YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 09.05.2018 Esas: 2018/22-422 Karar: 2018/1024

Yıllık İzin Alacağı – Temyiz Dilekçesi Ekinde Belge Sunma – Yargılama Sırasında Sunulmayan Belge

Özet :

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan yargılama sırasında sunulmayan ancak mahkemenin kısmen kabul kararı üzerine davalı vekili tarafından temyiz dilekçesine ek olarak verilen dilekçe ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin, yıllık izin alacağının hesabında dikkate alınıp alınmayacağı ile bu hususta davacının isticvabının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır. Temyiz aşamasında sunulan belgelerin nazara alınamayacağı yönündeki direnme kararı yerinde olup, Özel Dairece davalı vekilinin hüküm altına alınan yıllık izin alacağının miktarına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.09.2012 gün ve 2010/332 E., 2012/745 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 15.11.2013 gün ve 2012/27995 E., 2013/24715 K. sayılı kararı ile;

A)Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, kamyon şoförü olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile, izin, hafta ve genel tatil alacaklarını istemiştir.

B)Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının iş talimatlarına uymadığını, devamsızlık yapmayı alışkanlık haline getirmesi sebebi ile haklı sebeple iş sözleşmesinin feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

C)Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle kıdem, ihbar tazminatının kabulüne hak kazandığı halde ödenmeyen izin ve genel tatil alacağının kabulüne, çalıştığını ispatlayamadığı için hafta tatilinin reddine karar verilmiştir.

D)Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

E)Gerekçe:

1- ) Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- ) Taraflar arasında, izin alacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Davacı 12.04.1996- 25.02.2010 tarihleri arasında kamyon şoförü olarak çalıştığını, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını ileri sürmüştür. Davalı taraf davacının herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda tüm hizmet süresi üzerinden 236 gün karşılığı 10439,07 TL izin alacağının bulunduğu, davalı tarafından kullandırıldığı veya ödendiği ispatlanamadığı gerekçesi ile kabulüne karar verilmiştir.

Yıllık izin kullanımına dair 1999-2006 yılları arası imzalı izin defterinin davalı vekilince temyiz dilekçesiyle birlikte sunulduğu görülmektedir.

Bir hakkın mevcut olmadığına, sona erdiğine dair belgelerin yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Bu sebeple söz konusu izin defteri davacı taraf isticvap edilerek gösterildikten sonra mahkemece değerlendirilmesi zorunlu olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.”

gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY KARARI

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin 12.04.1996 tarihinde davalı nezdinde çalışmaya başladığını, 2006 yılında emekli olduğunu ancak çalışmaya devam ettiğini, işine son verilmesine rağmen haklarının ödenmediğini ileri sürerek işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili davacının ailevi sorunlarının işe yansıması, devamsızlık yapması ve talimatlara uymaması sebebiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini, davacının hafta tatili ve genel tatillerdeki çalışması ile yıllık izin ücreti alacağına yönelik taleplerinin yerinde olmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacının iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği, davacının kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin ödendiği davalı tarafça ispatlanamadığından bu alacağa hak kazandığı, genel tatil alacağının da kabulünün gerektiği ancak hafta tatili alacağı ispatlanamadığından reddinin gerektiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece yıllık izin ücreti açısından ispat külfetinin işverende olduğu, izinlerin kullandırıldığının ancak yazılı delille ispat edilebileceği, bunun dışında işverenin davada ispat yolu olarak kullanabileceği tek delilin yemin delili olduğu ancak eldeki davada bu delille dayanılmadığı, taraflarca hazırlanma ilkesinin geçerli olduğu davalarda mahkemenin tarafların göstermediği delillere ve ibraz etmedikleri belgelere dayalı olarak karar veremeyeceği, mahkemece yapılan tebligat üzerine davalı tarafın verdiği savunma dilekçesinde yıllık izin ücreti istemi ile ilgili izinlerin kullandırıldığı savunmasını yaptığı ve delil olarak iş yeri kayıtlarını gösterdiği, düzenli olarak tutmak zorunda olduğu iş yeri dosyasını ve savunmasını dayandırdığı belgeleri de dosyaya sunduğu, bunların arasında sonradan sunulan izin belgelerinin bulunmadığı, işverenlere ellerindeki belgeleri sunmaları için süre tanıdıktan sonra karar verilmeden önce yeniden ödeme belgesi bile olsa delil sunma imkânının tanınması iş hukukuna hakim olan işçi yararına yorum ilkesine, usul kurallarına ve adil yargılanma hakkına aykırı olduğu, süresi içerisinde belgeleri sunmayan tarafın artık mevcut duruma göre verilecek karara uymak zorunda olduğu, aksi takdirde yargılama yapılıp tanıklar dinlendikten, bilirkişi raporu alındıktan sonra yeniden belge sunmanın davayı en baştaki aşamasına getirerek hakkın gecikmesine olanak sağlayacak bir davranış olarak değerlendirilmesi ve bu işlemlere izin verilmemesi gerektiği, karar verildikten sonra bu tip belgelerin sunulmasının ise daha vahim sonuçlar doğuracağı, bu belgelere itibar edilerek daha önce verilen kararın bozulması hâlinde aynı şekilde hakkın gecikmesine sebebiyet verileceği ve yargıya olan güvenin de sarsılacağı, karşı oyda yazılı olan sebeplere katılmak gerektiği belirtilerek ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: mahkemece yapılan yargılama sırasında sunulmayan ancak mahkemenin kısmen kabul kararı üzerine davalı vekili tarafından temyiz dilekçesine ek olarak verilen dilekçe ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin, yıllık izin alacağının hesabında dikkate alınıp alınmayacağı ile bu hususta davacının isticvabının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 24-33. maddelerinde “Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler” başlığı altında medeni yargı alanında geçerli ilkeler düzenlenmiştir.

Bu ilkelerden, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde yer alan “Taraflarca getirilme ilkesi” şu şekilde ifade edilmiştir:

“ ( 1 ) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

( 2 ) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”

Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dahildir ( m. 25/2 ).

Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

Dava malzemesinin başlangıçta yığılması olarak da ifade edilen teksif ilkesine göre ise taraflar, iddia ve savunmalarını, yargılamanın belirli bir aşamasına kadar ileri sürmek durumdadırlar; bundan sonra kural olarak, yeni bir vakıa getirilemez. Bu tür bir ilkenin sebebi, davada tahkikata konu olacak vakıaların belirli bir zaman kesitine kadar ortaya konulması ve tahkikatın bu konulara yoğunlaştırılmasıdır. Yargılamanın her aşamasında yeni vakıaların serbestçe ileri sürülebilmesi, yargılamanın sağlıklı şekilde ve makul sürede yapılabilmesine engel olur. Çünkü her yeni vakıa, inceleme gerektireceği için bunların sınırsızca ve her zaman ileri sürülmesi tahkikatın genişlemesine yol açar ( Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz S.: Medenî Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 157 ).

Teksif ilkesi 6100 Sayılı HMK’da “Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler” arasında düzenlenmemekle birlikte, Kanun’un 141. maddesinde “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” adı altında karşılık bulmaktadır. Anılan maddeye göre, yazılı yargılama usulünde taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilmez.

Bilindiği üzere 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ( HUMK ) döneminde iş mahkemelerinde 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine göre sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken ( 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 20/3. maddesi uyarınca işe iade davalarında seri yargılama usulü uygulanmakta iken ) , 6100 Sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Kanun’un 316 ve 447/1. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, iş mahkemelerinin görevine giren tüm dava ve işlerde basit yargılama usulü uygulanmaya başlamıştır.

1086 Sayılı HUMK döneminde sözlü yargılama usulünün uygulandığı davalarda, tarafların iddia ve savunmalarını bildirdikten sonra hâkimin tarafların delillerini bildirmelerini ve göstermelerini isteyeceği, bu çerçevede bir süre verebileceği, ( HUMK m. 486, 479 ) ancak tarafların tahkikat bitinceye kadar delil ibraz edebileceği ( m. 482, c. 3 ), iddia ve savunmayı genişletme ve yasağının tarafların ilk duruşmada iddia ve savunmalarını ileri sürmeleri ile başlayacağına ( m. 482, c. 1, c. 2 ) dair hükümlere yer verilmiş; 6100 Sayılı HMK’da ise basit yargılama usulüne göre görülen davalarda tarafların, dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları düzenlenmiştir ( m. 318 ).

6100 Sayılı HMK’nın 319’uncu maddesinde, basit yargılama usulüne tabi davalarda iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı, davacının davanın açılması ( m. 322 uyarınca m. 118 ) anından itibaren iddiasını, davalının ise cevap dilekçesini mahkemeye verdiği ( m. 322 uyarınca 126 ) andan itibaren savunmasını genişletemeyeceği şeklinde düzenlenmiştir.

Yine 6100 Sayılı HMK’nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145. maddesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndan önce, sözlü yargılama usulünün geçerli olduğu 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde açılmış olup, yargılama devam ederken 6100 Sayılı HMK yürürlüğe girmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen kısmen kabul kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, temyiz dilekçesine ek olarak verilen dilekçe ekinde iki sayfadan ibaret yıllık izin defteri sureti eklenmiş ve eklenen bu belgeler dikkate alınarak davacıya sorulmak suretiyle değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle Özel Dairece bozulmasına karar verilmiştir.

Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin, yargılamanın devamı sırasında gerek davacı işçinin beyanlarında gerekse davalı işverenin savunmalarında yer almadığı, mahkemece usulüne uygun olarak verilen süreye rağmen davalı tarafça ibraz edilmediği, kaldı ki davalı işveren tarafından belgelerin yargılama aşamasında sunulmamasına yönelik bir mazeret de ileri sürülmediği gibi 12.11.2012 havale tarihli temyiz dilekçesine ek olarak verilen 04.12.2012 havale tarihli temyiz dilekçesinde açıkça bahsi geçen belgelerin “sehven” sunulmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

Diğer taraftan yıllık izinlerin kullanıldığını gösteren belgelerin işçinin imzasını taşıması durumunda bu nitelikteki belgeler ile yıllık izinlerin kullanıldığı ortaya konulacağından, fesih ile birlikte muaccel bir borç hâline gelen yıllık izin ücreti hakkı doğmayacaktır. Bu itibarla, yıllık izinlerin kullanıldığını gösteren belgeler borcu söndüren nitelikte bir belge olmayıp, hakkın doğmadığını kanıtlayan nitelikte belgelerdir.

Buna göre yasal düzenlemeler ve yıllık izin belgelerinin niteliği dikkate alındığında, davalı işverenin, kanuni süresinde sunulmayan hakkın doğmadığını gösteren yıllık izin belgelerine dayanması mümkün değildir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2017 gün, 2015/7-1556 E., 2017/129 K. sayılı kararında da aynı sonuca varılmıştır

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında ödeme savunması niteliğindeki belgelerin her zaman dosya içerisine sunulabileceği, borcu sonlandıran bir belgenin bulunması durumunda bu hususun mahkemece değerlendirileceği, bu sebeple direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu eldeki davada, yukarda açıklanan hususlara göre ve ayrıca 6100 Sayılı HMK’nın 145. maddesinde belirtilen hâllerden birinin mevcut olmadığı da dikkate alındığında, temyiz aşamasında sunulan belgelerin dikkate alınmaması gerektiği, öte yandan bozma nedenlerinin sayıldığı gerek 6100 Sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi uyarınca eldeki davada uygulanması gereken 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428. maddesinde gerekse 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesinde temyiz aşamasında sunulan delilin bozma sebebi yapılacağına dair düzenlemenin de bulunmadığının anlaşılmasına göre, temyiz aşamasında sunulan belgelerin nazara alınamayacağı yönündeki direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, Özel Dairece davalı vekilinin hüküm altına alınan yıllık izin alacağının miktarına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin hüküm altına alınan yıllık izin alacağının miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 09.05.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.