YARGITAY 10.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 07.02.2017 Esas: 2016 / 2334 Karar: 2017 / 722

Sigortalının İşe Girişi Süresinde Bildirilmemiş ise İşveren İş Kazasına Dayalı SGK Rücu Alacağından 5510 SK’nın 21. Maddesindeki Sorumluluk Halleri Aranmaksızın Sorumlu Olup; Gerçek Zarar Tavan Hesabı Yapılmaz.

Özet:

Davacı kurum, iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya bağlanan gelir ve masraflardan oluşan zararının rücuan tahsili talebinde bulunmuştur. 5510 SK’nun 23. maddesi uyarınca, sigortalının işe girişi yasal süre içinde SGK’ya bildirilmemiş ise işveren iş kazasına dayalı kurum rücu alacağından 5510 SK’nun 21. maddesindeki sorumluluk halleri aranmaksızın sorumludur. Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı işverene ödettirilir.  Maddenin açık hükmü karşısında; gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmadığı dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, taraf avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacı Kurum, 25.01.2009 tarihli iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya bağlanan gelir ve masraflardan oluşan Kurum zararının rücuan tahsilini talep etmiş olup, davanın yasal dayanağı 5510 Sayılı Kanunun 21 ve 23. maddeleridir.

Dosya kapsamına göre, Kurum müfettiş raporunda …mah. … cad. No:23 … adresinde faaliyet gösteren taverna işyerinin açma ve çalışma ruhsatının davalı adına düzenlendiği, kazalının hizmet bildiriminin yapılmadığı, davalının alınan beyanında sahibi olduğu işletmeyi isimli şahısla kontrat yaparak kiraya verdiğini, fiili olarak… isimli kişilerin de gelire ortak olarak birlikte işlettiklerini, kira gelirini 4 kişiden eşit aldığını, kazalıyı tanımadığını beyan ettiği, bahsi geçen 4 kişinin alınan beyanlarında kar ortağı olduklarını doğruladığı, sonuç olarak, davalının iddialarına ilişkin somut belge ibraz edilemediği, işverenin davalı olduğunun kabulü gerektiği kanaatinin bildirildiği, dosyaya sunulan kira sözleşmesi tarihisiz olup, kira başlangıcı 20.12.2006, süresinin 7 yıl olduğu, kiracı olarak …., kefil olarak … tarafından imzalandığı, ekinde kontrat şartlarının yer aldığı, davalı ile …. vekili tarafından imzalanan 14.05.2012 tarihli sözleşme ve ibraname başlıklı belgenin sunulduğu, …. aleyhine görülen ceza davasının bulunduğu, kazalı tarafından açılan iş kazası ve iş göremezlik oranının tespiti talepli dava ile tazminat davasının derdest olduğu anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, işçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez. İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların beden ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlüdürler.

Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmüne göre, kusurun takdiri ve zarar miktarının tayini hususunda hukuk hakimi ceza mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de, ceza mahkemesinde saptanan maddi olgularla bağlı olduğundan, mahkumiyetin kesinleşmesi halinde mahkum olanlara az da olsa bir miktar kusur verilmesi gerekir.

Mahkemece, öncelikle, dava konusu iş kazasının olduğu işyerinin davalı adına “……….” sicil sayılı “müzikhol” unvanı ile 03.06.1996 tarihinden itibaren tescili olduğu, 2009 yılı Ocak ayında bordro verildiği, davalının vergi mükellefi olup, adına işyeri açma ve çalışma ruhsatı bulunması karşısında davalının işveren sıfatının bulunduğu gözetilmeli; bununla birlikte ceza davasının sonucu araştırılarak, ceza davasında mahkumiyetin kesinleşmesi halinde mahkum olanlara az da olsa bir miktar kusur verilmesi gerektiği değerlendirilmeli; iş kazası ve iş göremezlik oranının tespiti talepli davanın kesinleşmesi beklenerek, davalı … ile birlikte işveren olduğu kabul edilenlerinde işverenlik sıfatının bulunduğu dikkate alınmalı; tazminat davasının sonucu araştırılarak dosya arasına getirtilip incelenmeli, böylece İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile iş kazasının vuku bulduğu iş kolunda uzman bilirkişi heyetinden yukarıda yapılan tüm açıklamaları irdeleyen, kusur oran ve aidiyeti konusunda yeniden rapor alınarak, varsa çelişki de giderilerek, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Kabule göre de, 5510 Sayılı Yasanın 23. maddesinde; “Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, 21 inci maddenin birinci fıkrasında yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.” hükmü öngörülmüş olup, Mahkemece, davalının anılan madde uyarınca sorumlu olduğunun kabulünde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte, maddenin açık hükmü karşısında; gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmadığının gözetilmemesi isabetsiz bulunmuştur.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 07.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.