Uygulamada, işverenler, iş kazası geçirildiğinde bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyebiliyorlar. Ambülans çağrılmasını gerektiren kazalarda, kolluk kuvvetleri ve Savcı, olaydan haberdar olacağı için, kuruma da haber verilmektedir. Basit sayılabilecek iş kazalarında ise, işverenler, iş kazasını bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyebiliyorlar.

Bu durumda, iş kazasından zarar gören işçilerin işverene karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilmelerinin koşulu, öncelikle iş kazası ile ilgili Sigorta Müdürlüğü’ne başvurulup gerekli araştırmanın yaptırılması ve kaza geçiren işçilerin geçici veya sürekli iş göremezlik derecelerinin Kurum’ca tespitidir.

Bunun amacı, Yargıtay kararlarında sıkça belirtildiği gibi “İş kazasından dolayı işverene karşı açılacak maddi tazminat davaları, SGK tarafından yapılan yardımlar ve bağlanan gelirlerle karşılanmayan zararın giderilmesi ilkesine dayanır.

İşte bu nedenlerle, davacıların izleyecekleri iki yol vardır:

Bunlardan birincisi, ilgili Sosyal Sigorta Müdürlüğü’ne başvurup dosya açtırmak ve bir an önce Müfettiş tahkikatı yaptırıp, davacıları SGK Sağlık Kurullarına sevk ettirmek; kalıcı veya geçici iş göremezlik derecelerini tespit ettirmek; bu arada tedavi giderlerini de SGK’ya ödetmektir.

İkinci yol, SGK’ya karşı açılacak ayrı bir dava ile “iş kazasının ve iş göremezlik derecelerinin tespiti”dir.

Kurum tarafından soruşturma tamamlandıktan sonra, olayın iş kazası olmadığı belirlenirse, ikinci yola başvurmak gerekmektedir.

İşçinin çalışmasının SGK’ya bildirilmemiş olması ve işçinin sigortasız çalıştırılması sırasında iş kazası geçirmesi durumunda, olayın iş kazası sayılmasına engel değildir:

Eğer işçi sigortaya kayıt ettirilmeden iş kazası geçirmişse, 506 sayılı yasanın 10.maddesine göre işveren sorumlu tutulmaktadır. Bu sorumluluk, işverenin iş kazasının oluşmasında %100 kusurlu kabul edilmesi olarak sonuç doğurmaktadır.

Bir kazanın iş kazası sayılabilmesi için; Sigortalının gördüğü “” ile meydana gelen “kaza” olayı arasında ve “Kaza” olayı ile “uğranılan özür” arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir.

İlliyet Bağı, Somut Olaya Göre Değerlendirilmektedir.

Yargıtay, bir olayda tatil sitesi bekçisinin verilmiş bir işveren talimatı, bir bilgi ve ehliyeti olmadığı halde elektrik arızasını gidermek amacıyla girdiği elektrik trafosunda kazaya uğramasını iş kazası saymış fakat bunda kusuru bulunmadığı için işvereni sorumlu tutmamıştır.

Maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olmakla birlikte, iş kazası kavramı açısından da önem taşıyan bir kararında Yargıtay, çatı onarımı sırasında yıldırım çarpması sonucu ölen sigortalının uğradığı kaza, açıkça belirtilmemekle birlikte, iş kazası sayılmıştır. Kararda asıl uyuşmazlığın, kaçınılmazlık olarak değerlendirilen sigorta olayından işverenin sorumluluğu noktasında odaklaştığı belirtilmektedir.

Olayın işyerinde meydana gelmesi (SSK.11/A-a) ve sigortalının gördüğü iş ile kaza olayı arasında uygun nedensellik bağının varlığı halinde kazanın iş kazası olarak kabul edilmesi gerekir.

Kaçınılmazlık olgusu, iş kazasının belirlenmesinde değil, SSK.26 kapsamında işverenin rücu tazminatından sorumluluğu açısından önem taşıyacaktır.

Yargıtay’a göre, sigortalının işverene ait malı kurtarmak amacı ile denize dalması sonucu ölümü bir iş kazasıdır. Yine işyerinde tartışma sonucu kalp durmasından ötürü ölüm olayı da iş kazası olarak nitelendirilmiştir. Buna karşılık, sigortalının izinli iken ve düğün dönüşü arkadaşı tarafından tabanca ile kasten yaralanması iş kazası olarak kabul edilmemiştir. Aynı şekilde, sigortalının iş kazası sonucu yaralanıp hastanede tedavi gördükten sonra memleketine giderken trafik kazası geçirerek ölmesi iş kazası sayılmamıştır.

Yargıtay’ın bazı kararlarında, “işverenin eylemi ile zararlandırıcı olay arasında” neden-sonuç bağı aradığı görülmektedir. Gerçekten bir kararında, “özel arabasını kullanarak, görev yerine gitmeden önce ailesiyle vedalaşmaya gitmekte olan işçinin uğradığı kaza iş kazası sayılmaz. Çünkü işverenin eylemi ile zararlandırıcı olay arasında herhangi bir sebep-sonuç bağlantısı yoktur.

Yargıtay verdiği birçok kararında bu anlamda uygun illiyet bağının varlığını aramıştır. Bir olayda, sigortalı işyerinde sıva yaparken iskeleden ayağı kaymış ve ayağında bir sıyrılma meydana gelmiştir. Bu olaydan 8 gün sonra bu kişi septisemi şoku (kan zehirlenmesi) nedeniyle böbrek yetmezliğinden ölmüştür. Yargıtay’a göre, ayak sıyrılması olayı ile septi-semi hastalığı ve akut böbrek yetmezliği arasında uygun neden sonuç bağı var ise, olay SSK.11/A hükmü çerçevesinde iş kazası sayılacaktır.

Zararın, kazanın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra ortaya çıkması halinde nedensellik bağının tespiti daha zor olmaktadır.

Yargıtay’ın 2002 yılında verdiği bir karara konu olan olay, nedensellik bağının tespiti bakımından önem taşımaktadır. Karara konu olan olayda, 1991 yılında meydana gelen kazada davacının sağ gözüne metal çapağı kaçmış, sigortalı tedavi görerek iyileşmiş, aradan yedi yıl geçtikten sonra kurumuş bir boya nedeniyle sağ gözünde yeniden bir araz ortaya çıkmıştır. Davacı, arazın, 1991 yılında meydana gelen kaza sonucu olduğu iddiasıyla, maddi ve manevi tazminat davası açmış, mahkemece istek doğrultusunda karar verilmiştir. Ancak Yargıtay 21. Hukuk Dairesi “zararlandırıcı olay ile meydana gelen araz arasında” nedensellik bağının kurulmamış olması ve maddi olgu ve zararlandırıcı olayın hangi nedene bağlandığının saptanmaması gerekçeleriyle kararı bozmuştur. Karara konu olan olayda, olay ile zarar arasında nedensellik bağının varlığı konusunda kesin bir açıklık yoktur. Hayatın normal akışı içinde yedi yıl geçtikten sonra, göze kaçan bir metal parçası nedeniyle arızanın oluşması zor gibi görünse de bunun, bilimsel verilerle, kesin olarak ortaya konulması gerekir. Diğer taraftan, kararda davacının gözünde meydana gelen arazın “kurumuş bir boya parçası”ndan kaynaklandığı belirtilmektedir. İşçinin gözünde bulunan kurumuş boya parçasının göze kaçan metal parçasından mı kaldığı, yoksa yine iş kazası olabilecek daha sonraki başka bir nedeniyle mi olduğu hususu araştırılmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay’ın, gerek zararlandırıcı olayın hangi maddi olguya dayandırıldığının belli olmaması gerek nedensellik bağının kurulmamış olması gerekçeleriyle kararı bozması isabetlidir.