YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 25.04.2018 Esas: 2017 / 903 Karar: 2018 / 974

Fatura – Cari Hesap – Açık Cari Hesap – İtirazın İptali

Özet:

Dava fatura alacağına yönelik başlatılan icra takibine yapılan kısmi itirazın iptali istemine ilişkindir. İİK’nın 67.maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davaları, dayanağı olan takiple sıkı sıkıya bağlıdır. Somut olayda takip dayanağı olarak 38 adet fatura gösterildiği halde taraflar arasındaki tüm cari hesap ilişkisinin değerlendirme konusu yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır. Bu durumda mahkemece yalnızca takibe konu faturaların ve faturalara ilişkin ödemelerin taraf defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, faturaların tümünün teslim alan kısımlarında imza olduğu hususunun gözetilmesi ve deliller eksiksiz olarak toplanıp hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya (Kapatılan) 6. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 03.05.2013 gün ve 2012/107 E., 2013/139 K. sayılı kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 02.12.2013 gün ve 2013/12959 E., 2013/19191 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketten irsaliyeli faturalardan ve cari hesaptan doğan 23.943,77 TL alacağı olduğunu, davalının borcunu ödememesi nedeniyle başlatılan icra takibinde davalının asıl alacağa kısmen itiraz ettiğini, takibin durduğunu, ancak itirazın haksız olduğunu, müvekkilinin faturalara konu malları imza karşılığı teslim ettiğini belirterek davalının asıl alacağın 10.941,83 TL’lik kısmı yönünden yaptığı itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; müvekkilinin davacıya bakiye borcunun olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece toplanan delillere göre; taraf defterlerinin lehe delil vasıflarının olmadığı, davacı defter kayıtlarına göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 23.220,20 TL alacaklı olduğu, davalı defter kayıtlarına göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 12.138,37 TL alacaklı olduğu, dava ve takip konusu irsaliyeli faturaların bir bölümünde teslim alan kısmında isim ve imza bulunmakla birlikte davalı tarafça kabul edilip ödenen alacak miktarının bu faturaların bedellerini fazlasıyla karşıladığı, davacının iddiasını yazılı delille ispat edemediği ve davalı tarafa yemin teklif ettiği, davalı yetkililerinin itiraz ettikleri 10.941,83 TL bedelli malları teslim almadıklarına ve davacıya bu miktar borçları olmadığına dair usulüne uygun yemin ettikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İİK’nın 67.maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davaları, dayanağı olan takiple sıkı sıkıya bağlıdır. Somut olayda takip dayanağı olarak 38 adet fatura gösterildiği halde taraflar arasındaki tüm cari hesap ilişkisinin değerlendirme konusu yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır. Bu durumda mahkemece yalnızca takibe konu faturaların ve faturalara ilişkin ödemelerin taraf defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, faturaların tümünün teslim alan kısımlarında imza olduğu hususunun gözetilmesi ve deliller eksiksiz olarak toplanıp hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava fatura alacağına yönelik başlatılan icra takibine yapılan kısmi itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı şirketten fatura ve cari hesaptan kaynaklanan 23.943,77 TL bakiye alacağının bulunması nedeniyle başlatılan icra takibine davalının asıl alacağın 11.665,40 TL’lik kısmına ve bunun ferilerine haksız yere itiraz ettiğini ve takibin kısmen durdurulmasına karar verildiğini belirterek itirazın iptali ile %40 oranında icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili bakiye borcun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece taraf defterlerinin lehe delil vasıflarının olmadığı, davacı defter kayıtlarına göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 23.220,20 TL alacaklı olduğu, davalı defter kayıtlarına göre davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 12.138,37 TL alacaklı olduğu, dava ve takip konusu irsaliyeli faturaların bir bölümünde teslim alan kısmında isim ve imza bulunmakla birlikte davalı tarafça kabul edilip ödenen alacak miktarının bu faturaların bedellerini fazlasıyla karşıladığı, davacının iddiasını yazılı delille ispat edemediği ve davalı tarafa yemin teklif ettiği, davalı yetkililerinin itiraz ettikleri 10.941,83 TL bedelli malları teslim almadıklarına ve davacıya bu miktar borçları olmadığına dair usulüne uygun yemin ettikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece tarafların aralarında cari hesap ilişkisi bulunduğunu kabul ettiğini, mahkemenin aralarında cari hesap ilişkisi olan tarafların birbirlerinden alacaklı olup olmadığını değerlendirmeden sırf takibe konu faturaların ödenip ödenmediğini araştırmasının cari hesap ilişkisinin kanunda düzenlenen maddelerine aykırılık oluşturacağını ve mahkemeyi de yanlış sonuçlara götürebileceğini belirterek direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından davalı şirketin hangi tarihli, hangi faturalara istinaden borcu kabul ve hangi faturalara istinaden borca itiraz ettiği konusunda hiçbir bildirimde bulunmadığını, borçlu şirketin itirazı sonucu açılan itirazın iptali davasının esasının takibe dayanak olan 2010 yılına ait olan 38 adet irsaliyeli fatura olduğunu, malların teslimatının da ispatlandığını, alacak talebi münhasıran faturalara dayandırıldığı halde 17.11.2012 tarihli bilirkişi raporunda, tarafların defterleri arasındaki farkın 2008 yılı fark devir alacağından kaynaklandığı ve bu fark alacağının tarafımızdan tevsik edici belgelerle kanıtlanması gerektiği yönündeki görüş bildirilmesi üzerine mahkemece 2008-2009 yılı alacak borç alacak ilişkisinin araştırıldığını, davalı defterlerinin kendi aleyhine delil teşkil ettiğini, bozma kararına uyulması gerektiğini belirtilerek temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, eldeki itirazın iptali davasında incelemenin takip konusu 38 adet fatura ve bu faturalara ilişkin ödeme ile sınırlı olarak mı yoksa tüm cari hesap ilişkisi değerlendirilmek suretiyle mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddede cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.

Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.

İtirazın iptali davası 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Ödeme emrine itirazın iptali davası, (konusu borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan) bir eda davasıdır.

İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından, ödeme emrine (süresi içinde) itiraz etmiş (m.62) olan takip borçlusuna karşı açılır. Alacaklı davayı kazanırsa (yani, mahkeme borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa), mahkeme, borçlunun itirazının iptaline karar verir; işte bundan dolayı, bu davaya itirazın iptali davası denir.

İİK m. 68-68/a’daki yazılı belgelerden birine sahip bulunmayan alacaklı, itirazın hükümden düşürülmesini sağlayabilmek (yani, itiraz ile duran icra takibine devam edilmesini isteyebilmek) için, yalnız itirazın iptali davası yoluna başvurabilir; icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyemez.

Buna karşılık, alacağı m.68-68/a’daki yazılı belgelerden birine bağlı olan alacaklı, itirazın iptali için mahkemede dava açmak (m.67) veya itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmak (m.68-68/a) hususunda, bir seçim hakkına sahiptir.

İtirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu yapılmış olan alacaktır; bu nedenle, itirazın iptali davası açılmadan önce, borçlu itiraz ettiği borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı (HMK 114/1-h) yoktur ( Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Eylül 2017,s.107 ).

İtirazın iptali davası icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

Kısmi ifaya ilişkin kurallar (taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği ve icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 85’inci maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. 86’ncı maddeye göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarih, 2006/19-260 E.-2006/251 K., 09.06.2010 tarih, 2010/19-262 E.-2010/304 K. ve 27.01.2016 tarih 2015/15-1830 E.-2016/98 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.

Somut olayda ise, taraflar arasında bir borç ilişkisi bulunduğu ve borçlunun daha evvel bir kısım ödemeler yaptığı belirtilmekte, davacı davasını yalnızca 38 adet faturaya dayandırmakta ve davalı da ödeme savunmasında bulunmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, takibe sıkı sıkıya bağlı olan davada taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığından, aradaki ilişkinin açık hesap ilişkisi olarak değerlendirilebileceği ve Özel Daire kararında belirtildiği gibi yalnızca takibe konu faturaların ve faturalara ilişkin ödemelerin taraf defterlerinde kayıtlı olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, faturaların tümünün teslim alan kısımlarında imza olduğu hususunun gözetilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği, aksi yönde yapılacak araştırmanın ise itirazın iptali davasının niteliği ile bağdaşmayacağı hususları açık olduğundan, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında tarafların aralarında yazılı bir cari hesap sözleşmesi olmamasına karşın işlemlerini açık hesap ilişkisi olarak devam ettirdikleri, açık hesap ilişkisinde zaman zaman ödeme yapıldığı, birden fazla mal ya da hizmet bulunduğundan ilişkinin, ödemenin hangi faturaya istinaden yapıldığını belirtmeye elverişli olmadığı, uyuşmazlığın ancak açık hesap ilişkisinin sonuna kadar incelenerek çözümlenebileceği yönünde görüşler ileri sürülmüş ise de, bu görüş açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.04.2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.