YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 24.04.2019 Esas: 2018/302 Karar: 2019/3175

İncelemeli Patentin Tescil Edilebilmesi İçin, Elde Edilmesi Düşünülen Sürpriz Sonuca Ulaşıldığının Başvuru Aşamasında Başvurucu Tarafından Teknik Deney Ve Test Sonuçlarıyla İspat Edilmesi Koşulu Aranmamaktadır.

Özet:

Türk patent hukukunda, incelemeli patentin tescil edilebilmesi için, elde edilmesi düşünülen sürpriz sonuca ulaşıldığının başvuru aşamasında başvurucu tarafından teknik deney ve test sonuçlarıyla ispat edilmesi koşulu aranmamıştır. Önemli olan, inceleme raporu sonrasında tekniğinde uzman kişinin, söz konusu buluşla böyle bir sürpriz teknik sonuca ulaşılabileceğine dair görüşünün ikna edici olmasıdır. Esasen başvuru aşamasında alınan araştırma ve inceleme raporlarının temel işlevi de budur. Nitekim KHK’nın 62.maddesi uyarınca, araştırma raporunun yayınlanmasına müteakip, başvuruya konu patentin, patent verilebilirlik şartlarını haiz olmadığı hususunda üçüncü kişilerin itiraz hakkı mevcut olup, anılan hüküm uyarınca, iddiayı kanıtlayan gerekli delil ve belgeleri sunma yükümlülüğü de itiraz sahiplerine yüklenmiştir. Keza 551 sayılı KHK’nın “Patentin Hükümsüzlüğü” ne ilişkin 129.maddesinde “a – Patent konusunun, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci ila 10 uncu maddelerinde belirtilen, patent verilebilirlik şartlarına sahip olmadığı ispat edilmişse,” tabirinden de patent hükümsüzlük davalarında hükümsüzlük iddiasını ileri süren tarafın, patent verilebilirlik şartlarının bulunmadığını ispat etmesi gerekmektedir. Somut olayda, davaya konu başvuru ulusal patent başvurusu olduğu halde, Mahkemece, olaya uygulanacak 551 sayılı KHK’nın hükümleri yerine, bundan farklı bir düzenleme olan ve sadece, Avrupa Patent Sözleşmesi uyarınca yapılmış başvurularda uygulanabilecek olan başvuru/tescil prosedürüyle ilgili Avrupa Patent Ofisi İstinaf Kurulu kararları referans alınarak ve ispat yükü ters çevrilerek sonuca ulaşılması doğru olmamıştır. 

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada … 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 22/11/2016 tarih ve 2014/646 E. – 2016/628 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce verilen 01/11/2017 tarih ve 2017/492-2017/952 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, 6100 sayılı Kanun’un 369. maddesi gereğince miktar veya değer söz konusu olmaksızın duruşmalı olarak incelenmesi gereken dava ve işlerin dışında bulunduğundan duruşma isteğinin reddiyle dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili asıl davada; müvekkili şirketin “KORFLORA” isimli bitki koruma ürününü piyasaya sunduğunu, davalı tarafından müvekkiline bir ihtar gönderilerek “KORFLORA” isimli ürünün, kendileri adına tescilli TR 2009/09405 sayı ile tescilli patente tecavüz oluşturduğunun bildirildiğini ve söz konusu ürünün imaline, ithaline ve her türlü ticaretine son verilmesinin istenildiğini, davalı adına tescilli patent ile müvekkili ürününün formülasyonlarının farklı olduğunu, ana etken maddeler birbirine benzese de diğer bileşenlerin farklı bulunduğunu, müvekkilinin söz konusu bileşimlere ilişkin bitki koruma ürünlerinin ruhsatlandırılması hakkındaki yönetmeliğe göre emsalden ruhsatlandırma yaptığını, etken madde olarak kullanılan moleküllerin patent süresinin dolması akabinde birçok firma tarafından işbu davaya konu formülasyon için ilgili bakanlıktan ruhsat aldığını, söz konusu formülasyonun herkes tarafından bilindiğini ve kullanıldığını, müvekkilinin davalı adına tescilli patente tecavüzünün olmadığını ileri sürerek davalı adına tescilli TR 2009/0945 sayılı patente müvekkilinin tecavüzünün bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiş, birleşen davada davalı adına tescilli patentin yenilik, buluş ve sanayiye uygulanabilirlik vasıflarını taşımadığını ileri sürerek davalı adına tescilli patentin hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Asıl ve birleşen davada davalı vekili; müvekkili adına tescilli patentin tekniğin bilinen durumuna dahil olmayan bir buluş niteliğini taşıdığını, yenilik unsuruna sahip olduğu gibi sanayiye de uygulanabilir nitelikte bulunduğunu dolayısıyla hükümsüzlüğe ilişkin davanın yerinde olmadığını, davacı tarafından piyasaya sunulan ürünün de müvekkilinin patent tescilinden doğan haklarına tecavüz oluşturduğunu savunarak asıl ve birleşen davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; dosyaya sunulan ikinci bilirkişi raporu ile bu rapora ek olarak sunulan raporda, yenilik unsuruna ilişkin 551 sayılı KHK’nın 7. maddesine, tekniğin bilinen durumun aşılması ile ilgili olarak 9. maddesine ve sanayiye uygulanabilir olma başlığı altında 10. maddesine uygun açıklamalar ve yeterli incelemenin yapıldığı gerekçesiyle bu raporlar doğrultusunda asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karara karşı asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

… Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi’nce; mahkemece alınan bilirkişi raporları arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alındığı, davalıya ait dava konusu patentte yer alan istemlerin tüm unsurlarıyla birlikte tekniğin bilinen durumundaki bir dökümanda bulunmadığından yeni olduğu ancak dava konusu patentin buluş basamağına sahip olmadığı yani 551 sayılı KHK’nın 9. maddesinde patent verilebilirlik şartı olarak hüküm altına alınan tekniğin bilinen durumunu aşmadığı, gerek 551 sayılı KHK’nın 131. maddesi uyarınca hükümsüzlük kararının sonuçlarının geçmişe etkili olması ve gerekse de davacı ürününün davalı adına tescilli patente tecavüz oluşturmadığının tespit edildiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davada davalı şirket vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile… 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatı İle) 22/11/2016 tarih 2014/646 esas 2016/628 karar sayılı kararının kaldırılmasına, asıl davanın kabulü ile davacı şirket tarafından KORFLORA markası altında satışa sunulan herbisit ürününün, davalı şirket adına tescilli 2009 09405 B sayılı patenten doğan haklara tecavüz oluşturmadığının tespitine, birleşen davanın kabulü ile davalı şirket adına tescilli 2009/09405 B nolu patentin hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmiştir.

Kararı, asıl ve birleşen davada davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Davalı vekilinin asıl davaya yönelik tüm, birleşen davaya yönelik aşağıdaki bent dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,

2- Davalı vekilinin, patentin hükümsüzlüğü istemine ilişkin birleşen davaya yönelik temyizlerine gelince;

İlk derece mahkemesince birleşen davanın kabulüne karar verilmiş, kararın istinaf olunması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından duruşmalı inceleme yapılarak, yeniden bilirkişi raporu alınmış ve ilk derece mahkemesi kaldırılarak, farklı ve ek gerekçeyle asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir.

Olaya uygulanacak mülga 551 sayılı Patentlerin Korunması Hakkında KHK’nın 5.maddesi uyarınca, Yeni, tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulanabilir olan buluşlar, patent verilerek korunur. Diğer bir anlatımla patent koruması için “yenilik”, “buluş basamağı” ve “sanayiye uygulanabilirlik” ölçütlerinin her üçünün de bulunması zorunludur.

Somut olayda, alınan her üç bilirkişi raporunda da, davalı taraf adına tescilli 2009/9405 sayılı incelemeli patentin yeni ve sanayiye uygulanabilir olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.

KHK’nın 9.maddesi uyarınca bir patentin buluş basamağına ulaşmış, diğer bir anlatılma bilinen durumunun aşılmış sayılabilmesi için, mevcut teknik soruna karşı ortaya çıkartılan teknik çözümün ve ilerlemenin, patentin ilgili olduğu teknik alandaki uzman bir kişinin bilgisine göre, tekniğin bilinen durumundan aşikar bir şekilde çıkarılamayan bir faaliyet sonucu gerçekleşmiş olması gerekir.

Patent hükümsüzlük davalarında görüşü dikkate alınacak “farazi teknik kişi/ler”, patente konu ilgili alandaki gelişmeleri okuyan ve takip eden, tekniğin bilinen en yakın durumundan hareketle, gerektiğinde basit ve rutin deneylerle patente konu teknik sonuca ulaşılıp ulaşılamayacağını değerlendirebilecek düzeyde ve dikkat seviyesi yüksek olan ortalama uzman kişi/ler-dir. Bu kişi ilgili alandaki sıradan bir kişi olmadığı gibi, o alanın en iyisi olması da gerekmez. İlgili alanda tekniğinde uzman kişi bazen tek kişi olabileceği gibi, patente konu buluşun karmaşıklığına ve birden fazla alana hitap etmesine bağlı olarak yerine göre birden fazla kişinin bir araya geldiği topluluk da olabilecektir.

Patent konusu buluşun, ilgili alandaki teknik uzmanın bilgisine göre, her hangi bir inceleme, araştırma ve çaba sarf etmeden kolaylıkla bilinebilir ve düşünülebilir bir sonuç olması halinde, zaten aşikar olan bir sonuç nedeniyle tekniğin bilinen durumunun aşıldığından, yani buluş basamağına ulaşıldığından da söz edilemez. Buluş basamağına ulaşıldığından söz edilebilmesi için başvuru tarihinde tekniğin bilinen ve ulaşılan son durumu itibariyle, tekniğinde uzman kişinin genel bilgisine göre böyle bir sonuca basit ve kolaylıkla ulaşamaması, diğer bir anlatımla uzman kişinin genel ve mevcut bilgisine nazaran sürpriz bir sonuç ortaya çıkarılmış olması gerekir.

Patent hükümsüzlük davalarında, görüşüne başvurulan alanında uzman bilirkişilerin başvuruya konu buluşun aşikar olup olmadığını değerlendirirlerken, farazi uzman teknik kişinin başvuru tarihinde olması gereken bilgi düzeyini dikkate alarak değerlendirme yapmaları ve görüşlerinin gerekçelerini objektif bir şekilde ortaya koymaları gerekir.

Türk patent hukukunda, incelemeli patentin tescil edilebilmesi için, elde edilmesi düşünülen sürpriz sonuca ulaşıldığının başvuru aşamasında başvurucu tarafından teknik deney ve test sonuçlarıyla ispat edilmesi koşulu aranmamıştır. Önemli olan, inceleme raporu sonrasında tekniğinde uzman kişinin, söz konusu buluşla böyle bir sürpriz teknik sonuca ulaşılabileceğine dair görüşünün ikna edici olmasıdır. Esasen başvuru aşamasında alınan araştırma ve inceleme raporlarının temel işlevi de budur. Nitekim KHK’nın 62.maddesi uyarınca, araştırma raporunun yayınlanmasına müteakip, başvuruya konu patentin, patent verilebilirlik şartlarını haiz olmadığı hususunda üçüncü kişilerin itiraz hakkı mevcut olup, anılan hüküm uyarınca, iddiayı kanıtlayan gerekli delil ve belgeleri sunma yükümlülüğü de itiraz sahiplerine yüklenmiştir. Keza 551 sayılı KHK’nın “Patentin Hükümsüzlüğü” ne ilişkin 129.maddesinde “a – Patent konusunun, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci ila 10 uncu maddelerinde belirtilen, patent verilebilirlik şartlarına sahip olmadığı ispat edilmişse,” tabirinden de patent hükümsüzlük davalarında hükümsüzlük iddiasını ileri süren tarafın, patent verilebilirlik şartlarının bulunmadığını ispat etmesi gerekmektedir.

Somut olayda, davaya konu başvuru ulusal patent başvurusu olduğu halde, Mahkemece, olaya uygulanacak 551 sayılı KHK’nın hükümleri yerine, bundan farklı bir düzenleme olan ve sadece, Avrupa Patent Sözleşmesi uyarınca yapılmış başvurularda uygulanabilecek olan başvuru/tescil prosedürüyle ilgili Avrupa Patent Ofisi İstinaf Kurulu kararları referans alınarak ve ispat yükü ters çevrilerek sonuca ulaşılması doğru olmamıştır.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, hükümsüzlüğü istenilen patente konu buluşun, başvuru tarihi itibariyle ve tekniğin ulaştığı son aşamaya göre, davaya konu buluşa eklendiği ileri sürülen ilave etken maddelerle buluş basamağına ulaşmadığını ispat yükünün davacı tarafta olduğunun kabulü ile, dayanılan deliller itibariyle davacının iddiasını ispat edip edemediğinin değerlendirilmesi ve gerektiğinde, zira mücadele ve ilaç alanında uzman kimyagerler ile patent uzmanından oluşan yeni bir bilirkişi heyetinden görüş alınarak sonuca gidilmesi gerekirken hatalı gerekçeyle birleşen dava yönünden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün temyiz eden birleşen dosya davalısı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarda açıklanan (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin asıl davaya yönelik tüm, birleşen davaya yönelik sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte yer alan gerekçelerle davalı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 13,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden asıl davaya yönelik asıl ve birleşen davada davalıdan alınmasına, 24/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.