YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 17.01.2019 Esas: 2016/2790 Karar: 2019/249

Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması – Tapu İptal Ve Tescil – Kötü Niyet – Dürüstlük Kuralı

Özet:

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali. ve tescil isteğine ilişkindir. Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. 

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen tapu ipt… ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu ipt… ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, paydaşı olduğu 2532 parsel sayılı taşınmazdaki 1768875000/511961425920 payın satışı hususunda davalı …’i 23.12.1985 tarihinde vekil tayin ettiğini, davalı vekili 17.2.1989 tarihinde azletmesine rağmen vekalet görevini kötüye kullanarak geçersiz vekaletname ile taşınmazdaki anılan payı dava dışı eşi Cemile Kaymaz’a, Cemile’nin de dava dışı …’e, …’nin de tekrar davalı …’e satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek, tapu kaydının ipt… ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, süresinde davaya cevap vermemiş, yargılama sırasında davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının kanıtlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının … 6. Noterliğinin 23.12.1985 tarih 99408 yevmiyeli vekaletname ile paydaşı olduğu çekişme konusu 2532 parsel sayılı taşınmazdaki 1768875000/511961425920 payın satışı hususunda davalı …’in vekil tayin ettiği, sonrasında davacının aynı noterliğin 07.02.1986 tarih 15968 yevmiyeli azilname ile davalıyı vekillikten azlettiği, azlin 24.02.1986 tarihinde davalıya usulünce tebliğ edildiği ancak buna rağmen davalının anılan payı 26.07.1989 tarihinde dava dışı eşi Cemile Kaymaz’a, Cemile’nin de 15.08.1989 tarihinde dava dışı …’e, …’nin de 04.11.1993 tarihinde tekrar davalı …’e satış suretiyle devrettiği, yine dava konusu taşınmazdaki anılan payın devri hususunda davacı adına vekili davalı … (azilden önce) ile dava dışı Cemile Kaymaz arasında … 6. Noterliğinin 06.01.1986 tarih 2117 yevmiyeli sayılı düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesi yapıldığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.

Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. ……k tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

Somut olayda, azilnamenin davalıya tebliğinden sonra geçersiz vekaletname kullanılmak suretiyle dava dışı …’ye yapılan ilk temlikin yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır. Ancak, ikinci temlikte dava dışı …’nin kötü niyetli olduğuna ilişkin davacı tarafından bir delil sunulmadığı gibi, davalının da kötü niyetli olarak taşınmazı dava dışı …’den edindiği hususu usulünce davacı tarafından ispatlanabilmiş değildir.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.