YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 18.12.2018 Esas: 2017/1001 Karar: 2018/12892
Adi Ortaklık Sözleşmesi – Ortaklığın Bozulması (Fesih) – Tasfiye
Özet:
TBK’nun 620 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla (gerçek veya tüzel) kişinin, emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir şahıs birliğidir. Davacının ortaklık payı için verdiği çek nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve bunun yanında çekin iadesini istemesinin, hukuksal nitelikçe ortaklığın bozulması (feshi) anlamında olduğunun kabulü gerekir. Zira, iç ilişkide karşılıklı güvene ve iyiniyete dayanan adi ortaklık sözleşmesinin, ortaklar arasında var olan karşılıklı güven ilişkisinin bozulması nedeniyle feshi istemi, aynı zamanda tasfiyeyi de kapsar.
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 18/12/2018 tarihinde davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görül……den, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı; dava dışı şirkete ait olan …… salonunun ortak olarak işletilmesi hususunda davalı ile anlaşmaya vardığını, bu nedenle 60.000 TL bedelli çeki ortaklığın gerçekleşmemesi halinde geri iade edilmek üzere davalıya verdiğini, sonrasında davalının dava dışı şirketle yapılmak üzere hazırlanan sözleşmeyi kendisine imzalattığını, ayrıca davalının masraf olarak ödenmesini bildirdiği bedelleri de ödediğini, ancak işyerinde bulduğu taslak belgeden davalının dava dışı şirket ile kendi adına sözleşme imzaladığını öğrendiğini, davalının bu belgeyi inkar ettiğini, bu nedenle davalının taahhüt ettiği gibi kendisini işletmenin ortağı yapamadığını ileri sürerek; davalıya vermiş olduğu çek nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile çekin iadesini talep etmiştir.
Davalı; davacıyı işletmekte olduğu yere ortak yapmaya hazır olduğunu, zira işletmeyi davacının ortaklığı ve ortaklık hissesi uyarınca vereceği pay için ………layarak açtığını, davacının da işletmenin açılmasından sonra gelerek işlere yardımcı olduğunu, ancak davacının işletmenin kar etmediğini bahane ederek ortaklık hissesini almaktan ve işletmenin ………layanına ödenmesi için verilen dava konusu çeki ödemekten imtina ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; taraflarca inkar olunmayan belge ile …… salonunun işletilmesi hususunda adi ortaklık sözleşmesi kurulduğu, davacının %25 işletme ortaklığı için davalıya 60.000 TL’lik dava konusu çeki verdiği, …… salonunun dava dışı şirketten ………lanarak işletilmeye başlanıldığı, davacının bu işletmeye ortak yapılmadığı yönünde davalıyı temerrüde düşürmediği, davalının da davacıyı işletme ortağı almaya hazır olduğunu bildirmesi karşısında işletme ortaklığına alınmadığı yönündeki iddianın yerinde olmadığı, bu aşamada vermiş olduğu çek ile ilgili borçlu olmadığının tespiti için davacının dava açma hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, adi ortaklık payı için verilen çek nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti ve çekin iadesi istemine ilişkindir.
Burada, yeri gelmiş iken adi ortaklık kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.
TBK’nun 620 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla (gerçek veya tüzel) kişinin, emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir şahıs birliğidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı, dava dilekçesinde adi ortaklık payına karşılık davalıya çek verdiğini, ancak ortaklığın kurulmadığını ileri sürmüş ise de, yine aynı dilekçede; davalının masraf olarak bildirdiği bedelleri ödediğini, işyerinde davalının dava dışı şirket ile imzalamış olduğu ……… sözleşmesinin bir suretini bulduğunu bildirmiştir. Davalı da, ortaklığa konu işletmenin açıldığını ve davacının da bu işyerinde bir süre çalıştığını savunmuştur.
Bu durumda, taraflar arasında …… salonu işletmek üzere adi ortaklığın kurulduğu ve işletmenin bir süre taraflarca birlikte çalıştırıldığı ortadadır. Esasen, bu husus mahkemenin de kabulündedir. Diğer taraftan, ortaklığa konu işletmeye ait ……… sözleşmesinin sadece davalı tarafından imzalanmış olması, adi ortaklık sözleşmesinin varlığını ve geçerliliğini etkilemez.
Ne var ki, davacının ortaklık payı için verdiği çek nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve bunun yanında çekin iadesini istemesinin, hukuksal nitelikçe ortaklığın bozulması (feshi) anlamında olduğunun kabulü gerekir. Zira, iç ilişkide karşılıklı güvene ve iyiniyete dayanan adi ortaklık sözleşmesinin, ortaklar arasında var olan karşılıklı güven ilişkisinin bozulması nedeniyle feshi istemi, aynı zamanda tasfiyeyi de kapsar.
Hal böyle olunca, mahkemece; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, aynı kanunun 642 ve devamı maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/12/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.