İş Kazasının tanımı,5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 13. Maddesinde yapılmıştır. Maddeye göre iş kazası, Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle, sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.
İş kazası meydana geldiği zaman, iş kazasının işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde bildirilmesi gerekmektedir.
Meslek hastalığının, aynı kanunun 14. Maddesinde “Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.” Şeklinde düzenlenmiştir.
Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun; Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usûlüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi, Kurumca gerekli görüldüğü hallerde, işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi, sonucu Kurum Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesi zorunludur.
Meslek hastalığı, işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ve sigortalı olarak çalıştığı işten kaynaklanmış ise, sigortalının bu Kanunla sağlanan haklardan yararlanabilmesi için, eski işinden fiilen ayrılmasıyla hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması şarttır. Bu durumdaki kişiler, gerekli belgelerle Kuruma müracaat edebilirler. Herhangi bir meslek hastalığının klinik ve laboratuvar bulgularıyla belirlendiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin işyerindeki inceleme sonunda tespit edildiği hallerde, meslek hastalıkları listesindeki yükümlülük süresi aşılmış olsa bile, söz konusu hastalık Kurumun veya ilgilinin başvurusu üzerine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun onayı ile meslek hastalığı sayılabilir.
Sigortalının meslek hastalığına tutulduğunu öğrenen veya bu durum kendisine bildirilen işveren tarafından, bu durumun öğrenildiği günden başlayarak üç işgünü içinde, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile Kuruma bildirilmesi zorunludur.
İş Kazasının Tespiti Talebi/Davası:
1) İş kazasının tespiti için öncelikle SGK’ya başvurma veya ayrı bir “tespit davası” açma gereği:
Uygulamada, işverenler, iş kazası geçirildiğini kuruma bildirmeyebiliyorlar. Ambülans çağrılmasını gerektiren kazalarda, kolluk kuvvetleri ve Savcı, olaydan haberdar olacağı için, kuruma da haber verilmektedir. Basit sayılabilecek iş kazalarında ise, işverenler, iş kazasını kuruma bildirmeyebiliyorlar. Bu durumda, iş kazasından zarar gören işçilerin işverene karşı maddi tazminat davası açabilmelerinin koşulu, öncelikle SGK ilgili Sigorta Müdürlüğü’ne başvurulup gerekli araştırmanın yaptırılması ve kaza geçiren işçilerin geçici veya sürekli işgöremezlik derecelerinin Kurum’ca tespitidir.
Bunun amacı, Yargıtay kararlarında sıkça belirtildiği gibi “İş kazasından dolayı işverene karşı açılacak maddi tazminat davaları, SSGK tarafından yapılan yardımlar ve bağlanan gelirlerle karşılanmayan zararın giderilmesi ilkesine dayanır.”
İşte bu nedenlerle, davacıların izleyecekleri iki yol vardır:
Bunlardan birincisi, ilgili SGK Sigorta Müdürlüğüne başvurup dosya açtırmak ve bir an önce Müfettiş tahkikatı yaptırıp, davacıları SGK Sağlık Kurullarına sevk ettirmek; kalıcı veya geçici işgöremezlik derecelerini tespit ettirmek; bu arada tedavi giderlerini de SGK’ya ödetmektir.
İkinci yol, SGK’ya karşı açılacak ayrı bir dava ile “iş kazasının ve işgöremezlik derecelerinin tespiti”dir. Kurum tarafından soruşturma yapıldıktan sonra, olayın iş kazası olmadığı belirlenirse, ikinci yola başvurmak gerekmektedir.
İşçinin Sigortaya bildirilmemiş olmaları, olayın iş kazası sayılmasına engel değildir:
Eğer işçi sigortaya kayıt ettirilmeden iş kazası geçirmişse, 506 sayılı yasanın 10.maddesine göre işveren sorumlu tutulmaktadır.
Bir kazanın iş kazası sayılabilmesi için;Sigortalının gördüğü “iş” ile meydana gelen “kaza” olayı arasında ve “Kaza” olayı ile “uğranılan özür” arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir.
İlliyet Bağı, Somut Olaya Göre Değerlendirilmektedir.
Yargıtay, bir olayda tatil sitesi bekçisinin verilmiş bir işveren talimatı, bir bilgi ve ehliyeti olmadığı halde elektrik arızasını gidermek amacıyla girdiği elektrik trafosunda kazaya uğramasını iş kazası saymış fakat bunda kusuru bulunmadığı için işvereni sorumlu tutmamıştır.
Maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olmakla birlikte, iş kazası kavramı açısından da önem taşıyan bir kararında Yargıtay, çatı onarımı sırasında yıldırım çarpması sonucu ölen sigortalının uğradığı kaza, açıkça belirtilmemekle birlikte, iş kazası sayılmıştır. Kararda asıl uyuşmazlığın, kaçınılmazlık olarak değerlendirilen sigorta olayından işverenin sorumluluğu noktasında odaklaştığı belirtilmektedir. Olayın işyerinde meydana gelmesi (SSK.11/A-a) ve sigortalının gördüğü iş ile kaza olayı arasında uygun nedensellik bağının varlığı halinde kazanın iş kazası olarak kabul edilmesi gerekir. Kaçınılmazlık olgusu, iş kazası değil, SSK.26 kapsamında işverenin rücu tazminatından sorumluluğu açısından önem taşıyacaktır.
Yargıtay’a göre, sigortalının işverene ait malı kurtarmak amacı ile denize dalması sonucu ölümü bir iş kazasıdır. Yine işyerinde tartışma sonucu kalp durmasından ötürü ölüm olayı da iş kazası olarak nitelendirilmiştir. Buna karşılık, sigortalının izinli iken ve düğün dönüşü arkadaşı tarafından tabanca ile kasten yaralanması iş kazası olarak kabul edilmemiştir. Aynı şekilde, sigortalının iş kazası sonucu yaralanıp hastanede tedavi gördükten sonra memleketine giderken trafik kazası geçirerek ölmesi iş kazası sayılmamıştır.
Yargıtay’ın bazı kararlarında, “işverenin eylemi ile zararlandırıcı olay arasında” neden-sonuç bağı aradığı görülmektedir. Gerçekten bir kararında, “özel arabasını kullanarak, görev yerine gitmeden önce ailesiyle vedalaşmaya gitmekte olan işçinin uğradığı kaza iş kazası sayılmaz. Çünkü işverenin eylemi ile zararlandırıcı olay arasında herhangi bir sebep-sonuç bağlantısı yoktur.”
Yargıtay verdiği birçok kararında bu anlamda uygun illiyet bağının varlığını aramıştır. Bir olayda, sigortalı işyerinde sıva yaparken iskeleden ayağı kaymış ve ayağında bir sıyrılma meydana gelmiştir. Bu olaydan 8 gün sonra bu kişi septisemi şoku (kan zehirlenmesi) nedeniyle böbrek yetmezliğinden ölmüştür. Yargıtay’a göre, ayak sıyrılması olayı ile septi-semi hastalığı ve akut böbrek yetmezliği arasında uygun neden sonuç bağı var ise, olay SSK.11/A hükmü çerçevesinde iş kazası sayılacaktır.
Zararın, kazanın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra ortaya çıkması halinde nedensellik bağının tespiti daha zor olmaktadır. Yargıtay’ın 2002 yılında verdiği bir karara konu olan olay, nedensellik bağının tespiti bakımından önem taşımaktadır. Karara konu olan olayda, 1991 yılında meydana gelen kazada davacının sağ gözüne metal çapağı kaçmış, sigortalı tedavi görerek iyileşmiş, aradan yedi yıl geçtikten sonra kurumuş bir boya nedeniyle sağ gözünde yeniden bir araz ortaya çıkmıştır. Davacı, arazın, 1991 yılında meydana gelen kaza sonucu olduğu iddiasıyla, maddi ve manevi tazminat davası açmış, mahkemece istek doğrultusunda karar verilmiştir. Ancak Yargıtay 21. Hukuk Dairesi “zararlandırıcı olay ile meydana gelen araz arasında” nedensellik bağının kurulmamış olması ve maddi olgu ve zararlandırıcı olayın hangi nedene bağlandığının saptanmaması gerekçeleriyle kararı bozmuştur.Karara konu olan olayda, olay ile zarar arasında nedensellik bağının varlığı konusunda kesin bir açıklık yoktur. Hayatın normal akışı içinde yedi yıl geçtikten sonra, göze kaçan bir metal parçası nedeniyle arızanın oluşması zor gibi görünse de bunun, bilimsel verilerle, kesin olarak ortaya konulması gerekir. Diğer taraftan, kararda davacının gözünde meydana gelen arazın “kurumuş bir boya parçası”ndan kaynaklandığı belirtilmektedir. İşçinin gözünde bulunan kurumuş boya parçasının göze kaçan metal parçasından mı kaldığı, yoksa yine iş kazası olabilecek daha sonraki başka bir nedeniyle mi olduğu hususu araştırılmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay’ın, gerek zararlandırıcı olayın hangi maddi olguya dayandırıldığının belli olmaması gerek nedensellik bağının kurulmamış olması gerekçeleriyle kararı bozması isabetlidir.
İş Kazası Maddi Tazminat
Davacı: İş Kazasına uğrayan işçi
Davalı: Davacının sigortalı olarak yanında çalıştığı işçi ve var ise asıl işveren ile işveren vekilleri
Hesaplama Unsurları:
Kusur Durumu:
Kurum tarafından hazırlanan iş kazası inceleme raporları, hazırlık aşamasında tutulan tutanaklar ve ifadeler (uygulamada hazırlık aşamasında alınan ifade ve tutanaklar kilit roldedir.) dosyada dinlenen tanıklar, işverenin aldığı güvenlik önlemleri neticesinde, dava dosyasında alınan kusur raporu ile tarafların kusur oranları belirlenebilmektedir.
İş Göremezlik (Maluliyet) Oranı:
Kurum tarafından yapılan soruşturma sonrasında, işçinin maluliyet oranı belirlenmektedir. Maluliyet oranının %10’dan fazla olması durumunda, kurum tarafından işçiye gelir bağlanmaktadır.
Maluliyet oranının düşük gelmesi durumunda, idari başvuru olarak, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna (SSYSK) itiraz edilebilmektedir.
Bu başvuru sonucunda, maluliyet oranın değişmemesi halinde, dava aşamasında maluliyet oranına itiraz edilebilmektedir.
İtiraz ile dava dosyası, maluliyet oranının tespiti için Adli Tip İhtisas Dairesine (3. Daire) gönderilmektedir. Burada belirlenen maluliyet oranı ile SSYSK arasında fark olması halinde ise, dosya kesin maluliyet oranı için Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilmektedir ve maluliyet oranı belirlenmektedir.
Kazanç:
İş kazasından dolayı tazminat hesaplamalarından en önemli konulardan biri de davacının kazancıdır. Burada, davacının gerçek çıplak kazancının tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu hususta, dava dilekçesinde, davacının gerçek kazancının ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerekmektedir.
Ücretin ekleri, çıplak ücret, ikramiye, komisyon, kardan pay alma, sosyal yardımlar (yemek yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı, giyim yardımı vb.), yüzde yöntemine göre ücret ve bahşişler olarak kabul edilmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, fazla çalışma, genel tatil çalışması karşılığı ödenen ücretlerin, kural olarak devamlılık arz etmemesi sebebiyle, tazminata esas ücrete dahil edilememesidir.
Bununla beraber, son dönemdeki Yargıtay kararlarına göre, her ay fazla çalışma yaparak düzenli olarak fazla çalışma ücretine hak kazanan işçinin, 1 yıllık fazla çalışma kazancının aylık ortalamasının çıplak ücrete eklenmesi gerekmektedir.
Yine bazı ücret bordrolarında, muhasebe hilesi veya işçinin gerçek ücretini gizlemek için, esas ücretin yanında her ay aynı oranda fazla çalışma ücreti de tahakkuk ettirilebilmektedir. Bu durumda, fazla çalışma ücretinin de esas ücrete dahil edilmesi talep edilebilmektedir.
Netice olarak, dava dilekçesinde, davacının ücretinin çok net bir şekilde anlatılması, taleplerin açıklanması gerekmektedir.
Yargılama sırasında, işçinin ücretinin tespitinde taleple bağlı kalınacağından, örneğin çıplak ücretin içine yemek, yol vb. yardımların bulunduğunun belirtilmemesi durumunda, bilirkişi tarafından, işçiye yemek ve yol yardımı yapıldığı kanaatine ulaşılsa dahi, hesaplamalarda taleple bağlılık ilkesi gereği, bu yardımlar esas ücrete katılamamaktadır.
Aynı zamanda, 01.01.2008 tarihinden itibaren iş hayatına giren asgari geçim indirimi de esas ücrete dahil kazançlardan sayılacaktır.
Bu şekilde belirlenen işçinin kaza tarihindeki net kazancı, o dönemdeki asgari ücrete oranlanarak, işçinin ücretinin asgari ücrete oranı tespit edilmektedir. Bu tespit edilen oran, işçinin aktif devre döneminin hesaplanmasında ana etken olmaktadır.
İşçinin ücretinin tespitinde, ücret konusunda ihtilaf bulunması halinde, emsal ücret araştırması yapılması gerekmektedir. Bu talebin de yine davacı tarafından, delil listesinde talep edilmesi gerekmektedir.
Kural olarak, işçinin ücreti her türlü delille ispatlanabilmektedir.
Bununla beraber, işveren tarafından imzalı ücret bordrosu sunulması halinde, ücretin tespitinde yazılı delillere bakılmaktadır. Uygulamada en sık kullanılan yazılı deliller, banka ödemeleri, ödeme makbuzları ve emsal ücret araştırmalarıdır.
İşçinin Yaşı:
İşçinin yaşı, doğum tarihinden kaza tarihine kadar olan süre hesaplanarak tespit edilmektedir.
Süre hesaplandığında, 6 aydan az süreler geriye, 6 aydan fazla süreler ileriye yuvarlanmaktadır. Bu şekilde bulunan işçinin yaşının, 1931 işaretli PMF Yaşam Tablosundan (Fransız PopulationMasculine Et-Feminine Yaşam Tablosu) karşılığı bulunmaktadır.
Bu tabloda bulunan rakam, işçinin bakiye ömrünü göstermektedir. Tabloda, 0,50’den düşük rakamlar geriye, yüksek rakamlar ileriye yuvarlanmaktadır.
Yargıtay, işçinin yaşı belirlendikten sonra, kararlı içtihatlarında, işçinin 60 yaşına kadar çalışacağını, 60 yaşından sonra pasif emeklilik dönemini yaşayacağını kabul etmektedir.
Bunun istisnası, işçinin 60 yaşından sonra iş kazası geçirmesi, 60 yaşından sonra çalışmaya devam ettiğinin iddia edilmesi ve ispatlanmasıdır. Bu durumda, işçinin fiilen çalıştığı dönemler için 60 yaşından sonra aktif devre hesabı yapılabilmektedir.
Rücu edilebilir SGK Geliri:
Maluliyet oranının %10’dan fazla olması halinde, işçiye SGK tarafından gelir bağlanmaktadır.
Aynı zamanda, işçinin hastanede veya evde tedavi gördüğü, iş göremez durumda olduğu zamanlar için geçişi iş göremezlik ödemesi yapılmaktadır.
Bu ödemelerin toplamının, işverenin kusuru oranında işveren olan davalıdan tahsil edilecek olması sebebiyle, yine bu davada, işçinin kusuru oranında belirlenen gelir toplamı, toplam maddi zarardan mahsup edilecektir.
İş kazasından dolayı açılan maddi tazminat istemli davanın ana teması, işçinin kurum tarafından karşılanmayan zararlarının işverenden tahsilidir.
Bilinen Aktif Dönem Zararı:
İşçinin, 60 yaşına gelene kadar, asgari ücretin belirli olduğu döneme kadar hesaplanan maddi zararı, bilinen aktif dönem zararı olarak adlandırılmaktadır.
Bu dönem içerisinde, işçinin iş göremez durumda olduğu bir dönem olması halinde, bunun ayrıca hesaplanması gerekmektedir.
Bilinmeyen Aktif Dönem Zararı:
İşçinin 60 yaşına kadar çalışacağı varsayıldığında, bilinen aktif dönem bittikten sonraki dönem zararı bilinmeyen aktif dönem zararı olarak adlandırılmaktadır.
Bunun anlamı, işçinin 60 yaşına kadar çalışacağı, fakat ücretinin ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu dönemde asgari ücret henüz belirlenmemiştir.
Bu durumda, Yargıtay’ın katı uygulaması olarak, davacının yıllık ücret artış oranı Kn formülü ile %10 arttırılacaktır. Davacı gelecek yıllara ait hesaplanan kazançları ait olduğu yıldan önce alacağı için, 1/Kn formülüne göre %10 iskonto yapılmak suretiyle, davacının bilinen dönemi dışındaki 60 yaşına kadar bilinmeyen aktif dönem zararı hesaplaması yapılacaktır.
Bu dönemin ücreti, işçinin ücretinin asgari ücrete oranı ile hesaplama yapılan dönem asgari ücretin çarpılması ile bulunan ücretin, yıllık bazda 12 ay ile çarpılması ile bulunmaktadır.
%10 arttırma ve %10 iskonto, kural olarak yıllık ücrette hiçbir değişiklik yapmamakla birlikte, Yargıtay, bilirkişi raporlarında mutlaka bu artırım ve iskontoyu gösteren tabloyu görmek istemektedir.
Bilinmeyen Pasif Dönem Zararı:
Yargıtay, işçinin bilinmeyen pasif dönem (emeklilik dönemi) zararının, son asgari ücret üzerinden hesaplanmasını kabul etmektedir. Bu durumda, işçinin yıllık kazancı, son net asgari ücretin 12 ay ile çarpılması yoluyla bulunmaktadır. Burada da, artırım ve iskonto yapılmalı, bu dönem zararı bulunmalıdır.
Manevi Tazminat:
Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Ölümlü İş Kazası
İş kazası sonucu, işçinin vefat etmesi sonrasında, destekten yoksun kalan eş ve çocuklarının Borçlar Kanunu 53. Madde doğrultusunda tazminat talep edebilmektedirler.
MADDE 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:
- Cenaze giderleri.
- Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
- Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar
Hak sahipleri:
Eş: ölen işçinin bakiye hayat süresiyle sınırlı olmak üzere, kendi hayat süresi kadar,
Erkek çocuk kaza tarihinde orta okula başlamamışsa 18 yaşına kadar, orta öğrenim görüyorsa 20 yaşına kadar, yüksek öğrenim yapıyorsa 25 yaşına kadar,
Kız çocuk 22 yaşına kadar, yüksek öğrenim görüyorsa 25 yaşına kadar destekten yoksun kalmaktadır.
Anne, baba, kardeş vb., sağlığında işçinin yardımı ile ayakta kaldıklarını ispatlamaları halinde, maddi tazminata hak kazanabilirler.
Ölen işçi bekar ise, anne babasına maddi tazminat hesaplanmaktadır.
Destekten yoksun kalma payları, ölen işçinin sadece eşi pay alıyorsa ½, her bir çocuk için 1 pay, anne baba için 1 pay şeklinde dağıtılmaktadır.
Bu şekilde hesaplanan maddi zarardan, eş için evlenme şansı indirimi ve kusur indiriminin, diğer hak sahipleri için sadece kusur indiriminin düşülmesi sonrasında, rücu edilebilir SGK gelirinin de çıkarılması ile her hak sahibinin gerçek maddi zararı bulunmaktadır.
Dava dilekçesi hazırlarken dikkat edilmesi gereken noktalar:
-Kaza tarihi
-Maluliyet oranı (Maluliyet oranına itiraz varsa içeriği)
-işçinin gerçek ücreti (sosyal yardımlar ve diğer ödemeler ayrıntılı şekilde belirtilecek, asgari geçim indirimine esas bilgiler (eş, eşin çalışıp çalışmadığı, çocuk bilgileri)
-iş kazasında kusur durumunu etkileyecek belgeler, tanık delili,
-iş kazasından dolayı açılan tazminat davalarında, maddi tazminatın talep edilerek, manevi tazminatın saklı tutulmasının daha uygun olduğunu düşünmekteyim.
Bazı meslektaşlarımız, iş kazasından dolayı örneğin fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 5.000,00 TL maddi tazminat, 200.000,00 TL manevi tazminat talep etmektedirler. Bu durumda, maddi tazminatın 50.000,00 TL olarak hesaplandığını varsayalım. Uygulamada Mahkemeler, hesaplanan maddi tazminat aralığında manevi tazminata hükmediyor olması sebebiyle, somut olayda 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi durumunda, bu kez reddedilen manevi tazminat rakamı açısından (davacı vekiline manevi tazminattan dolayı hükmedilen vekalet ücreti ile sınırlı olmak üzere) karşı vekalet ücretine hükmedilmekte, bu da işçinin hak kaybına uğramasına sebebiyet vermektedir.
Zamanaşımı:
İş kazalarında zamanaşımı süresi 10 yıl olup, süre kaza tarihinden itibaren başlamaktadır.
Ergür Hukuk Ofisi