YARGITAY 21.HUKUK DAİRESİ

Tarih: 01.02.2016 Esas: 2015 / 17418 Karar: 2016 / 859

İş Kazasına Dayalı Maddi Tazminat Hesabında Kurumca Sigortalı veya Hak Sahiplerine Bağlanan Gelirin İlk Peşin Sermaye Değeri ile Geçici İş Göremezlik Ödemesinin Rücuya Tabi Miktarı İndirilmelidir.

Özet:

Davacı, iş kazası nedeniyle % 41 oranında sürekli iş göremez duruma geldiğini ileri sürerek maddi tazminat talebinde bulunmuştur. SGK, sigortalıya veya hak sahiplerine iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değeri ile yine kazalının istirahatli kaldığı dönemde yaptığı geçici iş göremezlik ödemesini olayda kusuru bulunan işveren ve üçüncü kişilere rücu edebilmektedir. Kurumun ilgililerine henüz rücu etmemiş olmasının bir önemi yoktur. İş kazasına dayalı maddi tazminat davalarında, kurumca sigortalıya ve hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri ile geçici iş göremezlik ödemesinin rücuya tabi kısımları indirilmeli ve çıkan neticeye göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmelidir. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere ve temyizin kapsamına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava, 31.05.2010 tarihli iş kazası sonucu % 41 oranında sürekli iş göremezliğe maruz kalan sigortalının maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, 43.019,11 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden, davaya konu zararlandırıcı olayın kurum tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, kazanın oluşumunda % 80 oranında davalı şirketin, % 20 oranında ise kazalının kusurlu olduğu, 29.04.2014 tarihli hesap raporunda davacının maddi zararı 132.409,77 TL olarak hesaplanmakla birlikte bu zarardan davacı sigortalıya kurumca ödenen geçici iş göremezlik ödeneği ile iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelirin ilk peşin sermeye değerinin rücuya tabi kısımlarının mahsubunun gerektiğinin belirtildiği, yerel mahkemenin bahsi geçen bu hesap raporundaki Sosyal Güvenlik Kurumu tahsislerinin tenziline ilişkin değerlendirmeye katılmayarak “davacının hesaplanan zarar miktarından geçici iş göremezlik ödeneğinin ve bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin tamamının mahsup edilmesi” gerektiği kabulüne göre eldeki davayı neticelendirdiği yine mahkemece davanın kısmen kabul-kısmen de reddine karar verilmesine rağmen “red sebebine göre davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına” dair hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.

Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”

Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri, kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 Sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.

Davaya konu iş kazası, 5510 Sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 Sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506 Sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.

Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.19.03.2008 gün ve 2008/10-254 E.-2008/266 K. sayılı kararı da bu yöndedir.

Bu açıklamalardan olarak somut olayda; yerel mahkemenin iş kazasından kaynaklanan tazminat davalarının nitelikçe kurumca karşılanmayan maddi zararların tazmini davaları olduğu kabulüne göre kurum tahsislerinin düşülmesi suretiyle davayı neticelendirmesi doğrudur. Fakat kurumun davacı sigortalıya maruz kalınan iş kazası nedeniyle yaptığı ödeme ve bağladığı gelirlerin tenzil edilecek miktarında yanılgıya düşüldüğü açıktır. Şöyle ki; iş kazasından kaynaklanan maddi tazminat davalarında önemli olan davacı kazalı ya da hak sahiplerinin fazla zenginleşmesi değil davalılardan yargılama konusu iş kazası nedeniyle mükerrer yani davalılardan fazladan tahsil olmamasıdır. Bilindiği üzere kurum (SGK) 5510 sayılı yasa kapsamında sigortalıya veya hak sahiplerine iş kazası sigorta kolundan bağladığı gelirin ilk peşin sermaye değerini ve yine kazalının istirahatli kaldığı dönemde yaptığı geçici iş göremezlik ödemesini olayda kusuru bulunan işveren ve üçüncü kişilere rücu edebilmektedir. Burada hemen belirtmek gerekirse kurumun ilgililerine henüz rücu etmemiş olmasının bir önemi yoktur. Zira kurum yasal şartlarının varlığı halinde her zaman bu imkana sahip olup rücunun mümkün olmadığı haller yasada belirtilenler ile sınırlıdır. O halde kazalı işçi ya da onun ölümü halinde hak sahiplerinin maddi zararları belirlenirken kurumun kazalı işçi dışındaki kusurlu kişilerden (işveren veya üçüncü kişiler) isteyebileceği sosyal güvenlik ödemelerinin dikkate alınması esas olup böylesi bir değerlendirmenin ne davacı nede davalı yanlar aleyhine olmadığı, mahkemenin kabulü gibi bir değerlendirmenin ise davacı aleyhine netice doğurduğu açıktır.

Bu kapsamda yapılacak iş; asgari ücretlerdeki katsayı farklılıkları da gözetilerek davacının maddi zararın tespiti için yeniden hesap raporu almak, hesap olunan maddi zarardan kurumca sigortalıya bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinin ilk peşin değeri ile geçici iş göremezlik ödemesinin rücuya tabi kısımlarını indirmek ve çıkan neticeye göre tüm delilleri bir arada değerlendirip yeni bir karar vermekten ibarettir.

Ayrıca davanın kısmen kabulü halinde kural olan davalının reddolunan tazminat kısmı gözetilerek tarifesine göre vekalet ücretine hak kazanacağıdır. Tabii ki bunun istisnaları mevcut olup özellikle Dairemizin Borçlar Kanununun değişmesinden önceki içtihatlarında belirtildiği üzere iş kazasından kaynaklanan maddi tazminat davalarının reddi sebebinin karara en yakın tarihte alınan tüm peşin sermaye değerli gelirin düşülmesi ile bakiye zarar kalmamasına dayanması halinde durum böyledir. Zira böylesi bir durumda sigortalının kurumca bağlanan geliri sürekli değişmekte ve kararın ne zaman verileceğinin davacı yanca bilinebilecek bir durum olmamasına göre davasının reddinde kusuru bulunmamaktadır. Fakat 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve bu kanun kapsamında değişen Dairemiz içtihatlarına göre artık kazalının veya hak sahiplerinin maddi zararından düşülmesi gereken sosyal güvenlik ödemesi ona veya ölüm halinde hak sahiplerine iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri olup bu değer değişken değildir. Yani bu değer davacı ya da davacılar tarafından bilinebilecek bir miktardır. O halde artık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu kapsamına uygun yapılan hesaplamalar sonunda davacının maddi zararının kurum tahsisleri ile karşılandığı neticesi ortaya çıkarsa bile reddine karar verilen maddi tazminat davası için davalı yararına vekalet ücreti verilmesi gerekir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, taraf vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 01.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.