kanunun 103. maddesi kapsamında zamanaşımını kesen sebeplerin bulunup bulunmadığının ayrıntılı şekilde araştırılması veya yapılandırma yapılıp yapılmadığı hususunun bir kez daha kurumdan sorulmak suretiyle net bir şekilde belirlendikten sonra, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.