YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 07.02.2018 Esas: 2015 / 3683 Karar: 2018 / 186

İşçillik Alacakları – Jestiyon Primi – Bozmadan sonra Islah

Özet:

Davacı vekili davacı işçinin çalıştığı süre boyunca kullandırılmayan ve karşılığı ödenmeyen yıllık izin ücreti alacağı ile hak kazandığı hâlde ödenmeyen jestiyon prim alacağının bulunduğunu iddia ederek işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. emsal nitelikteki işçilere aynı dönemde ödenen prim miktarlarının araştırılması ve davacının anılan dönemde gerçekleşen çalışma süresi dikkate alınarak kıstelyevm usulüne göre hak kazandığı jestiyon primi alacağı belirlenerek bu miktar üzerinden talebin kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasından sonra bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda alınan ek bilirkişi raporu doğrultusunda davacı taraf, 02.02.2015 harç tarihli ıslah dilekçesi ile dava konusu ettiği jestiyon primi talebini arttırarak, arttırılmış bu alacağın davalıdan tahsilini istemiştir.

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.04.2015 gün ve 2015/541 E., 2015/128 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 23.06.2015 gün ve 2015/14809 E., 2015/21817 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, davalıya ait işyerinde 01.05.2000 – 30.09.2010 tarihleri arasında çalıştığı, 30.09.2010 tarihinde işten ayrılması nedeni ile 01.01.2010-30.06.2010 tarihleri arasında çalışma dönemine ilişkin hak kazandığı jestiyon priminin ödenmediği ve yıllık izin ücret alacaklarının bulunduğunu ileri sürerek, bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, jestiyon priminin ödeme tarihinde işyerinde çalışmaya devam eden işçilere başarı derecesine, konumuna, hizmet süresine göre ödendiğini, davacının jestiyon primi ödemesine ilişkin şartları taşımadığını, hak kazandığı yıllık izinlerini kullandığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, dairemizin 04.02.2013 gün 2013/3005 esas- 2014/1357 karar sayılı ilamı ile ” ….emsal nitelikteki işçilere aynı dönemde ödenen jestiyon primi miktarları araştırılmalı ve davacının anılan dönemde gerçekleşen çalışma süresi dikkate alınarak kıstelyevm usulüne göre hak kazandığı jestiyon primi alacağı belirlenerek bu miktar üzerinden talebin kabulüne karar verilmelidir. Bu hususun dikkate alınmaması ve jestiyon primi alacağı isteminin reddine karar verilmesi isabetsizdir….”gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılamada davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Bozma öncesi mahkemece hesaplatılmayan alacak miktarının bozma sonrası ıslah ile artırılıp artırılamayacağı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.

Somut olayda, davacı 01.01.2010-30.06.2010 tarihleri arasında çalışma dönemine ilişkin hak kazandığı jestiyon prim alacağını talep etmiştir. Bozma öncesi yapılan yargılamada, hükme esas alınan bilirkişi raporunda alacak miktar itibari ile hesap edilmemiş, mahkemece ödeme tarihi itibari ile iş yerinde çalışmayan davacının jestiyon primine hak kazanmadığı gerekçesiyle talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın, davacının jestiyon prim alacağına hak kazandığı gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece alınan bilirkişi raporu uyarınca davacı talebini ıslah etmiştir. Ancak mahkemece, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile ıslah talebi reddedilmiştir.

Mahkemenin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin tespiti doğru ise de bozmadan önce alacak miktarının hesap edilmediği ve davacının da ıslah yapma imkanı bulunmadığı, ayrıca ıslahın yargılamada yanlızca bir kez yapılabileceği hususları göz önüne alındığında davacının ıslah hakkı olduğunun kabulü gerekir. Yazılı olduğu şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Kabule göre de, davanın fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açıldığı gözetilmeksizin, yıllık izin alacağı yönünden davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmaması da hatalıdır…”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin 2000 ile 2010 yılları arasında davalı banka nezdinde çalıştığını, 30.09.2010 tarihinde işten ayrıldığını, 2008-2010 yılları arasında kullandırılmayan ve karşılığı ödenmeyen 13 günlük yıllık izin ücreti alacağının bulunduğunu, 01.01.2010-30.06.2010 tarihleri arasında almaya hak kazandığı performans priminin bütün banka personeline ödendiği hâlde müvekkiline haksız ve kötü niyetli olarak ödenmediğini ileri sürerek yıllık izin ücreti ve jestiyon primi alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili jestiyon priminin ödeme tarihinde iş yerinde çalışmaya devam eden işçilere başarı derecesine, konumuna, hizmet süresine göre ödendiğini, davacının jestiyon primi ödemesine ilişkin şartları taşımadığını, kaldı ki takdiri bir prim uygulaması olduğunu ve çalışana prim ödenmemesine de karar verilebileceğini, davacının hak kazandığı yıllık izinlerini kullandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece bilirkişi raporuna göre davacının kullanmadığı ve karşılığı ödenmeyen izin alacağının bulunduğu, jestiyon priminin ise çalışanın performansına bağlı olarak ödendiği herkese ödenmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece “… emsal nitelikteki işçilere aynı dönemde ödenen jestiyon primi miktarları araştırılmalı ve davacının anılan dönemde gerçekleşen çalışma süresi dikkate alınarak kıstelyevm usulüne göre hak kazandığı jestiyon primi alacağı belirlenerek bu miktar üzerinden talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken istemin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu” gerekçesi ile bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyularak davacı ile emsal nitelikteki işçilere aynı dönemde ödenen jestiyon primi miktarları ile ödeme yapılan işçilerin çalıştıkları sürelere ilişkin bilgi ve belgeler getirtilerek, ek bilirkişi raporu alındıktan sonra rapor doğrultusunda davacı vekili tarafından yapılan ıslah göz önüne alınmaksızın; davalı bankaya yazılan müzekkere cevabı sonucu talep edilen dönemde emsal çalışanlara ilişkin bildirilen ödemeler nazara alınarak davacının müdür olarak çalışması da dikkate alındığında aynı bankada 2010 yılında yönetici olarak çalıştığı anlaşılan Mehmet Fatih Bilginer emsal alınmak suretiyle davacının prim alacağı ve yıllık ücretli izin alacağı istemleri yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177’nci maddesinde açıkça ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğinin düzenlendiği, mahkemenin ilk kararında araştırılması gereken başka bir husus kalmadığı belirtilerek prim alacağı yönünden davanın esastan reddine karar verildiği, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da bozmadan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığının düzenlendiği ve Yargıtay 22. HD’nin birçok bozma gerekçesinde Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına atıfta bulunmak suretiyle kesin bir şekilde bozma sonrası ıslah yapılamayacağını belirttiği gerekçesi ile direnme kararı verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyize getirilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, bozma kararı öncesi mahkemece hesaplattırılmayan prim alacağının bozma kararı sonrası ıslah ile arttırılıp artırılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın açıklanan bu niteliği karşısında, medeni usul hukukunda ıslah kurumu hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Islah kurumu, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 83’üncü ve ardından gelen maddelerinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun ise 176’ncı vd. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Islah, davacı veya davalının, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamındaki usul işlemlerini, karşı tarafın iznine ve hâkimin onayına bağlı olmaksızın belli kurallar çerçevesinde bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmesini sağlayan bir usul hukuku kurumudur.

Islahın yapılması bakımından kanunda bir sınırlama yapılmıştır. HMK’nın 176’ncı maddesinde (HUMK m. 83), davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; HMK’nın 177’nci maddesinde (HUMK m. 84, 85) ıslahın tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir.

Yargıtayın bozma kararı üzerine, davanın yeniden ilk derece mahkemesinde görülmesi aşamasında ıslah yapılıp yapılmayacağı konusunda ise kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu konuda 1086 sayılı HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı; “…1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren ‘ıslah’ müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkanı sağlanmıştır. …Bir dava açıldıktan sonra… davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri ‘ıslah’ yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın herhangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksendördüncü maddemize tekabül eden yetmişsekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmişsekizinci maddesinde ‘ıslah’ın duruşmanın sonuna kadar “Jusqu’a la cloture des debast” ve teşkilatımızı hedef tutan seksendördüncü maddede ‘ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmayanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir’ denilmekle bahis konusu yetmişsekiz ve seksendördüncü maddelerin açık ibarelerinden ‘ıslah’ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksendördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ‘ıslah’ suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.

Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ‘ıslah’ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay’ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına… ” şeklindedir.

Metni yukarıya alınmış olan İçtihadı Birleştirme Kararının şu iki temel saptamayı içerdiği görülmektedir:

Islah, iyi niyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksikliklerini tamamlamasına olanak sağlayan bir kurumdur.

Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 84’üncü maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla 84’üncü madde ile getirilen bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O hâlde ıslahla ilgili kuralların yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanarak bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.

Bu İçtihadı Birleştirme Kararında bozma kararından sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 84’üncü maddesindeki kural yanında her ne kadar bu konuda kanunda açık düzenleme bulunmasa bile davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve yargı kararlarına karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ilkelerinden biri hâline gelen “usulü kazanılmış hak” kavramının ihlali endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bir davada verilen hükme yönelik bozma kararı, doğaldır ki bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması hâlinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de uyma kararı, bozma kararı kendisinin yararına olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlü hâle gelir. Davanın bu şekilde uyulan bozma kararının öngördüğü yön ve içeriğe bürünmesinden sonra taraflardan birinin ıslah yoluna gitmesiyle bozma kararıyla diğer taraf yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ortadan kalkması ya da sınırlanması, zayıflaması sonucuna yol açabilir. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2’nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti…sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır ve belirsizlik ortamına neden olur ve bu durum kabul edilemez.

Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 177/1’inci maddesi tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslahın yapılabileceğini öngördüğü, bu sebeple Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, 6100 sayılı HMK’nın 177’nci maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının 6100 sayılı HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihadın birleştirilmesi talep edilmiş ise de, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 06.05.2016 gün ve 2015/1 E.- 2016/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.

Somut olaya gelince, davacı vekili davacı işçinin çalıştığı süre boyunca kullandırılmayan ve karşılığı ödenmeyen yıllık izin ücreti alacağı ile hak kazandığı hâlde ödenmeyen jestiyon prim alacağının bulunduğunu iddia ederek işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece talep konusu yıllık ücretli izin alacağının kabulüne, jestiyon primi isteminin ise reddine dair verilen 25.12.2012 gün ve 2011/89 E.-2012/1192 K. sayılı birinci kararın Özel Dairece, emsal nitelikteki işçilere aynı dönemde ödenen prim miktarlarının araştırılması ve davacının anılan dönemde gerçekleşen çalışma süresi dikkate alınarak kıstelyevm usulüne göre hak kazandığı jestiyon primi alacağı belirlenerek bu miktar üzerinden talebin kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasından sonra bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda alınan ek bilirkişi raporu doğrultusunda davacı taraf, 02.02.2015 harç tarihli ıslah dilekçesi ile dava konusu ettiği jestiyon primi talebini arttırarak, arttırılmış bu alacağın davalıdan tahsilini istemiştir.

Mahkemece bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle davacının ıslah dilekçesine itibar edilmeden davacının jestiyon primi istemi hüküm altına alınmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, İçtihadı Birleştirme Kararları konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla bağlayıcı nitelik taşımaları nedeniyle yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca yerel mahkemenin bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağının kabulü ile sonuca gitmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu nedenle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmektedir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.02.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.