YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 21.03.2018 Esas: 2017 / 94 Karar: 2018 / 512

Faydalı Model – Tecavüzün Önlenmesi – Maddi Manevi Tazminat – Kesin Hüküm

Özet:

Asıl dava, faydalı model belgesinden doğan haklara tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat; karşı dava ise faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü ile sicilden terkini istemlerine ilişkindir. Tarafları, dava konusu ve dava sebebi aynı olan kesinleşmiş karar, sonradan açılan dava için kesin hüküm teşkil eder. Gerek maddi, gerek şekli anlamda kesin hüküm dava şartlarından olmakla, hakim tarafından kendiliğinden gözetilir ve varlığı saptandığı takdirde kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddi gerekir. Bu suretle, karşı dava yönünden, taraflar arasında kesin hükmün bulunduğu gözetilerek, faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle karşı davanın kabulüyle, davacı-karşı davalı adına tescilli faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen “faydalı modelden doğan haklara tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat” istemine ilişkin asıl dava ile “faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü ve sicilden terkini” istemine ilişkin karşı davadan dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair verilen 23.01.2013 gün, 2011/72 E., 2013/8 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davacı-karşı davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.12.2013 gün, 2013/6619 E., 2013/22590 K. sayılı sayılı kararı ile:

“…Davacı-karşı davada davalı vekili asıl davada, davacının TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesine sahip olduğunu, davalının bu belgeye konu ürünü izinsiz olarak üretip sattığını ileri sürerek, faydalı modelden doğan haklara tecavüzün durdurulmasına ve giderilmesine, tecavüzde kullanılan araçlara el konulmasına, 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı-karşı davada davacı vekili, 551 sayılı KHK hükümlerine göre davacının faydalı model belgesinin yeni olmadığını savunarak, asıl davanın reddine, karşı davasında ise TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, 18.10.1977 tarihli US4054194 sayılı ABD patent belgesine göre, “çelik karkas üzerine oturtulmuş dayanıklı plastik malzemeden üretilen beton mikserleri tahliye oluğunun” başvurunun esasını oluşturduğu, gerek içerik gerekse görsel sunumunun davacıya ait dava konusu olan TR 2005 00541 sayılı faydalı model belgesine konu buluşla aynı olduğu, bu belge karşısında davacı faydalı modelinin yeni olmadığı ve KHK’nın 165. maddesi uyarınca hükümsüz kılınması gerektiği, hükümsüzlük kararları geriye etkili olarak doğacağı için davalının eyleminin faydalı modelden doğan hakkın ihlali olarak nitelenemeyeceği gerekçesiyle, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne, davacı adına tescilli TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Kararı, davacı-karşı davada davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Asıl dava, 551 Sayılı KHK hükümleri uyarınca faydalı modelden doğan hakka tecavüzün men ve önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemlerine; karşı dava ise, faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü istemine ilişkin olup, yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile davacı-karşı davalı adına tescilli faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Daha önce davalı- karşı davacı tarafından davacı- karşı davalı aleyhine TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin yenilik unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek, dava konusu faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü talebiyle açılan davada Ankara 4. Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 03/02/2010 tarihli 2008/158 Esas 2010/24 Karar sayılı ilamıyla dava konusu faydalı modelin yeni olmadığının iddiayı ileri süren tarafından ispat edilmesi gerekirken bu konuda kanıt sunulamadığı, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, kararın taraflarca süresi içerisinde temyiz edilmemesiyle hüküm kesinleşmiştir. Somut olayda davalı- karşı davacı tarafından karşı davada yine davacı- karşı davalı adına tescilli TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin yenilik unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek, dava konusu faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü istenmektedir. Tarafları, dava konusu ve dava sebebi aynı olan kesinleşmiş karar, sonradan açılan dava için kesin hüküm teşkil eder. Gerek maddi, gerek şekli anlamda kesin hüküm dava şartlarından olmakla, hakim tarafından kendiliğinden gözetilir ve varlığı saptandığı takdirde kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddi gerekir. Bu suretle, karşı dava yönünden, taraflar arasında kesin hükmün bulunduğu gözetilerek, faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle karşı davanın kabulüyle, davacı-karşı davalı adına tescilli faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

2- Yiğitler Beton Kum Çakıl Hafriyat Nakliy San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından eldeki davanın davacı- karşı davalısı olan Sedesan Otom. Ve Yedek Parça İmal. İhr. San. ve Tic. A.Ş. aleyhine TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin yenilik unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek, dava konusu faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü talebiyle açılan davada ise Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 06/11/2012 tarihli 2011/116 Esas 2012/168 Karar sayılı ilamıyla davanın kabulüne TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verildiği kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Bu sebeple, asıl dava yönünden de yukarıda açık unvanı gösterilen dava dışı şirket ile davacı- karşı davalı arasında görülen faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının sonucunun beklenerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

3- Ayrıca, tarafların unvanlarının gerekçeli karar başlığında yanlış gösterilmesi yerinde olmamış, kararın bu nedenle de bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan, dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Asıl dava, faydalı model belgesinden doğan haklara tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat; karşı dava ise faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü ile sicilden terkini istemlerine ilişkindir.

Davacı-karşı davalı vekili, müvekkili şirketin “beton mikserleri tahliye oluğu” nun üreticisi olduğunu ve TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesinin bulunduğunu, faydalı modele konu olan ürünün davalı şirketçe izinsiz olarak üretildiği ve satıldığı bilgisini edindiklerini, yapılan suç duyurusu üzerine davalı şirketin işyerine gidilerek davalı şirketin faydalı model belgesine konu olan ürünü ürettiğinin ve sattığının tespit edildiğini, faydalı model belgesinin sahibi olan müvekkili şirketin haklarının ihlali nedeniyle gördüğü zarar karşılanacağı yerde, davalı tarafından bu ürünün üretimi ve satışı yapılmaya devam edilerek müvekkilinin haklarının ihlal edilmiş olduğunu, bu ihlalin devam ettiğini, davalı şirketin faydalı modele konu olan (beton mikserleri tahliye oluğu) ürününün yenilik içermediğine yönelik iddiasıyla önce İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde dava açtığını, yetkisizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2008/66 E., 2008/90 K. sayılı kararıyla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bunun üzerine davalı şirketin bu kez Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2008/158 E. sayılı dosyasında yeniden dava açtığını, ancak bu davada da müvekkilinin patent hakkının aksini gösteren herhangi bir kanıt sunmadığını, teknik açıklama da yapılmadığını, nitekim yapılan yargılama sonucunda Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2008/158 E., 2010/24 K. sayılı 03.02.2010 tarihli kararıyla davanın reddedildiğini, böylece davalı şirketin faydalı model belgesine konu ürünün üretim ve satışını yapmasının müvekkilinin patent hakkına tecavüz oluşturduğunun sabit olduğunu, her ne kadar davalı şirket yetkililerinin müvekkili şirketin patent haklarına yönelik ihlaliyle ilgili olarak Düzce Asliye Ceza Mahkemesince beraat kararı verilmişse de, kararın gerekçesinde patent hakkına tecavüzün gerçekleştiği, ancak bu fiile kanun hükmünde kararname ile ceza öngörülemeyeceği değerlendirmesine dayanılarak beraat kararı verilmiş olduğunu, bu kararı temyiz ettiklerini ve temyiz incelemesinin devam ettiğini ileri sürerek, müvekkilinin faydalı modelden doğan haklarına tecavüzün durdurulmasına ve giderilmesine, tecavüzde kullanılan araçlara el konulmasına, 1.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; karşı davanın kesin hüküm nedeniyle reddini istemiştir.

Davalı-karşı davacı vekili, Düzce 1. Asliye Ceza Mahkemesinde aleyhine açılan davanın beraat ile sonuçlandığını, 551 sayılı KHK hükümlerine göre davacının faydalı model belgesinin yeni olmadığını savunarak, asıl davanın reddine; karşı davasında ise TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkemece, 18.10.1977 tarihli US4054194 sayılı ABD patent belgesine göre, “çelik karkas üzerine oturtulmuş dayanıklı plastik malzemeden üretilen beton mikserleri tahliye oluğunun” başvurunun esasını oluşturduğu, gerek içerik gerekse görsel sunumunun davacıya ait dava konusu olan TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesine konu buluşla aynı olduğu, bu belge karşısında davacı faydalı modelinin yeni olmadığı ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin (551 sayılı KHK) 165’inci maddesi uyarınca hükümsüz kılınması gerektiği, hükümsüzlük kararları geçmişe etkili olacağı için davalının eyleminin faydalı modelden doğan hakkın ihlali olarak nitelenemeyeceği gerekçesiyle, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile, davacı adına tescilli TR 2005 00541 Y sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Bozma kararına karşı yerel mahkemece ilk karardaki gerekçeler yanında mevcut davada karşı davacının aynı faydalı model belgesinin yeni olmadığı iddiasını somut bir maddi vakıaya ve delile dayandırdığı, ilk dosyada hiçbir delil ve maddi vakıa ileri sürülmeden yapılan yargılama sonucunda verilen şekli anlamdaki kesin hükmün, somut bir maddi vakıa ve delile dayalı olarak açılan davanın sonucunu etkileyebilecek güçte olmadığı, faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasını, 551 sayılı KHK’nin 130’uncu maddesi uyarınca menfaati olan herkes (rakip tacirler, üreticiler, vs.) açabileceği, Ankara 4. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 03.02.2010 tarihli 2008/158 E., 2010/24 K. sayılı kararında dayanılan maddi vakıalar ve deliller farklı olduğu için, tarafları başka olsa bile açılacak yeni davada kesin hüküm-güçlü delil engeliyle karşılaşmayacağı; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, bir başka kişinin, bir başka mahkemede, aynı davalı (bu dosyada karşı davalı) aleyhine açılan faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının sonucunun beklenilmesi gerektiğini savunduğu, tarafları ve dayandıkları delilleri farklı olan kişiler yönünden açılan farklı davalarda, başka mahkemece yapılacak yargılama sonucunun beklenmesine gerek olmadığı, aksi hâlin HMK’nın 423. maddesindeki “Hukuki Dinlenilme ve Tarafların Eşitliği” ilkesine aykırılık teşkil ettiği, aynı delillerle hükümsüzlük istenilse bile, başka dosyada yapılacak eksik veya yetersiz savunmanın, yapılabilecek yanlış değerlendirme sonucuna razı olunmasının beklenmesinin yerinde olmadığı, bu nedenle, benzer iddialarla başkası tarafından aynı davalı aleyhine Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde açılan davanın sonucunun beklenilmesi düşüncesine katılınmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: karşı dava yönünden, Ankara 4. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 03.02.2010 tarihli 2008/158 E., 2010/24 K. sayılı kararının taraflar arasında kesin hüküm teşkil edip etmediği; asıl dava yönünden ise dava dışı şirket ile davacı- karşı davalı arasında görülen faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının sonucunun beklenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere faydalı modellerin korunmasına ilişkin usul ve esaslar, 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda düzenlenmiş olsa da, olay tarihinde yürürlükte olan mülga 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin bu davaya uygulanması gerekmektedir.

Hukuk sistemimizde buluşlar, diğer bir ifade ile patent hakları, 551 sayılı KHK uyarınca patent veya faydalı model belgesi verilerek korunur (Hukuk Genel Kurulunun 22.01.2014 gün, 2013/11-1830 E., 2014/31 K. sayılı ilâmı).

Öncelikle belirtilmelidir ki, 551 sayılı KHK’nin 154’üncü maddesi uyarınca; anılan KHK’nin 156’ncı maddesi hükmüne göre yeni olan ve 10’uncu madde anlamında sanayide uygulanabilen buluşlar faydalı model korumasından yararlanabilir ve faydalı model belgesinde patentten farklı olarak buluşun, buluş basamağını aşması şart değildir.

Açıklanan kapsamda verilen faydalı model belgesi, faydalı model hakkını kanıtlayan kamusal nitelikli bir belge olduğundan, 551 sayılı KHK’nin 164’üncü maddesi uyarınca; “Patent sahibine tanınan koruma, faydalı model belgesi sahibine de aynen tanınır.” ve 166’ncı maddesinde belirtildiği üzere, “Faydalı model belgelerine ilişkin açık hüküm bulunmadığı ve faydalı model belgelerinin özelliği ile çelişmediği takdirde, patentler için öngörülen hükümler, faydalı model belgeleri için de uygulanır.”

Buna göre, 551 sayılı KHK’nin faydalı model belgesine ilişkin 153 ila 170. maddelerinde konuya ilişkin özel hüküm bulunmadığından, 551 sayılı KHK’nin patentten doğan hakka tecavüz sayılan fiilleri gösteren 136. maddesi ile hukuk davalarına ilişkin 137 ila 145. maddeleri faydalı model belgelerine de uygulanır.

Buna göre faydalı model belgesi sahibi yönünden de 551 sayılı KHK’nin 136. maddesine göre;
“…Aşağıda yazılı fiiller patentten doğan hakka tecavüz sayılır:

a-Patent sahibinin izni olmaksızın buluş konusu ürünü kısmen veya tamamen üretme sonucu taklit etmek,

b-Kısmen veya tamamen taklit suretiyle meydana getirildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde, tecavüz yoluyla üretilen ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak veya uygulamaya koymak suretiyle kullanmak,

c-Patent sahibinin izni olmaksızın buluş konusu olan usulü kullanmak veya buluş konusu usulle doğrudan doğruya elde edilen ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya uygulamaya koymak suretiyle kullanmak;

d-Patent sahibi tarafından sözleşmeye dayalı lisans veya zorunlu lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devir etmek,

e-Bu maddenin 1 inci ila 4 üncü bentlerinde yazılı fillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak,

f-Kendisinde bulunan ve haksız olarak üretilen veya ticaret alanına çıkarılan eşyanın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak.

Patent bir ürünün yapılışına ait bir usul için alınmışsa, aynı nitelikleri taşıyan her ürün, patenti alınmış usule göre yapılmış sayılır Usule tecavüz etmeksizin ürünü ürettiğini iddia eden davalı bunu ispat etmekle yükümlüdür.

Patent başvurusu bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 55’inci maddesine göre yayınlandığı takdirde, başvuru sahibi, buluşa vaki tecavüzlerden dolayı hukuk ve ceza davası açmaya yetkilidir. Tecavüz eden başvurudan veya kapsamından haberdar edilmiş ise, başvurunun yayınlanmış olmasına bakılmaz. Tecavüz edenin kötü niyetli olduğuna mahkeme tarafından hükmolunursa, yayından önce de tecavüzün varlığı kabul edilir (Ek cümle:22/6/2004 – 5194/4 md.). Ancak mahkeme, patent veya faydalı modelin verildiğine ilişkin ilânın ilgili bültende yayımlanmasından önce öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak karar veremez.”

Anılan KHK’nin 137’inci maddesi uyarınca;

“…Patentten doğan hakkı tecavüze uğrayan patent sahibi, mahkemeden, özellikle aşağıdaki taleplerde bulunabilir:

a-Patentten doğan haklara tecavüz fiillerinin durdurulması talebi,

b-Tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini talebi,

c-Patentten doğan haklara tecavüz suretiyle üretilen veya ithal edilen ürünlere, bunların üretiminde doğrudan doğruya, kullanılan araçlara ve patente bağlı bir usulün kullanımını sağlayan araçlara el konulması talebi,

d-Mümkün olduğu takdirde bu fıkranın üçüncü bendi uyarınca el konulan ürün ve araçlar üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması talebi: Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, patent sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir,

e-Patentten doğan haklara tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin üçüncü bendine göre el konulan ürünlerin ve araçların şekillerinin değiştirilmesi veya patentten doğan haklara tecavüzün önlenmesi için, kaçınılmaz ise, imhası talebi,

f-Patentten doğan haklara tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilan yoluyla duyurulması talebi.”

Görüldüğü üzere, 551 sayılı KHK’nin 164 ve 166’ncı maddeleri uyarınca faydalı model belgesi de patent belgesi gibi; hükümsüz kılınıncaya kadar, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye dayalı olarak belge sahibine koruma sağlar.

Faydalı modele ilişkin yapılan bu genel açıklamalardan sonra, kesin hükme yönelik uyuşmazlık bakımından:

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; “dava şartı” ile “kesin hüküm” kurum ve kavramları üzerinde durulmasında yarar vardır.

Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.

Mahkeme, hem davanın açıldığı günde hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerekir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesi “(1) Dava şartları şunlardır:

a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.

b) Yargı yolunun caiz olması.

c) Mahkemenin görevli olması.

ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.

d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.

e) Dava takip yetkisine sahip olunması.

f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.

ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.

h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.

ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.

i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.

(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” hükmünü içermektedir.

Buna göre dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli), bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır.

Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) madde 114/1-i) çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu şart, olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.

Kesin hüküm (hem bireyler hem de devlet için) hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kesin hüküm kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.

Hemen belirtilmelidir ki kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem davanın taraflarının hem Devletin hem toplumun yararı vardır. Çünkü kişiler aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bunda Devletin de yararı vardır. Çünkü Devlet mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez ( Arslan, R./ Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s.664).

Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğundan) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtay’da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, B.:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, C. V, s. 4980 vd.).

Bu bağlamda kesin delil ise tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi bulunmamaktadır. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.

Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, senet (HMK. m.205), yemin (HMK. m. 229) ve kesin hükümdür (HMK. m.303). Kesin hüküm de aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Kuru, C. II, s. 2034 vd). Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.

Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan kanun yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK. m. 361).Yasa yolu açık olan bir karar, kanun yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut kanun yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 6100 sayılı HMK’nın 303’üncü maddesinin birinci fıkrasında açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.”.

Kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebepten farklı olarak, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.

Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2017 gün, 2017/14-2273 E., 2017/2023 sayılı ilâmında da vurgulanmıştır.

Kesin hüküm öncelikle (hükmü veren mahkeme de dâhil) diğer bütün mahkemeleri bağlar. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse mahkemeler; aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile bağlıdırlar; aynı uyuşmazlığı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Kuru, C. V, s. 5051- 5053).

Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnai olarak bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.

Somut uyuşmazlığa gelindiğinde, 14.05.2008 tarihinde davalı-karşı davacı tarafından davacı-karşı davalı aleyhine TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin yenilik unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek, faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü talebiyle açılan davada, Ankara 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 03.02.2010 tarihli 2008/158 E., 2010/24 K. sayılı ilâmıyla dava konusu faydalı modelin yeni olmadığının iddiayı ileri süren tarafından ispat edilmesi gerekirken bu konuda kanıt sunulamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, kararın taraflarca süresi içerisinde temyiz edilmemesiyle hüküm kesinleşmiştir. Somut olayda davalı-karşı davacı tarafından karşı davada yine davacı- karşı davalı adına tescilli TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin yenilik unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek, dava konusu faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü istenmektedir. Tarafları, dava konusu ve dava sebebi aynı olan kesinleşmiş karar, yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere sonradan açılan mevcut dava için kesin hüküm teşkil eder. Gerek maddi, gerek şekli anlamda kesin hüküm dava şartlarından olmakla, hâkim tarafından kendiliğinden gözetilir ve varlığı saptandığı takdirde kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekir.

Asıl dava yönünden dava dışı Yiğitler Beton Kum Çakıl Hafriyat Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davacı- karşı davalı arasında görülen faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının sonucunun beklenip beklenemeyeceğine ilişkin uyuşmazlık bakımından da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili hükümlerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ilgili kararına ve bekletici soruna ilişkin 6100 sayılı HMK’nın ilgili maddesine ilişkin genel açıklamaları yapmakta fayda vardır.

6100 sayılı HMK’nın 165’inci maddesi de bekletici sorunu düzenlemektedir:
“(1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.
(2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.”

Başka bir ifade ile bir davada hüküm verilmesi, başka bir davada incelenmekte ve kesin olarak karara bağlanacak olan bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkeme o davanın sonuçlanmasını beklemek üzere yargılamayı erteleyebilir, o davanın sonuçlanmasını kendi bakmakta olduğu dava için bekletici sorun yapabilir.

Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında yer alan “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü gereğince uyuşmazlıkların çözümünde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası antlaşmalar ile iç hukuk birlikte yorumlanacağından, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) konunun ne şekilde düzenlendiğine bakmakta yarar vardır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6’ıncı maddesinin birinci fıkrasına göre: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlâk, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir”.

Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 14’üncü maddesine göre: “Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır”.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 3’üncü Dairesi’nin 6.12.2007 tarih, 30658/05 sayılı Beian-Romanya kararında, Yüksek Mahkemenin çelişkili içtihadından kaynaklanan benzer durumdaki kişiler arasında farklı muamele nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı ile 14’üncü maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağına aykırılıktan dolayı Romanya hakkında ihlal kararı verilmiştir. Bu kararda Yüksek Yargıtay’ın çelişkili içtihadından başvurucu ile onunla benzer durumda olan diğer şahıslar arasında farklı bir muamelenin uygulandığı sonucu çıktığı, burada söz konusu olanın bir yargı organları bütünü üzerine kurulu bütün adli sistemlerin doğal sonucu olan basit içtihat farklılıkları değil, Yüksek Yargıtay’ın ve genel olarak da adalet sisteminin bu çelişkileri düzenleme görevini yerine getirmekteki bir eksiklik olduğu vurgulanmıştır.

Somut uyuşmazlığa gelindiğinde, dava dışı Yiğitler Beton Kum Çakıl Hafriyat Nak. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından işbu davanın davacı-karşı davalısı olan Sedesan Otom. Ve Yedek Parça İmal. İhr. San. ve Tic. A.Ş. aleyhine TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin yenilik unsurundan yoksun olduğu ileri sürülerek, dava konusu faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü talebiyle açılan davada ise Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 06/11/2012 tarihli 2011/116 E., 2012/168 K. sayılı ilâmıyla davanın kabulüne TR 2005/00541 Y sayılı faydalı model belgesinin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine ilişkin kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Bu sebeple, yukarıda açıklanan ilkeler ve hükümler çerçevesinde, Yüksek Mahkeme konumunda olan Yargıtay’ın içtihat birliğini ve tutarlığını sağlama görevi ışığında asıl dava yönünden de yukarıda açık unvanı gösterilen dava dışı şirket ile davacı-karşı davalı arasında görülen faydalı model belgesinin hükümsüzlüğü davasının sonucunun beklenerek bir karar verilmesi gerekir.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan sebeplerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç: Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’nun 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.03.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.