YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 27.03.2015 Esas: 2013 / 11-1709 Karar: 2015 / 1108

Tanınmış Marka Sahibi, Tescilli Bir Marka ile İlgili Hükümsüzlük Davasını Tescilden İtibaren 5 Yıl İçinde Açabilir; Kötü Niyetli Tescil Halinde 5 Yıllık Süre Uygulanmaz.

Özet:

Davacı, davalıya ait beş ayrı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi talebinde bulunmuştur. 556 Sayılı KHK’de hukuki yararı bulunanların tescilli markanın hükümsüzlüğü davasını açabilecekleri düzenlenmiştir; ancak bu davanın hangi süre içinde açılacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Anılan KHK’de Paris Konvansiyonuna göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açmaları gerektiği belirtilmektedir. Kötü niyetli tescil halinde tanınmış markanın sahibi 5 yıllık süreyle bağlı olmaksızın dava açabilir. Davacı, kendi markasının tanınmış marka olduğu ve davalının markalarını kötü niyetli olarak tescil ettirdiği iddiasında bulunmuştur. TPE tarafından davalıya verilen tanınmışlık yazısının temelinin araştırılmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda, tüm deliller toplandıktan sonra markalar konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmelidir. 

Taraflar arasındaki “marka hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.12.2010 gün ve 2008/346 Esas- 2010/596 Karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.07.2012 gün ve 2011/4866 Esas-2012/11691 Karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiş; davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.12.2012 gün ve 2012/15708 Esas-2012/21110 Karar sayılı ilamı ile;

(“…Davacı vekili, müvekkili adına tescilli 29.05.1991 tarihli “M…… +şekil” ibareli markasının tanınmış bir marka olduğunu ve öncelikli kullanım hakkının bulunduğunu, davalı adına tescilli 05.07.1993 tarihli “M……+şekil”, 29.09.2004 tarihli “M……  Prince”, 14.10.2005 tarihli “M……  yaşadığınız her yerde+şekil”, 31.12.2003 tarihli “M…… +şekil” ve 14.03.2006 tarihli “M…… +şekil” ibareli markalar ile müvekkili markası arasında iltibasın bulunduğunu ileri sürerek davalı adına tescilli 143940, 2004/31632, 2005/44640, 2003/37670, 2006/09935 tescil numaralı markaların halı emtiası dışındaki mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğünü ve markalar sicilinden terkinini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve tüm kanıtlara göre, davacının davalının M……  ibarelerinin terkinine ilişkin açmış olduğu davadan feragat ettiği, aynı konuda  yeniden dava açmasının usul ve yasalara uygun düşmediği, davacının S…….. namı ile bilindiği, davalının M……  markasının Türkiye ve  dünya çapında bilinen bir marka  olduğu, bu konuda  reklam  gibi büyük  masraflar gerektiren  harcamalar yapmak suretiyle  markasını tanıttığı, bu hususta  alınmış mahkeme kararının bulunduğu ve TPE nezdinde tanınmışlık  belgesi verildiği, davalı adına tescili yapılan M……  markasının  ilk tescilinden itibaren 5 yıldan fazla zaman geçtiği gerekçesiyle davanın reddine dair tesis edilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Dairemizce onanmıştır.

Davacı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Dava, davalıya ait beş ayrı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin gerek unvan gerekse marka olarak ‘M…… ’ ibaresini kullanmada öncelik hakkı olduğunu, 1991 tarihli ‘M…… ’ ibaresini içeren iki ayrı markasının bulunduğunu, 1978 tarihinde tescili yapılan, yenilenmemekle sicilden terkin edilen ve halen kullanılan markalarının olduğunu, markalarının tanınmışlık düzeyinde bulunduğunu, davalının kötü niyetli olarak müvekkilinin tanınmış markalarının itibarına zarar verecek ve iltibas yaratacak şekilde beş ayrı markasını adına tescil ettirdiğini ileri sürerek, hükümsüzlüklerine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, hüküm doğru değerlendirmeler içermediği gibi eksik incelemeye de dayanmaktadır.

Davacı tarafın 13.10.2000 tarihinde davalı aleyhine açtığı haksız rekabetin ve marka haklarına tecavüzün men’i, ticaret unvanı ile markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemli dava her ne kadar feragat ile sonuçlanmış ise de anılan davanın konusunu teşkil eden iki ayrı marka ile eldeki bu davanın konusu markalar aynı markalar değildir. Başka bir anlatımla, feragatle sonuçlanan davanın konusu ile işbu davanın konusu farklıdır. Kesin hüküm oluşturma gibi bir sonuç doğurmayacaktır. Dolayısıyla feragat edilen dosyanın eldeki davaya bir etkisi bulunmamaktadır.

556 sayılı KHK’de hukuki yararı olanların tescilli markanın hükümsüzlüğü davası açabilecekleri düzenlenmiş olmasına rağmen, bu davanın hangi sürede açılacağı hususunda açık bir bir hüküm bulunmasa da yine anılan KHK’nin 42. maddesindeki Paris Konvansiyonuna göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açması gerekeceğinin belirtilmesi ve bu hususta dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının yasal düzenlemenin ruhu ve hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı dikkate alındığında, bu husustaki yasal boşluğun, açıklanan tanınmış markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin, en azından diğer markalar yönünden açılacak davalar için de uygulanarak doldurulması Dairemizce yerinde görülmüş, bu yöndeki uygulama istikrarlı şekilde devam etmiştir. Somut olayda dava edilen markaların ilkinin tescilinden itibaren 5 yıl geçmesi de davanın reddi sebepleri arasında sayılmıştır. Ancak, her bir marka itibariyle dava açma süresinin değerlendirilmesi gerektiği gibi birden çok markanın tescil tarihi itibariyle 5 yıllık süre dolmadan dava edildikleri anlaşılmaktadır. Öte yandan, davacı taraf kendi markasının tanınmış olduğunu, davalının markalarını kötü niyetli olarak tescil ettirdiği olgusuna da dayanmış olup, kötü niyetli tescil halinde tanınmış markanın sahibinin 5 yıllık süreye bağlı olmaksızın dava açması mümkündür.

Ayrıca, davalı markalarının tanınmış olduğu, bu yönde mahkeme kararları bulunduğu ve dava dışı TPE’nin davalıya ait 2003/37670 sayılı markasını tanınmış marka statüsüne aldığı da davanın reddi gerekçeleri arasında belirtilmiştir. Ancak, davalının ibraz ettiği mahkeme kararı hasımsız açılan dava neticesinde tesis edilmiş olup, davacıyı bağlar nitelikte değildir. TPE tarafından davalıya verilen tanınmışlık yazısının temeli de araştırılmamıştır. Böyle bir kararın nasıl tesis edildiği, davacıyı bağlar yönünün olup olmadığı hiç incelenmemiştir.

Bu durum karşısında, davacının hükümsüzlüğünü talep ettiği markaların ilk tescil tarihinden itibaren örneklerinin TPE’den getirtilip, taraf kanıtları toplanıp, markalar konusunda uzman bilirkişi kurulu oluşturulup, yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde inceleme yaptırılıp, denetime uygun rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi için kararın davacı yararına bozulması gerekirken temyiz itirazları reddedilerek onanmış olduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 02.07.2012 tarih, 2011/4866 Esas-2012/11691 Karar sayılı onama kararın kaldırılarak hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili   

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 Sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 27.03.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.