İşçinin, işyerinde işini ifa ederken veya işyerinde talimat beklerken meydana gelen olay nedeniyle ölümü ya da vücut bütünlüğünün ruhen ve/veya bedenen zarara uğramasını ifade etmektedir.

Bu bölümde anlatılanlar, gerek yasa gerek Yargıtay içtihatları gerekse deneyimlerimizden faydalanarak, iş kazası geçiren işçinin haklarının nelerden ibaret olduğu konusundadır.

İşçinin iş kazası geçirmesi halinde, iş kazasının, işveren tarafından, kazanın olduğu günü takip eden 3 iş günü içerisinde kolluk kuvvetlerine ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmesi gerekmektedir.

Bu süre, iş kazasının, işverenin kontrolü dışında bir yerde olması halinde, işverenin öğrendiği tarihten itibaren başlamaktadır.

İşverenin iş kazasını kolluk kuvvetlerine ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmemesi halinde, bu bildirimi işçinin de ihbar şeklinde yapması imkanı bulunmaktadır. Bu halde, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun iş kazasından haberi olmayacağı için, işçinin maluliyetini, tarafların iş kazasının meydana gelmesinde kusurunu ve iş kazası sonucunda işçiye bağlanacak geliri belirlenemeyecektir.

İş kazasının bildirilmesi üzerine, kolluk kuvvetleri tarafından, iş kazasının olduğu yer, kaza mahallinin fotoğrafları çekilmekte, kazaya uğrayan işçinin, görgü tanıklarının ve işveren/işveren vekilinin ilk ifadeleri alınmaktadır. Bu tarz olaylarda, sıcağı sıcağına alınan ifadeler büyün önem arz etmekte olup, bu ifadelerin sonradan değiştirilmesi imkanı bulunmamaktadır. Örneğin, işçinin kolluk kuvvetine verdiği ifadesinde, iş kazasının meydana gelmesi konusunda kusurun kendisinde olduğunu belirtecek şekilde ifade verilmesi halinde, sonraki aşamalarda bu ifadenin geriye alınması kolay olmamaktadır.

İş kazasından haberdar olan Sosyal Güvenlik Kurumu ise, görevlendirdiği müfettiş ile işyerinde ve kazanın olduğu yerde incelemede bulunmaktadır. Bu inceleme sonucunda bir rapor hazırlayan müfettişin raporu, sonraki aşamalarda ana kaynaklarından biri olmaktadır.

Sosyal Güvenlik Kurumu, aynı zamanda, işçinin tedavisi ile ilgilenirken, işçinin kaza nedeniyle maluliyetinin meydana gelip gelmediğini tespit etmektedir. İşçinin kontrol muayenelerine çağırılarak, durumu aşamalar halinde takibinden sonra, kalıcı maluliyet oranı tespit edilmektedir.

Maluliyet oranının tespitinden sonra, iş kazasının mağduru olan işçinin, uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini, işçinin vefatı halinde ise, işçinin mirasçılarının uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini için işverene dava açma imkanı bulunmaktadır. Bu davaların açılması için zamanaşımı süresi 10 yıl olup, bu süre, iş kazasının meydana geldiği günden başlamaktadır.

Bir olayın iş kazası olarak adlandırılabilmesi için, kaza ile oluşan zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir.

İlliyet Bağı, Somut Olaya Göre Değerlendirilmektedir.

Yargıtay, bir olayda tatil sitesi bekçisinin verilmiş bir işveren talimatı, bir bilgi ve ehliyeti olmadığı halde elektrik arızasını gidermek amacıyla girdiği elektrik trafosunda kazaya uğramasını iş kazası saymış fakat bunda kusuru bulunmadığı için işvereni sorumlu tutmamıştır.

Maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olmakla birlikte, iş kazası kavramı açısından da önem taşıyan bir kararında Yargıtay, çatı onarımı sırasında yıldırım çarpması sonucu ölen sigortalının uğradığı kaza, açıkça belirtilmemekle birlikte, iş kazası sayılmıştır. Kararda asıl uyuşmazlığın, kaçınılmazlık olarak değerlendirilen sigorta olayından işverenin sorumluluğu noktasında odaklaştığı belirtilmektedir. Olayın işyerinde meydana gelmesi (SSK.11/A-a) ve sigortalının gördüğü iş ile kaza olayı arasında uygun nedensellik bağının varlığı halinde kazanın iş kazası olarak kabul edilmesi gerekir. Kaçınılmazlık olgusu, iş kazası değil, SSK.26 kapsamında işverenin rücu tazminatından sorumluluğu açısından önem taşıyacaktır.

Yargıtay’a göre, sigortalının işverene ait malı kurtarmak amacı ile denize dalması sonucu ölümü bir iş kazasıdır. Yine işyerinde tartışma sonucu kalp durmasından ötürü ölüm olayı da iş kazası olarak nitelendirilmiştir. Buna karşılık, sigortalının izinli iken ve düğün dönüşü arkadaşı tarafından tabanca ile kasten yaralanması iş kazası olarak kabul edilmemiştir. Aynı şekilde, sigortalının iş kazası sonucu yaralanıp hastanede tedavi gördükten sonra memleketine giderken trafik kazası geçirerek ölmesi iş kazası sayılmamıştır.

Yargıtay’ın bazı kararlarında, “işverenin eylemi ile zararlandırıcı olay arasında” neden-sonuç bağı aradığı görülmektedir. Gerçekten bir kararında, “özel arabasını kullanarak, görev yerine gitmeden önce ailesiyle vedalaşmaya gitmekte olan işçinin uğradığı kaza iş kazası sayılmaz. Çünkü işverenin eylemi ile zararlandırıcı olay arasında herhangi bir sebep-sonuç bağlantısı yoktur.

Yargıtay verdiği birçok kararında bu anlamda uygun illiyet bağının varlığını aramıştır. Bir olayda, sigortalı işyerinde sıva yaparken iskeleden ayağı kaymış ve ayağında bir sıyrılma meydana gelmiştir. Bu olaydan 8 gün sonra bu kişi septisemi şoku (kan zehirlenmesi) nedeniyle böbrek yetmezliğinden ölmüştür. Yargıtay’a göre, ayak sıyrılması olayı ile septi-semi hastalığı ve akut böbrek yetmezliği arasında uygun neden sonuç bağı var ise, olay SSK.11/A hükmü çerçevesinde iş kazası sayılacaktır.

Zararın, kazanın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra ortaya çıkması halinde nedensellik bağının tespiti daha zor olmaktadır. Yargıtay’ın 2002 yılında verdiği bir karara konu olan olay, nedensellik bağının tespiti bakımından önem taşımaktadır. Karara konu olan olayda, 1991 yılında meydana gelen kazada davacının sağ gözüne metal çapağı kaçmış, sigortalı tedavi görerek iyileşmiş, aradan yedi yıl geçtikten sonra kurumuş bir boya nedeniyle sağ gözünde yeniden bir araz ortaya çıkmıştır. Davacı, arazın, 1991 yılında meydana gelen kaza sonucu olduğu iddiasıyla, maddi ve manevi tazminat davası açmış, mahkemece istek doğrultusunda karar verilmiştir. Ancak Yargıtay 21. Hukuk Dairesi “zararlandırıcı olay ile meydana gelen araz arasında” nedensellik bağının kurulmamış olması ve maddi olgu ve zararlandırıcı olayın hangi nedene bağlandığının saptanmaması gerekçeleriyle kararı bozmuştur.

Karara konu olan olayda, olay ile zarar arasında nedensellik bağının varlığı konusunda kesin bir açıklık yoktur. Hayatın normal akışı içinde yedi yıl geçtikten sonra, göze kaçan bir metal parçası nedeniyle arızanın oluşması zor gibi görünse de bunun, bilimsel verilerle, kesin olarak ortaya konulması gerekir. Diğer taraftan, kararda davacının gözünde meydana gelen arazın “kurumuş bir boya parçası”ndan kaynaklandığı belirtilmektedir. İşçinin gözünde bulunan kurumuş boya parçasının göze kaçan metal parçasından mı kaldığı, yoksa yine iş kazası olabilecek daha sonraki başka bir nedeniyle mi olduğu hususu araştırılmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay’ın, gerek zararlandırıcı olayın hangi maddi olguya dayandırıldığının belli olmaması gerek nedensellik bağının kurulmamış olması gerekçeleriyle kararı bozması isabetlidir.

Görüleceği üzere, olay ve zarar arasında illiyet bağı bulunması halinde, bu olay iş kazası sayılmakta ve işçinin, iş kazasından doğan işçilik haklarını talep etme hakkı doğmaktadır.

İş kazasından dolayı işverene karşı açılacak maddi tazminat davaları, kurum tarafından yapılan yardımlar ve bağlanan gelirlerle karşılanmayan zararın giderilmesi ilkesine dayanır.

İş kazasına dayalı tazminat davalarında, hesaplamaya esas unsurların tespiti önem arz etmekte olup, özellikle İş Mahkemesinin, davacı işçinin talebi ile bağlı kalması gerektiğinden, davaya ilişkin taleplerin ve ücretin doğru şekilde tespiti ve konusunda uzman hukukçulardan yardım alınması gerekmektedir.

Bu aşamadan sonra, deneyimlerimiz ve hazırladığımız bilirkişi raporları doğrultusunda, iş kazalarından kaynaklanan maddi tazminat davalarında dikkat edilmesi gereken hususları başlıklar halinde sıralayabiliriz:

Kusur Durumu:

Kurum tarafından hazırlanan iş kazası inceleme raporları, hazırlık aşamasında tutulan tutanaklar ve ifadeler (uygulamada hazırlık aşamasında alınan ifade ve tutanaklar kilit roldedir.) dosyada dinlenen tanıklar, işverenin aldığı güvenlik önlemleri neticesinde, dava dosyasında alınan kusur raporu ile tarafların kusur oranları belirlenebilmektedir.

İş Göremezlik (Maluliyet) Oranı:

Kurum tarafından yapılan soruşturma sonrasında, işçinin maluliyet oranı belirlenmektedir. Maluliyet oranının %10’dan fazla olması durumunda, kurum tarafından işçiye gelir bağlanmaktadır.

Maluliyet oranının düşük gelmesi durumunda, idari başvuru olarak, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna (SSYSK) itiraz edilebilmektedir.

Bu başvuru sonucunda, maluliyet oranın değişmemesi halinde, dava aşamasında maluliyet oranına itiraz edilebilmektedir.

İtiraz ile dava dosyası, maluliyet oranının tespiti için Adli Tip İhtisas Dairesine (3. Daire) gönderilmektedir. Burada belirlenen maluliyet oranı ile SSYSK arasında fark olması halinde ise, dosya kesin maluliyet oranı için Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilmektedir ve maluliyet oranı belirlenmektedir.

Kazanç:

İş kazasından dolayı tazminat hesaplamalarından en önemli konulardan biri de davacının kazancıdır. Burada, davacının gerçek çıplak kazancının tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu hususta, dava dilekçesinde, davacının gerçek kazancının ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerekmektedir.

Ücretin ekleri, çıplak ücret, ikramiye, komisyon, kardan pay alma, sosyal yardımlar (yemek yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı, giyim yardımı vb.), yüzde yöntemine göre ücret ve bahşişler olarak kabul edilmektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, fazla çalışma, genel tatil çalışması karşılığı ödenen ücretlerin, kural olarak devamlılık arz etmemesi sebebiyle, tazminata esas ücrete dahil edilememesidir.

Yine bazı ücret bordrolarında, muhasebe hilesi veya işçinin gerçek ücretini gizlemek için, esas ücretin yanında her ay aynı oranda fazla çalışma ücreti de tahakkuk ettirilebilmektedir. Bu durumda, fazla çalışma ücretinin de esas ücrete dahil edilmesi talep edilebilmektedir.

Netice olarak, dava dilekçesinde, davacının ücretinin çok net bir şekilde anlatılması, taleplerin açıklanması gerekmektedir.

Yargılama sırasında, işçinin ücretinin tespitinde taleple bağlı kalınacağından, örneğin çıplak ücretin içine yemek, yol vb. yardımların bulunduğunun belirtilmemesi durumunda, bilirkişi tarafından, işçiye yemek ve yol yardımı yapıldığı kanaatine ulaşılsa dahi, hesaplamalarda taleple bağlılık ilkesi gereği, bu yardımlar esas ücrete katılamamaktadır.

Aynı zamanda, 01.01.2008 tarihinden itibaren iş hayatına giren asgari geçim indirimi de, esas ücrete dahil kazançlardan sayılacaktır.

Bu şekilde belirlenen işçinin kaza tarihindeki net kazancı, o dönemdeki asgari ücrete oranlanarak, işçinin ücretinin asgari ücrete oranı tespit edilmektedir. Bu tespit edilen oran, işçinin aktif devre döneminin hesaplanmasında ana etken olmaktadır.

İşçinin ücretinin tespitinde, ücret konusunda ihtilaf bulunması halinde, emsal ücret araştırması yapılması gerekmektedir. Bu talebin de yine davacı tarafından, delil listesinde talep edilmesi gerekmektedir.

Kural olarak, işçinin ücreti her türlü delille ispatlanabilmektedir.

Bununla beraber, işveren tarafından imzalı ücret bordrosu sunulması halinde, ücretin tespitinde yazılı delillere bakılmaktadır. Uygulamada en sık kullanılan yazılı deliller, banka ödemeleri, ödeme makbuzları ve emsal ücret araştırmalarıdır.

İşçinin Yaşı:

İşçinin yaşı, doğum tarihinden kaza tarihine kadar olan süre hesaplanarak tespit edilmektedir.

Süre hesaplandığında, 6 aydan az süreler geriye, 6 aydan fazla süreler ileriye yuvarlanmaktadır. Bu şekilde bulunan işçinin yaşının, 1931 işaretli PMF Yaşam Tablosundan (Fransız Population Masculine Et-Feminine Yaşam Tablosu) karşılığı bulunmaktadır.

Bu tabloda bulunan rakam, işçinin bakiye ömrünü göstermektedir. Tabloda, 0,50’den düşük rakamlar geriye, yüksek rakamlar ileriye yuvarlanmaktadır.

Yargıtay, işçinin yaşı belirlendikten sonra, kararlı içtihatlarında, işçinin 60 yaşına kadar çalışacağını, 60 yaşından sonra pasif emeklilik dönemini yaşayacağını kabul etmektedir.

Bunun istisnası, işçinin 60 yaşından sonra iş kazası geçirmesi, 60 yaşından sonra çalışmaya devam ettiğinin iddia edilmesi ve ispatlanmasıdır. Bu durumda, işçinin fiilen çalıştığı dönemler için 60 yaşından sonra aktif devre hesabı yapılabilmektedir.

Rücu edilebilir SGK Geliri:

Maluliyet oranının %10’dan fazla olması halinde, SGK tarafından işçiye gelir bağlanmaktadır.

Bu ödemelerin, işverenin kusuru oranında işveren olan davalıdan tahsil edilecek olması sebebiyle, yine bu davada, işçinin kusuru oranında belirlenen gelir toplamı, toplam maddi zarardan mahsup edilecektir.

İş kazasından dolayı açılan maddi tazminat istemli davanın ana teması, işçinin kurum tarafından karşılanmayan zararlarının işverenden tahsilidir.

Bilinen Aktif Dönem Zararı:

İşçinin, 60 yaşına gelene kadar, asgari ücretin belirli olduğu (şu an 31.12.2017 tarihine kadar) döneme kadar hesaplanan maddi zararı, bilinen aktif dönem zararı olarak adlandırılmaktadır.

Bu dönem içerisinde, işçinin iş göremez durumda olduğu bir dönem olması halinde, bunun ayrıca hesaplanması gerekmektedir.

Bilinmeyen Aktif Dönem Zararı:

İşçinin 60 yaşına kadar çalışacağı varsayıldığında, bilinen aktif dönem bittikten sonraki dönem zararı bilinmeyen aktif dönem zararı olarak adlandırılmaktadır.

Bunun anlamı, işçinin 60 yaşına kadar çalışacağı, fakat ücretinin ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu dönemde asgari ücret henüz belirlenmemiştir.

Bu durumda, Yargıtay’ın katı uygulaması olarak, davacının yıllık ücret artış oranı Kn formülü ile %10 arttırılacaktır. Davacı gelecek yıllara ait hesaplanan kazançları ait olduğu yıldan önce alacağı için, 1/Kn formülüne göre %10 iskonto yapılmak suretiyle, davacının bilinen dönemi dışındaki 60 yaşına kadar bilinmeyen aktif dönem zararı hesaplaması yapılacaktır.

Bu dönemin ücreti, işçinin ücretinin asgari ücrete oranı ile 31.12.2017 tarihindeki asgari ücretin çarpılması ile bulunan ücretin, yıllık bazda 12 ay ile çarpılması ile bulunmaktadır.

%10 arttırma ve %10 iskonto, kural olarak yıllık ücrette hiçbir değişiklik yapmamakla birlikte, Yargıtay, bilirkişi raporlarında mutlaka bu artırım ve iskontoyu gösteren tabloyu görmek istemektedir.

Bilinmeyen Pasif Dönem Zararı:

Yargıtay, işçinin bilinmeyen pasif dönem (emeklilik dönemi) zararının, son asgari ücret üzerinden hesaplanmasını kabul etmektedir. Bu durumda, işçinin yıllık kazancı, son net asgari ücretin 12 ay ile çarpılması yoluyla bulunmaktadır. Burada da, artırım ve iskonto yapılmalı, bu dönem zararı bulunmalıdır.

Manevi Tazminat:

İş kazası sonucunda, işçinin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilmektedir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde ise, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Uygulamada, özellikle zamanaşımı açısından davanın koşullarının uygun olması durumunda, manevi tazminat talebinin saklı tutulması gerekmektedir. Bu durumda, açılan maddi tazminat davasında hesaplanan maddi zarar rakamı belirlendikten sonra, açılacak ek dava ile manevi tazminat talep edilmesi uygun olmaktadır. Zira uygulamada, iş kazasından doğan manevi tazminat talepleri, hesaplanan maddi tazminat miktarına yakın rakamlar üzerinden takdir edilmektedir.

Gökmen Ergür

Avukat-Arabulucu